Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '07

 
Kategori
Müzik
 

Bir gitar hikayesi

Bir gitar hikayesi
 

Belki fazla iyimserce bir tutum ama hayatta hiçbir emeğin boşa gitmeyeceğine inanıyorum. Bir şeyi gerçekten istiyorsanız ve o uğurda emek verirseniz, bunun karşılığını o veya bu şekilde muhakkak alıyorsunuz. Bu inancımı pekiştiren hayatımdaki küçük ama mutluluk verici bir olayı sizinle de paylaşmak istiyorum.

Müzik yani seslerin insan duygularıyla bütünleşmesi beni her zaman için büyülemiştir çoğu insan gibi. Tabi bir müzik aleti çalmak, bu büyülü dünyaya özgürce dalmanın en kestirme yolu anlamını taşımıştır.

Öyle ki, daha üç-beş yaşındayken kendime ait bir sazımın olduğunu ve onu büyük bir tutkuyla çaldığımı hatırlarım. Hatta hafızamın bir köşesinde, bizim apartmanda oturan teyzelere türkü söylediğim ve onların da ciddi ciddi eğlendiğine ait kareler var.

Daha da ilginci, kendisi de yıllardır saz çalan büyük ağabeyim bir gün beni omuzunda Ulus'taki bir plakçıya plastik yerine tahtadan bir saz almak için götürdüğünde yaşanmış. Oradaki amca, benim gibi bir bızdığın böyle hevesli olduğunu görünce, hadi bir türkü çığır demiş, ben de başlamışım söylemeye. İnanır mısınız, adam ciddi ciddi kaset yapmayı teklif etmiş. Ben hiç hatırlamıyorum bu kareleri. Hatta ağabeyime kızdım geçenlerde, benim geleceğimi tıkamışsın diye. "Daha konuşmayı bile bilmiyordun doğru düzgün, ne kaseti?.." sözleri geldi yanıt olarak.

Onlu yıllarımda flüt çalmanın dışında bir müzik aleti çalmakla ilgilenmedim. Ancak flütle duyduğum herhangi bir melodiyi çalma yetisini kazanmıştım.

Aradan yıllar geçti, yirmibeş yaşındayken Amerika denen rüyalar ülkesinde buldum kendimi. Benim için her açıdan özel bir dönemdi o yıllar. Aradan bir-iki ay geçmeden gitar öğreneceğim dedim kendi kendime; ve bir kursa başladım.

Bu şekilde aradan aylar geçti, ancak bir türlü ben istediğim gibi gitar çalmaya hakim olamıyordum. Eksik bir şeyler vardı ama tam olarak da çıkaramıyordum. Her ay 60-70 $ para veriyordum ama bir türlü ilerleyemiyordum.

Türkiye'ye döndüğümde bir müzik markette gitar fiyatının ilk ay kursuyla birlikte 50 lira olduğunu öğrenince almaya karar verdim. Bir süre gittim; meğer bizim Amerika'daki öğretmenler hiçbir şey öğretmiyorlarmış üç-beş akor basmaktan başka. Türk hocalar konuya çok daha hakimmiş.

Gerçek anlamda tekniğimi geliştireyim diye klasik gitarı seçmiştim. Bir süre devam ettim ama daha fazla dayanamadım. Çünkü tüm ders arkadaşlarım benden en az 10 yaş küçüktü.

Sonra aradan neredeyse bir yıl geçince içimdeki müzik özlemi tekrar baskın çıktı ve aynı yerde tekrar kursa başladım. Bu sefer daha iyiydim, hoca bile şaşırmıştı benim kararlılığıma. Ama onun şaşkınlığını görmek benim hevesimi kırdı galiba, tekrar bıraktım.

Aradan bu sefer bir buçuk yıl felan geçti. Bayram nedeniyle başkası zannederek bizim hocayı aramışım. O vesileyle "hadi gel, devam et" deyince "peki" dedim ve kursa yeniden başladım. Bu defa kesin kararlıydım ama; ne olursa olsun, iki elim kanda dahi olsa, iki gözüm önüme aksa dahi olsa, asla kursu bırakmayacaktım.

Bırakmadım da, gerçekten çok büyük bir zevk alarak adım adım ilerliyordum. Ancak meslek icabı gurbet ellere uçmak zorunda kalınca başka seçeneğim kalmamıştı.

Sanat yaşamım bu şekilde çalkantılı bir seyir yaşarken ve birkaç hafta sonra ben her zamanki gibi bilgisayarımın başında bir şeylerle uğraşırken; Kral TV'de o gün ilk defa yayınlanmakta olan ve Umut Kuzey tarafından sunulan Konuşarock isimli bir program gösterilmekteydi. İlk programın şerefine "Bulutsuzluk Özlemi" konuk olarak bulunmaktaydı. Ben de kendi halimde arka fondan programı takip etmekteydim.

Bu esnada dikkatimi sunucunun teşvik dolu bir sözü çekti:"xxx numaraya Bulutsuzluk Özlemiyle ilgili en güzel soruyu yollayan kişi, bedava bir gitar kazanacaktır." O ana kadar hayatımda hiçbir programa bir mesaj göndermemiştim, açıkçası böyle şeylere hiç de meraklı değilimdir. Ancak o anda her nedense içimden bir soru bulup mesajlamak geldi. Gönderdim ve bilgisayarımın başında işime devam ettim.

Programın sonlarına doğru, grup artık en beğendiği soruyu seçebilirdi. Saat gecenin 1'ine gelirken bir de baktım ki seçtikleri soru, benim gönderdiğim sorudan başkası değil. Acaba rüya mı görüyorum bu gece vakti diye şaşırmadan edemedim.

Ertesi gün heyecanla programdan birileri beni arayabilir diye bütün gün bekledim. Baktım kimse aramıyor aynı numaraya "heyyyy, o kişi bendimmmm" gibilerinden bir mesaj bile yolladım. Ancak kimse yanıtlamadı. Galiba boşuna umutlanıyorum diye düşünmeye başladım ertesi günler.

Ancak aradan tam bir hafta geçince bilinmeyen bir numaradan bir çağrı aldım; evet, programdan arıyorlardı ve hem tebrik ediyorlar hem de adres bilgileri gibi kişisel bilgilerimi alıyorlardı. Aradan yarım saat geçmeden tekrar aradılar, bu defa akşamki canlı yayına çıkıp çıkamayacağımı soruyorlardı. Hay hay dedim, neden olmasın... O gece saat 1 civarında, hayatımda ilk defa bir canlı yayına telefonla katılma deneyimimi de böylecek yaşamış oldum (insan gerçekten heyecanlanıyorumuş).

Şimdi gitarım yanımda, Art 500 isimli İspanyol marka el yapımı harika bir gitar. Daha harikası ise gitarın arkasında Bulutsuzluk Özlemi'ne ait çok güzel bir baskı fotoğraf bulunması. Benim için paha biçilmez bir anı ve değer. Galiba Gitarların Kutsal Ruhu, benim bu çelişkili ama sadık gitar merakımı ödüllendirdi ve bu gitarı hediye gönderdi.

Sözü açılmışken, buradan Umut Kuzey'e ve diğer tüm yayın ekibine içten teşekkürlerimi gönderiyorum. Hem yaptıkları program, hem gönderdikleri gitar bir harika...

Bu arada itiraf edin, sorduğum sorunun ne olduğunu merak ettiniz değil mi? :)

 
Toplam blog
: 72
: 1949
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Yazar 1975 Ankara doğumludur. Monterey Postgraduate School / California'da bilgisayar bilimi dalı..