Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '14

 
Kategori
Kitap
 

Bir hayal kovalayıcısı Ayşe Kulin ve Hayal'i

Bir hayal kovalayıcısı Ayşe Kulin ve Hayal'i
 

Hayal


‘’ İnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar. ‘’  Yahya Kemal Beyatlı

Eserin ilk sayfasında yer alan bu ünlü sözle kitabın adı ve teması mükemmel bir üçleme oluşturuyor.

Roman adını, yazarın tüm kitaplarının yazım ve yayın dönemlerinin arka perdesinden alıyor. Her kitabın geçmişi okuru ayrı bir maceraya ve farklı hayatlara sürüklüyor, birbirinden ilginç kişiliklerle tanıştırıyor.

Bu keyifli romanı okuduktan sonra eminim ki geniş bir okuyucu kitlesinin yazarlara ve kitaplara bakış açılarında değişiklik olacak. Çünkü, yeni bir kitap çıkmış, diyerek koşup aldığımız ve en fazla kokusunu içimize çekerek okuduğumuz kitapların bize gelmeden önceki öykülerini birçoğumuz tahmin bile edemiyoruz.

Roman adını, yazarın ilk kitabını bastırmak için koşturduğu yıllarda anneannesinin umutsuzluk içeren ‘’ Hayal kızım, hayal!  ‘’ sözlerini hatırlayarak bir hayalin gerçeğe dönüşmesinden alıyor. Yazar ‘’ Ah anneanne! Bu evrende varoluş nedenim olduğuna inandığım tek becerimin adı, oldu hayal! ‘’ diye düşündüğü anı unutamıyor ve bu hayal, hayal değil, ‘’ HAYAL ‘’  oluyor. Gerçek bir HAYAL!

Hayal edebileceklerimizin sınırı her ne kadar gerçeklerle sınırlansa da neyse ki gerçeklerin bile kenara çekilerek saygıyla yol verdiği hayallerimiz de var.

Ayşe Kulin deyince, son derece geniş bir çevresi olan onun gibi bir insanın ilk kitabını yazdığı gibi hemen bastırma imkânı bulduğunu düşünenler varsa ne yazık ki yanıldıklarını öğreniyorlar. Çünkü kitap ilerledikçe çoğu okurun gözünde bir burjuva - yazar imajı bulunan Kulin’ in aslında ne denli mütevazi , komplekssiz bir kişiliği ve yaşamı olduğu anlaşılıyor. O sadece yalnız ve güçlü bir kadın.  

Ülkemizde  ‘’ kurtlar sofrası’’  da denilen yayıncılık camiasında kendisini  kendisi olarak kabul ettirmeye çalışan bir yazar adayının yaşadıkları insanı oldukça üzüyor. Yeteneklerin bu denli kolay reddedildiği, zaman zaman görmezden gelindiği veya değerinin bilinmediği bir cemiyet...  Bu cemiyette bir yazar olarak var olma çabaları... Para için değil, manevi tatmin için bile olsa karşılaşılan haksız başarısızlıklar, hayal kırıklıkları...

Eşinden ayrılmış ve oğulları arzusu dışında eşi tarafından yurt dışında okumaya gönderilmiş  bir kadının hayattaki en büyük desteği olan babasını da kaybedince verdiği yaşam mücadelesi , benzer güçlüklerle karşılaşanlara örnek teşkil edecek nitelikte. Sorumluluklarını üstlendiği anneannesi ve annesinin maddi- manevi bakımlarını da ihmal etmeden koşuşturan ve yıllar sonra ilk kitabını ancak bastırabilen bir yazarın hikâyesi  var bu romanda.

İşte bu baş kahraman, bir yandan da babasının acısını unutmak için durmaksızın çalışıyor: ‘’ Bitişler başlangıçlara gebedir ve acının üstesinden gelmenin iki çaresi vardır: Acıyla yaşamayı öğrenmek ya da acıyı düşünmemek için kendini bir işe kaptırmak. Ben her ikisini de yaptım. Durursam düşerim korkusuyla durup dinlenmeden çalışmayı seçtim ama acımı da her an yüreğimde taşıyarak. ‘’

Bin bir fedakârlık yaparak kendi imkânlarıyla bastırdığı ilk öykü kitabı Güneşe Dön Yüzünü, Kulin’ in deyişiyle ‘’ Hayal filan değil, tam bir kâbustu! ‘’ Daha kitabın kapaktaki adında başlayan yazım yanlışlarıyla dolu bu ilk göz ağrısı, üzüntüden yazarını göz yaşlarına boğmuştu. O, yine de ‘’ özürlü çocuğuna sahip çıkan bir anne gibi ‘’  sahiplendi kitabını.

Kitapların basım aşamalarının arasında yaşam deneyimlerinin ve anılarının da yer aldığı eserde, Kulin’ in renkli çalışma hayatı nedeniyle ilgi çekici anıları da göze çarpıyor. Örneğin, hemen her iktidara muhalif olduğunu belirten yazar, rahmetli Özal döneminde de Turgut- Semra Özal çifti hakkındaki yanılgısını itiraftan çekinmiyor. Gazeteci kimliğiyle onlarla birlikte çıktığı Çin yolculuğu esnasında,  ön yargılı düşüncelerin insanı ne kadar da yanıltabileceğini bizzat yaşamış. Anlattığı olaylarda öylesi ince noktalar var ki bunlar, ilgilenenler için okunası bölümler.

