Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '16

 
Kategori
Siyaset
 

Bir Gezi Masalı

Bir Gezi Masalı
 

funda's


Bir Gezi Masalı

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde üç tarafı denizlerle çevrili, bir zamanlar yemyeşil olan muhteşem bir ülke varmış. Mayıs'ın son günleriymiş. Çiçeklerin mis gibi koktuğu, dağlardan gelen yasemin ve lavanta kokusuna deniz ve yosun kokusunun karıştığı güzel bir yaz günü üst üste yığılmış binlerce beton binanın arasında yıllardır yaşayıp giden ağaçların olduğu bir parkı gözüne kestiren ülke yöneticileri buraya bir alışveriş merkezi yaparak paralarına para, güçlerine güç katmaya karar vermişler. İşte bu nedenledir ki ağaçları kesmeye, yok etmeye koyulmuşlar. Bunu duyan gençler buna itiraz etmişler;  çünkü onlar yeşili, ağacı, doğayı çok seviyorlarmış ve ülkenin yöneticilerinin doğayı ve ağaçları yok etmesine seyirci kalmak istememişler. Bu arada kesilme kararını duyan ağaçlar ağlıyorlarmuş; ama ağaçların ağladığını yalnızca iyi kalpli insanlar duyabiliyormuş. İşte bu iyi kalpli insanlar “Acaba ne yapmalı ne etmeli de yeşili, ağaçları bu yüneticilerin elinden kurtarmalı?” diye düşünmeye başlamışlar ve akıllarında bir fikir belirmiş. “Ağaçları kurtarmak için bu parkta oturup onların ağaçları kesmesine karşı çıkalım, bir direniş başlatalım.”demişler ve o gün o parkta toplanmışlar,çadır kurmuşlar. Sonra onlara anneler, babalar, teyzeler, amcalar da katılmışlar. Yaşlı teyzeler onlara su ve yemek dağıtmış, evlerindeki insanlar da pencerelerden tencere ve tava çalarak onlara destek vermişler. Herkeste bir farkındalık oluşmuş. Sonra bu hareket büyümüş büyümüş ve her kesimden, her görüşten binbir çeşit iyi insanın katıldığı ve desteklediği kocaman bir halk hareketine dönüşmüş. Bu insanların niyetleri hiç bir zaman kötü olmamış, kimseye zarar vermemişler, onların silahları bile yokmuş. Sadece güzel ve özgür bir dünya istiyorlarmış. Ağaçları kesme girişimi onlarda birçok duygu ve düşüncenin su yüzüne çıkması sonucunu doğurmuş. Bir duygu başka duyguları da uyandırmış, insanlar ülkenin yönetiminden, yöneticilerinden hiç mutlu ve memnun olmadıklarının farkına varmışlar... Kimler yokmuş ki orada? Kaç çocuk yapacağına karışılanlar, özel hayatına müdahale edilenler, her seslenişte azarlanıp öteki yerine konulanlar, inancının ya da inançsızlığının politik malzeme yapılmasından hoşlanmayanlar, hayat diye sunulan koşullardan mutsuz olanlar, komşu ülkelere savaş ilan edilmesinden usananlar, spor kulüplerine olduğu kadar haksızlığa uğrayanlara da taraftar olan gruplar, sanatçılar, akademisyenler ve güzel günleri umut etmekten yorulmayan anneler, babalar, çocuklar...  Neredeyse her iki kişiden biri bu hareketi desteklemeye başlamış. Desteklemeyen kişiler ise gençlere saldırmamaları için ülke yöneticisi tarafından evde zor tutuluyorlarmış, ülke yöneticisinin bir sözüne bakıyorlarmış. Onlar, hallerinden memnun ve ülke yöneticisi ne derse alkışlayan,o ne derse onu yapan, pek de düşünmeyi sevmeyen insanlarmış. Ülkenin yöneticileri kendilerine karşı çıkan, ağaçları ve yaşamı savunan bu güzel insanlardan çok rahatsız olmuşlar, çıkarlarını ve egemenliklerini zedeleyen bir durum olduğu için bütün güçlerini bu gençlerin üzerine salmışlar. Bu güçler önce coplarla, biber gazlarıyla, gaz bombalarıyla insanları etkisiz hale getirmeye çalışmışlar. Gençlerin ve diğer herkesin, hatta yoldan tesadüfen geçenlerin bile gözleri yanmış, acımış, yaralananlar olmuş. Ama gençler yılmamışlar, pes etmemişler, korkmadan direnmeye, seslerini duyurmaya devam etmişler. Ülkenin dört bir yanından bütün duyarlı insanlar bu gençlere katılmışlar. O kadar çok yardımsever insanlar varmış ki etrafta... Tüm gün nöbette kalıp gönüllü olarak yardım eden doktorlar, bedava ilaç dağıtan eczacılar, yaralıları parasız taşıyan taksiciler, yardım eden esnaflar, karakollarda nöbet tutan avukatlar, “Ben de yardımcı olmak istiyorum.” diye sosyal medyadan katılan insanlar çığ gibi büyümüş. Orada toplanan ve kalben orada olan tüm insanlar birbirleriyle kenetlenmişler... Yemekler ortak yapılmış, birlikte yenmiş, enstrümanlar çalınmış, sohbet edilmiş;kimileri kitap okumuş, kimileri ibadet etmiş. Orada tüm insanlar rengarenkmiş...

Gel zaman git zaman baskıcı yöneticiler uyguladıkları şiddetin gücünü arttırmışlar. Yüzlerce insan ciddi yaralar almış; gözünü kaybedenler, kolu bacağı kırılanlar olmuş. Üstüne üstlük bir de suçlanmışlar. Yapmadıkları şeyler yapılmış gibi, söylemedikleri şeyler söylenmiş gibi gösterilmiş, her zaman yöneticilerin yanında olan, onlardan korkan televizyoncular ve gazeteciler tarafından. Oysa ki gençlerin tek amacı baskıcı yönetime karşı omuz omuza,el ele vermek ve insanları, ağaçları özgürleştirmekmiş. Topyekündayatmaya, baskıya, hoşgörüsüzlüğe karşı çıkmakmış. İlk başlarda neşe içinde güle eğlene yapılan direniş sonunda bir kabusa dönüşmüş. Her gün bir insan bir genç öldürülmüş, kuşlar kaçışmış, ağaçlar ilk kez bir yaz günü yapraklarını dökmeye başlamışlar, bulutların rengi sararmış ve en çok da anneler ağlamış. O zamandan sonra o ülkede hiç bir şey eskisi gibi olmamış; palmiyeleri, zakkumları, çınarları, fidanları ile o çiçek bahçesi gibi ülke harabeye dönmüş. Annelerin gözyaşları o günden sonra hiç dinmemiş. Ama anneler yine de birgün iyi insanların kazanacağını umutla beklemeye başlamışlar. O ülkede bitmeyen tek şey “umut”muş.

Berkin Elvan,  Ali İsmail Korkmaz,  Ahmet Atakan,  Ethem Sarısülük,  Mehmet Ayvalıtaş,  Hasan Ferit Gedik'in anıısına saygıyla...  Ve tüm annelere hürmetlerimle..

Funda Kocatürk

funda’s

 
Toplam blog
: 33
: 406
Kayıt tarihi
: 17.03.15
 
 

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji. Felsefe Grubu Öğretmeni. ..