Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bir günce: Modern zamanların yaraları

Bir günce: Modern zamanların yaraları
 

Romantik bir başlık altında kamusal alan ve özel alanda sahneye konan bu iki alanın bağlı olduğu kanallara ilişkin bir yazı bu. Antalya da, bir süredir, okulu bitirip de her gencin az çok yaşadığı -ee! şimdi zamanımı yaşıyorum. Toplumsal yargıların pek çok kategorisine uyan bir yaştayım. Evlen-me yaşı, çalış-ma yaşı, olgunlaş-ma yaşı. Bunların sizin beğeniniz ya da kabulünüzle hiçbir ilişkisi yoktur inkar etmeye çalışmayın. Bu genel kabullerdir ve genel kabuller, yeni yetme bir sosyoloji mezunun kategorilerle ilgili söyleyebileceği şeyleri ciddiye almaksızın ancak annesinin "kızım teyzene sosyolojik konuşsana" lafında bir hava atma aracına dönüşür. İçinde yaşadığımız toplum benim ailem, ben, belirli istatistiklere göre belirli bir sınıfa aitiz. O sınıfın içkin kuralları bizim profilimizi oluşturuyor. Tüketimimizi belirliyor, mekanlarımızı, yaşamımızı, alışkanlıklarımızı, sözlerimizi, aşkın haliyle bakış açılarımızı. Türk toplumunun yapısı bu çeperi asıl şekillendiren etken oluyor.

Basit terimler açıklanması en zor olanlardır. Nedir Türk toplum yapısı? Ona etki eden bir de dünya (mekansal) konumu var. (Bu olguların tarihsel ve birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olmalarından dolayı belirli bir zamandan bahsediyorum. Postmodern demeyeceğim çünkü bu kavram tartışmalı ve bakış açımı tam yansıtmıyor bu yüzden bu döneme modern dönem diyeceğim.) Matruşka bebekleri gibi iç içe olan yapılar ve aralarında "diyalog" bizim tekil görüntülerimize nasıl etki ediyor?

Modern zamanlar Avrupa odaklı ve para ekonomisinin dünyayı sürüklediği ortamın genel bir adı bence. Onun tarihsel zorunlluğu. Bu zorunluluktan bizler nasibimizi yarım yamalak alıyoruz. Bunun uçlaştırılmış hallerinden dolayı dünya savaşıyor. Ve kaynaklar paylaşılamıyor. Türk toplumunu anlamak bu modern zamanın içinden bakılarak çözülebilecek bir alandır. Yani o büyük tarihsel birikim hikayesiyle. Dil, din, ırksal özellikler, gelenekler Türk toplumunun çeperini oluşturur. İdeolojik olarak aileler bu kurumların yagınlaşması için ideal ortam oluşturdukları için Türk toplumunda evlilik, gelenek ve dinle sıkı skıya bağlıdır. Formel alandan dışlanması gerekenler ise gelenekler ve dindir. Çünkü kapitalin özündeki ahlakda bu iki alanın kurallarına yer yoktur. Ama bu iki alan en çok sömürüye açık alan olarak hala işlevini de yitrimemektedir.

Kısaca 'ben' belirli bir davranışta bulunurken benim bağlı olduğum kategoriler, harekete geçiyor demektir. Kökleriyle birlikte düşünülmesi gereken bir tekillik... Bu çeşitli kategoriler beni ben yapan beni bir yere ait kılan özellikler olurlar. Ama aynı zamanda beni ben yapanın bu olduğunu bilenler içinde bu alaların kurgusuna katkıda bulunanların elinde bir araçda olurlar. Yaşamın kurgulanşı beni en çok benim onunla etkileşime girdiğim alanlarda beni bağlar. kamusal alan bu etkileşim mekanıdır. Özel alan da onun artığıdır. Onun derin izlerini taşır. Çünkü ekonomik kanallara kamusal alanda ulaşılır ve para tüm özel yaşamın yaşanılması için en yüksek şartdır.

Barışın, huzurun ve sevginin herhangi bir formel alanda işi kalmamıştır. Özel yaşama itelenmesi de boşunadır çünkü özel yaşam da, formel yaşam için kendimizi yeniden üretebilmemizi sağlayacak kalan zamandır. Formel yaşamda kullandığımız liderlik denilen hastalıktan arınmak için yine sistemin bize sunduğu araçları kullanırız. Buna en iyi örnek televizyondur...