Betûl Mardin, Asil Nadir, Onat Kutlar, Selçuk Erez, Sara Koral, Ercan Arıklı gibi pek çoğu köklü aile dostu ve çevresi olan yazarın, mütevaziliğiyle yayıncılık dünyasında sıradan bir insanın talihsizliklerini yaşaması dikkat çekiyor. Ta ki uzun yıllar sonra çoğu kitapseverin beğenerek okumuş olduğu ilk romanı Adı: Aylin basılana dek.

Biyografi tarzındaki bu romanı yazma aşamasında roman için bilgi toplamak amacıyla birkaç kere Amerika’ ya gidişine kadar varan zahmetler söz konusu. Kitabının çok satanlar arasına girmesiyle yazarın emeklerinin karşılığını en azından manevi olarak alması okuyucuyu rahatlatıyor.

 Maddi kazancı ise ne yazık ki büyük bir şanssızlıkla heba oluyor. Çünkü yazar, insanlara dava açarak para kazanmayı meslek haline getirmiş bir kişilikle karşı karşıya geldiğinin farkında değil. Amerika’ da tanıştığı ve kitabında  kendisinden de söz etmesini rica minnet isteyen silik bir karakterin açtığı maddi manevi tazminat davasına gidiyor kitabın hemen tüm geliri. 

Yazar, bu olay sonrasında haklı olarak iki konuda yemin ediyor:  ‘’ Bir, bir daha biyografi yazmak yok!  İki, beni Türk doktorlarına teslim edebilirsiniz, Türk adaletine asla! ‘’

Bu arada ünlü bir yayıncıya gönderdiği öyküleri için ‘’ Sayın Kulin, son öyküleriniz öncekilerin de gerisinde. Sizin için üzgünüm. ‘’ yanıtını alan yazar, hiç de hak etmediği bir hayal kırıklığı daha yaşar. Çünkü daha sonra aynı öykülerle hem Haldun Taner  hem de Sait Faik Öykü Ödülleri ‘ni kazanacaktır!

İşte bu noktada yazarın önemli bir tespitiyle daha karşılaşıyoruz:  ‘’ Bazılarının basmaya layık bulmadığı öykülere,  başkalarının ödül üstüne ödül vermesi, renklerle zevklerin tartışılamayacağının da açık bir ifadesiydi bence. İşte bu yüzden ben ‘’ en iyi yazar ‘’ , ‘’ en iyi roman’’  , ‘’ en iyi film ‘’ gibi nitelendirmeleri hiç sevmem. Neye göre, kime göre en iyidirler? ‘’

Aylin’ in kitabının basılıp yok satmasından sonra aldığı ödüllerin itibar kaybetmesi, yazara filozofça bir görüş daha kazandırır: ‘’ Bir şey daha öğreniyordum, o da bu ülkede aynı anda iyi ve çok satan yazar olmak neredeyse mümkün değildi. Ya iyi yazar olunacaktı ya da çok satan. ‘’

Sevdalinka romanı için Bosna’ ya, Köprü romanı için Erzincan’ a yaptığı yolculuklar, harcanan zamanlar, maddi-manevi verilen emekler, tanışılan renkli karakterler, Hayal’ i zevkle okuma nedenlerinizin başında geliyor. Örneğin Fırat’ ta su kayağı yaparak oradan oraya giden bir valiyle, rahmetli Recep Yazıcıoğlu’ yla da tanış oluyorsunuz.

Nefes Nefese, Gece Sesleri, Kardelenler, Umut, Veda, Türkân, Hayat, Hüzün ve Dönüş... Tüm eserlerinin arka bahçeleri önden gördüğünüz manzaradan çok daha farklı şeyler yaşayıp hissetmenize neden oluyor.

Bu eserler, Hayal ‘ de size adeta tüm özellerini ve mahremiyetlerini açıyorlar. Önünüze bambaşka dünyalar ve bambaşka yaşam kesitleri seriyorlar.

İçten, samimi bir anlatım, katışıksız, olduğu gibi yansıtılmış duygular ve düşüncelerle aslının tıpkısı bir Ayşe Kulin var bu kitapta. Bir yazarı tüm yalınlığı ve mütevaziliğiyle karşınızda bulmak sık rastladığınız bir durum değil.

Hayal sadece Ayşe Kulin’ in kitaplarını anlatmıyor. Bu kitapla Türkiye’ nin çeşitli dönemlerdeki nabzını  da tutuyorsunuz. Belki bildiğiniz belki de farkına varmadığınız bir takım Türkiye gerçekleriyle yüzleşiyorsunuz. Bu gerçekler yer yer komik anılarla da süsleniyor.

Ayrıca Hayal, yazım veya yayın işiyle ilgilenenlerin mutlaka okuması gereken bir eser. Çünkü tecrübeli bir elden, yaşanmışlıklarla dolu bir kalemden sunulan deneyim ve felsefe, azımsanacak gibi değil! Kitap bu yönüyle bir öğretici eser özelliği de taşıyor.

 ‘’Bu dünyada var olduğum sürece hayal kurmaktan vazgeçmeyeceğim için okurlarımla daha nice hayalde buluşmak üzere! ‘’ diyen iflah olmaz bir hayal kovalayıcının, bir hayali olan herkese örnek olabilmesi dileğiyle...

 

 

 

 

 

                                                       

 
Toplam blog
: 28
: 1805
Kayıt tarihi
: 31.07.13
 
 

İ.Ü Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ..