Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '11

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir güneş batıyor!

Bir güneş batıyor!
 

Uğruna ne canlar veriliyor


 Türkiye’de bir gündem patlatılıyor, millet onun şaşkınlığı içindeyken gözlerden kaçırılmak istenen daha önemli şeyler yapılıyor.

 Öylesine hızlı gelişmeler oluyor ki bu hıza yetişmek mümkün olmuyor neredeyse.

Mesela, devlet okullarına gerektiği gibi yatırım yapmayan, eğitimin her geçen gün özelleşmesine ve paralı bir meta olmasına göz yuman anlayışın değişmediği bir süreçte, (19 Eylül.2011) okullarda ilk ders yılı zilleri çaldı. Öğretmenlerimizde, çocuklar ve velilerde tatlı bir heyecan yaşandı. Oysaki halkımızın büyük bir bölümünün gözünden kaçan, geleceğimizi bağladığımız çocuklarımızın eğitimi ve öğretmenlerimiz ile ilgili çok önemli kararlar yasalaştı. Bundan böyle çocuklarımız hangi ideoloji ve ilkeler  ile yetiştirilecekler acaba? Bunu toplumun ne kadarı biliyor?

 1926 yılında "gençliğin ve halkın bilgi, sanat teknik ve refah derecesi bakımlarından medeni seviyesini yükseltmek, milletin, milli ahlaki ve insani değerlerini geliştirmek" amacıyla kurulan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan “Milli” kaldırıldı.

 “14 Eylül 2011 tarih ve 28054 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.” Deniliverdi denilmesine de, bunu kaç kişi takip etti?

Kaç kişi ne demektir anladı?

  Oysa ki MEB Teşkilat ve Görevleri Kanun’daki 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 2.maddesine göre hazırlanmıştı.

Bu madde“Atatürk Milliyetçiliği’ne, laik sosyal hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirmek” demekti. AKP tarafından sivil bir darbe ile baypas edildi. Bakan’ın görevleri arasında yer alan “milli güvenlik siyasetine bağlı olma” şartına da yeni KHK’ da yer verilmedi.

Bu demek oluyor ki bundan böyle yangından mal kaçırılırcasına çıkarılan yasa ile milli kavramı ortadan kaldırılmakla kalmıyor aynı zamanda Atatürk, Türklük, Türk Milliyetçiliği yok ediliyor. Düşünebiliyor musunuz, dünyanın birçok ülkesindeders kitaplarında Atatürk’ün antiemperyalist mücadelesi, emperyalizmi nasıl dize getirdiği ve yaptığı devrimler okutulurken bizde kaldırıldı.. Okullarımızın kapılarından TC sonra 8.sınıf ders kitaplarındaki Atatürk’ün Latife Hanımla bir baloda dans ederken resmi, (yerine türbanlı bir kadın resmi konuldu) Gençliğe Hitabesi (Nutuk)  10. Yıl Marşı hepsi kaldırıldı.

Yoksul ve eğitimsiz olan kaç aile bunu anlayabildi?

Erdoğan yoluna yavaş ve emin adımlarla devam etti.

Tüm bunlar yapılırken biz nerelerdeydik? Ne yapabildik? Neden yapmadık? O zaman tüm olanlarda bizler de suçluyuz.

Milliyetçilik, Atatürkçülük yavaş, yavaş avuçlarımızın içinden alınmaya, beynimizden silinmeye başladı. Öylesine ki, bir Ermeni vatandaşımızın öldürülmesinde HEPİMİZ ERMENİYİZ yazıları olan kartonlarla on binlerimiz sokaklara dökülürken bir o kadar kişi, kahpece şehit edilen fidanlarımız için bunu yapmadık.

PKK gerilla oldu, komutanlarımız birer vatan haini, terör örgütü olarak Silivri’ye kapatıldılar. Biz ne yaptık?

Tüm bunları düşününce içimin sızladığını hissediyorum. Canım acıyor.

Ve Türkiye’nin nereye doğru yol aldığı açık seçik görülürken bir şey yapamamış olmanın hesabını bir gün çocuklarımıza nasıl hesap vereceğiz diye kahroluyorum.

Şimdi gündemde PKK ile görüşme kaseti çıktı ortaya ve sanal bir gündem yaratıldı böylece. Görüşmelerin yapıldığını anlamamız için ille de kaset mi ortaya atılmalıydı? Geri zekâlı mıyız biz?

Nasılsa bilinen bir gerçek değil miydi bu? Seçimler üzeri PKK’nın sessizliğe bürünmesi bize anlaşma yapıldığını zaten belli etmemiş miydi? Onu mecliste temsil eden uzantısı olan partiden hükümete ağza alınmayacak tehditler, küfürler işitmedik mi? Başbakana hatta cumhurbaşkanına dahi hakaret etmediler mi?

Adamlar özerkliklerini ilan edip kırmızı çizgilerini çekmediler mi?

Hükümet müsamahalı davranmaktan öte ne yaptı bunlara?

 Zaman Gazetesinde çıkan bir yazıyı okudum ve tüylerim ürperdi inanın.” Haşim Söylemez, Aksiyon Dergisi   -   20.09.2011 –“

 (Bu görüşmeler zaten Özal zamanından beri yapılıyormuş.)

