Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir hayalimiz vardı ve Uşak

Bir hayalimiz vardı ve Uşak
 

 
Bazen okuduğun kitap ve izlediğin film apayrı konuda da olsa, bir patikanın iki karşı tarafında gibi gözükse de, bir şekilde birleşiyor ve bu patika hayatımızın ana yoluna sapıveriyor birdenbire.
Kimi zaman diyorsun ana yola bi türlü çıkamadım; neden? Gereksiz gereksiz insanlara adres sormandır belki nedeni. Yanlış adres Bağdat'tan döner ya.
Hayatı yaşarken anlamadığımızı sanıp, aslında bir takım olaylardan, insanlardan arta kalan birikimler, bize yaşamın özünü sunuyor.
Aslında yaşamın anlamı da yok ya. Yaşam yaşamdır işte, akıp giden zaman var sadece. Şimdi hava soğuk bıktım mıktım yaz gelse, güneşi görsem falan diye düşünüyorum kimi zaman. Hele şu sis yok mu? Günlerdir ruhumun ortasına çöreklenmiş.
Evlerin bacalarından çıkan dumanla birlikte yıllarca yıkanmamış tül gibi; yıkanmamaktan daha da kalınlaşmış, rengi bozkırları andıran hale gelmiş atmosfer. Yıllardır yıkanmamasının verdiği umutla, iki elimle şöyle caaarrttt diye yırtıp, etrafı, evleri, bacaları, denizi, gemileri, martıları ayan beyan görmek istiyorum.
Sonra ayan beyan tv de soğuktan buz tutmuş sokakları, hayvanları, ve tv ekranına girmeyen daha nice şeyi görüyorum.
Geçtiğimiz günler benim için Panaıt Amca (Istratı) günleriydi. Sevdiğim yazarlara amca, hanım, abi, derim. Her ne olursa olsun teyze demem. Bunu kendime yakıştırmıyorum. Bir kadının bir kadına yapacağı hatta bir erkeğin bir kadına yapacağı en büyük hakaret teyze demek. Sanılanın tersine saygı değil kaygı duyulacak hadsizliktir.
Mihail -Arkadaş- gibi romanı ite kaka okuduğumu itiraf edebilirim. Gerçi sonlarına doğru bu hissim değişti evet budur, dedim ama başlarda... gitmiyordu, gitmiyordu. Okuduğunuz romanın zamanla alakası var. Zamanlama manidar! Son günlerden bana arta kalan, insana karşı içimde inanılmaz bir itme gücü oluştu. Bu yüzden de dostluğa falan hiç inanamadım. Görüyor musunuz bin musibet, geldi içimizi kararttı.
İnsan olmak ve hayatı hayvanlardan daha az anlamak ne hazin şey, demiş Panaıt Amca.
Evet Panaıt Amca, insanlara akıl verilmiş duygu verilmiş ama sonuç ortada. Eee unutmamak gerekir ki duygu deyince, insanın aklına sadece sevgi, dayanışma, güzellik, yardımseverlik, v.s gelmesin. Kutu kutu hırs, güç, insanları ezme, riya, açgözlülük, yalan v.s gibi duyguları görüyoruz.
Bizdeki -insanlardaki- akıl ve ilkel duygular önce bir takım insanları, sonra diğer insanları bitirmeye, en sonunda da yeryüzünü bitirmeye progamlanmış sanki.
İnsan insanın kurdudur, tilkisidir, çakalıdır, sansarıdır.
Yukarıdaki satırda şu güzeller güzeli hayvan dostlarıma ne iftiralar attım görüyor musunuz? