Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '14

 
Kategori
Tarih
 

Bir gerçek, bir yalan: Şeyh Said İsyanı

Bir gerçek, bir yalan: Şeyh Said İsyanı
 

Öncelikle bu isyanın tanımını yapalım; İngiltere’nin Orta Doğudaki etkinliğini kaybetmemek için yaptığı bir faaliyettir.

Bu isyanla Musul-Kerkük çevresinin Türkiye’ye girmesini istemediği için böyle bir isyanın çıkmasını ve Türkiye’nin meşgul olmasını sağlamıştır.

Şimdi de biraz Şeyh Said isyanının muhtevasını inceleyelim…

İsyanı başlatan derneğin adı ‘’azadi’’ yani özgürlük derneğidir. Daha önceleri de buna benzer gizli örgütler Azerbaycan gibi Türk devletleri ve Müslüman ülkelerin arkasından çalışmalar yapmıştır.

İsyanın iki sebebi olduğunu söyleyebilirim:

Birinci sebebi yorumlarsak, toprak ağalarının mevcut hakimiyetlerini sürdürebilmeleri için din adamı kimliği ile isyana katılmalarıydı.

Ankara hükümetinin düşüncesi aracı olmadan halka ulaşabilmek, halkında vasıtasız olarak devlete ulaşabilmesiydi.

Bu nedenle oradaki ağalar ortadan kaldırılmak istenmişti, bu durumdan rahatsız olan ağalar ve yerel güçler dini de kullanarak isyana başladılar. İngiltere de bu durumu lehine çevirmeye başlamış Musul-Kerkük petrollerinden Türkiye’yi uzak tutmak amacı ile gündemi ve Türkiye’yi meşgul edecek bu isyanın başlamasını sağlamış ve destek vermiştir.

İsyanın ikinci sebebini söyleyecek olursak, etnik bölünmüşlük ve çatışma diyebiliriz.

Yazımı Murat Bardakçı’nın 06.06.1999 tarihli yazısından aldığım bir bölüm ile genişleteceğim:

‘’Şeyh Said 1925'in 26 Mayıs günü verdiği ilk ifadesinde ‘‘...Bu işlerde ne öndeyim, ne de arkadayım. Belki ortada bulunmuştum. Bizzat kumanda etmedim. Harbi ne uzaktan, ne yakından görmedim’’ dedi. Sonra harekete hakim olamadığını iddia etti ve ‘‘Aşiretler kendi akıllarıyla hareket ediyordu, kimse kimsenin sözüyle hareket etmiyordu’’ diye yakındı. Savcı Ahmet Süreyya Bey (Özgeevren) ‘‘Neden isyan ettiniz?’’ diye sorunca, cevabı ‘‘şeriat için’’ oldu. Sonra ‘‘Amacımız din hükümlerinin uygulanmasını rica yoluyla hükümete arz etmekti. Böyle zannediyorduk, inşallah kabul buyurulur’’ dedi. Dinsizlikle suçlayıp isyan ettiği cumhuriyetin ‘‘Müslüman olduğunu’’ söyleyiverdi: ‘‘Anayasada 'Türkiye Cumhuriyeti'nin dini İslam’dır' diye yazılıdır. Din hükümlerinin yerine getirilmesi de yazılıdır. Maksadımız da buydu. Allah'a hamdolsun, Türkiye'nin yöneticileri Müslümandır’’.

Yine aynı yazıdan bir konuşma metni:

‘’Şeyh Said ayaklanmasının liderlerinden Şeyh Şemseddin yakalanıp 11 Mayıs'ta Diyarbakır'a getirilecek ve vilayet konağında ‘‘Hamdolsun hükümetimiz sayesinde rahat geldim. Bir eksiğim yoktur. Cenabı hak cumhuriyeti başımızdan eksik etmesin’’ diye dua edecek, mahkemedeki ifadesinde ‘‘Peygamberimiz ölürken cumhuriyeti emretmişlerdir. Bugünkü idare şeklimiz de peygamberin emrine uygundur’’ diyecekti.’’

Ve yazımı şu meşhur son sözlerle bitireceğim…

Son sözü ‘’ Hani Beraber Kuzu yiyecektik’’

Şeyh Said'in Diyarbakır'da 1925'in 26 Mayıs sabahı bir sinema salonunda başlayan mahkemesi bir ay devam etti ve karar 28 Haziran'da açıklandı. Şeyh Said'le adamlarından 46'sı idama mahkum olmuştu.

Kararlar ertesi gün sabaha karşı infaz edildi. Şeyh Said hücresinden alınıp sehpaya götürüldüğü sırada kendisini mahkum eden hakimlerden Ali Saip Bey'e (Ursavaş) döndü ve ‘‘Saip Bey’’ dedi. ‘‘Hani ya doğruyu söylersem kurtaracaktın?’’

Hakimin cevabı ‘‘Ne yapalım Said Efendi’’ oldu. ‘‘Seninle Hınıs'ta kuzu yiyemedik’’.

Şeyh idama mahkum olmazsa, herkese kuzu ziyafeti vermeyi vaat etmişti.

Bundan sonra, aralarında şöyle bir konuşma geçti:

- Şeyh efendi, bundan daha hafif ceza olur mu?

- Bundan daha ağırını söyle bakalım Saib Bey! Artık kuzu filan kalmadı. Ne olurdu Edirne'de yüz bir sene verseydiniz?

Şeyh Said ‘‘Boynuzsuz keçinin ahını boynuzludan alırlar’’ dedi, sehpaya çıktı ve son sözü ‘‘Fena yaptık, bundan sonra iyi olur inşallah’’ oldu.

(İttihat ve Terakki'nin liderlerinden Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın küçük oğlu Behçet Cemal'in 1955'te yayınladığı ‘‘Şeyh Said İsyanı’’ isimli kitaptan)

İsyanın sonucunda ise İngiltere dışında hiçbir grup, kuvvet veya devlet çıkar sağlayamadı. Bu olay tekrardan söylemek gerekirse İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda olmuş ve sonuçlanmıştır.

Günümüzde de bu tarz olayları görmekteyiz tarihler değişti ama senaryo hiç değişmedi…

Bu yazımda saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Ramazan Tosun’un ve Murat Bardakçı’nın araştırmalarından faydalandığımı belirtmek isterim.

Hoşça kalın, dostça kalın, sevgiyle kalın…

twitter.com/muhammeddede

 
Toplam blog
: 16
: 916
Kayıt tarihi
: 28.05.13
 
 

Okur-yazar ..