Alanlar arası bağ iletişim yoluyla kurulur. Dil, kullanılan kelimeler, o kadar önemlidir ki bir toplumu tanımak için... Artık çoğumuzun kanıksadığı kelimeler, çoğu zaman propogandadır. Bize nasıl yaşamamız gerektiğini söylerler. Ve formel yaşamımızdan da alışkın olduğumuz bu dünya bize yabancı değildir. Çünkü dünya budur. Herşey bunu işaret eder. Medya, şirketler tarafından kontrol altındadır. Tüm gündem bozulup yani anlamı değiştirilip kitleye sunulur.

Kadın erkek ilişkisinde gelecek kuşağın modern zamanların en büyük yaralarını üzerlerinde taşıyor olmaları da bu alanların iletişimiyle gözlemlenmesi gereken genel bir sorundur.

R. Sennett’in karakter aşınmasında vurguladığı nokta "uzun vade yok"du. Formel yaşamın bize sunduğu bu propaganda, iş yaşamında kendini asla güvende hissetmemeni sağlayan işten çıkarılabilmenin, esnekliğinde gergin olmanı sağlayan bir alt metindir. Özel alanda da aynı alt metin devam eder. İlişkide uzun vade yok! Bu kendini sürekli tetikte tutan bireyin uzun vadesiz bir yaşamın sözleşmeli, yani bir anlamda hukuksal bir aradalığından dolayı bir bilinçaltı vardır. Bu bilinçaltı ona birlikteliğin, zorunluluklar üzerine kurulu olduğunu hatırlatır durur. Kıskançlıkların biyolojik etkilerinden sonra bu bilinçaltını da düşünmeliyiz. Özgür olmayan bireylerin, özgür olamayacak ilişkilerinde karşılıklı üretememe problemi yatar. Ürettikleri bir şey varsa o da atıksal ve problemlidir.

Eşler arası, şiddet, kıskançlık yalnızca belirli bir sınıfa ait problem değildir. Neredeyse her sınıftan kadının-erkeğin ilişkisinde vuku bulur. Ataerkilliğin yerleşmiş yapısı, başka türden bir ilişki örneği bilmiyor yada tanık olmamış olmak; yeniyi istemek ve dönüştürmekte bu kanalı tıkayan etkenlerdir. Bilmek istemenin başlangıç noktasıdır. Tahammülü ve bastırmayı yabancılaşmayı şu söz tanımlayabilir. 'Ama seviyorum'. Ama seviyorumun, başka açılımı şöyle olabilir, 'Ama yalnız kalamam'. 'Ama gidecek başka yerim yok', 'Ama 'O' benim her şeyim'. Sevmek ruhsal bir ihtiyaçken, maddi dünyada da karşılığı olmaya başlar. Birbirine karışmış ihtiyaçları nasıl birbirinden ayırt edebiliriz ki? Ekonomik kanallara ulaşmanın yolu bir eşten geçiyorsa, sosyalleşme kanalları eş tarafından kontrol ediliyorsa, bilgi tek taraflı ve paylaşılmadan kullanılıyorsa(her türlü bilgi) kadına- erkeğe ait bir özgüven sorunu vardır. Yaşama daha iyi adapte olabilme yolu bulmaktır, sevgililik yada evlilik. Her ne kadar toplumsal varlıklar olsak da her birimizin sosyallemede yanlış giden yaşantıları tekilliklerinde onarılmaz yaralar açar. Ve modern bireyin arayış içindeki yoksun bireylerini oluşturur. Sevginin toplumsal bir rüyaya dönüştürülmesi, Formel alanlardan dışlanmış sevgi ilişkisinin, informel alanlarda dahi anlaşıldığı halinin doyurucu olmamasıdır.
Modern zamanların yaraları devam edecek...

 
Toplam blog
: 5
: 491
Kayıt tarihi
: 08.01.07
 
 

Ben bir ceviz ağacıyım... Sosyoloji okudum. Eh, içime kurt düştü bi kere, artık napsamda sadece ista..