 Yazının şu bölümü çok enteresan ve insanı çıldırtıyor adeta:

AK Parti'nin iktidara gelişinden iki yıl sonra 1 Haziran 2004'te PKK yeniden şiddeti tırmandırma kararı aldı. 'Ergenekoncu' askerler ile PKK, Öcalan arasında sıkı bir ilişki ve görüşme trafiği vardı. Ülkede bir kaos ortamı isteniyordu. Nitekim PKK etiketli saldırılar yeniden başladı ve karanlık günler dönemine girildi. Bunu önlemek için AK Parti, Turgut Özal'ın başlattığı yoldan ilerleme kararı aldı.

AK Parti döneminde devlet yetkilileri Öcalan ile ilk kez 2006 yılında görüşmeye başlamış. Ancak bir sorun varmış, hükümet karşıtı askerler de Öcalan'la yaptıkları görüşmeleri sıklaştırmışlarmış.

 Eh! Affedersiniz ama bu kısımları okuyunca yuh dedim. Bu kadar da olmaz dedim.

Lafa bakın ya! Ergenekoncu' askerler ile PKK, Öcalan arasında sıkı bir ilişki ve görüşme trafiği! Tuuuh! Allah Kahretsin be!

 İşte, bedava dağıtılan gazete ile milletin bir bölümünün beyni böyle yıkanıyor.

Ya, bu ne utanmazlık, bu ne aymazlıktır?

 Bu kadar askerimiz boşuna mı can veriyor? Bu kadar masum insan şehirlerde patlatılan bombalarla neden katlediliyor?

Hepsi bir oyun mu ve buna gencecik çocuklarımızı göz göre, göre feda mı ediyorlar? Olamaz.

Bir devlet veya yetkilisi diyelim PKK ile nasıl pazarlığa oturabilir? Ya biz burada tiyatro mu oynuyoruz?

Başbakan Erdoğan böyle bir konuşmayı şiddetle ret etmiş ispat edemezlerse şerefsiz, alçak,  namussuzdurlar demişti. Eee! İspat edildi işte şimdi ne olacak?

Kürt açılımı, yok demokratik açılım hepsi lâf.

AKP’ in PKK ile görüşmüş olduğu tescillendi böylece. Yani inkâr edilemez bir şekilde.

Akılları sıra Türkiye’yi bölecekler ve terörü azdırmakla da bizleri yıldırtacaklar.

2 günde asker, polis, korucu, kadın, erkek toplam 11 cenaze kaldıran 40'tan fazla yaralısı olan ülkemizde gün geçmiyor ki şehit haberi almayalım. Adamların umurlarında değil. Amerika, Avrupa da en lüks otellerde güya anlaşmalar yapıyorlar bir de Arap ülkelerinin iç işlerine karışıyorlar. Türkiye’de kan gövdeyi götürürken umurlarında değil. Bu kadar kalpsizlik, vicdansızlık olmaz.

Muhalefet hesap sorunca da bozuk atıp durumu kıvırtıyorlar.”Bu bir pazarlık değil, bilgi alma görüşmesi diyorlar. Hem de bunu AKP G.Başkan Yardımcısı Reha Denemeç söylüyor.

Düşmandan, katilden, teröristten neyin bilgisini alıyorsunuz kardeşim? PKK ile neyin mutabakatını yaptınız?

Geçin bunları geçin.

Kanun hükmünde kararnameler ile Türkiye’de her an her şey olabilir. Ergenekon savcıları AKP Kapatma davasının hazırlığında yer alan savcıların isimlerini istemiş. Başta emekli Cumhuriyet Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya olmak üzere hepsine Silivri yolları görünüyor bu gidişle.

 Kimsenin ne can güvenliği ne mal güvenliğinin kalmadığı Karanlık bir Türkiye yaratıldı. Kanun Hükmünde kararnameler hükümetler tarafından ancak ivedilik isteyen çok önemli konularda(Harp, doğal felaketler vb.)  meclis kararı ile uygulanabilirken Türkiye’de bu padişah fermanına dönüştürüldü. İvedi bir kararname ile T.B.M.M lisinin kapatılmayacağı garantisi var mıdır?

Artık aklımızı başımıza alıp bir karar vermeliyiz. Partiler olarak iç savaşlar ve birbirimizle dalaşacağımız yerde, ya tek yumruk olup yumruğu indiririz ya da yumruğu biz yeriz. Ordu yara aldı, hukuk siyasi oldu Atatürk Devrimleri yok oluyor kısacası bir güneş batıyor. Bu ülkeye demokrasiyi, laik cumhuriyeti getirmiş, bireyleri kulluktan çıkartıp özgürlüğüne kavuşturmuş ve bunun için canını vermiş binlerce Çanakkale şehitlerimizin, nenelerimizin, dedelerimizin, Atatürk ve silah arkadaşlarının kemikleri sızlıyordur. Biraz utanmamız varsa utanalım ve demokrasinin gereği neyse hep birlikte mücadele edelim. Henüz vakit tam geçmedi.

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..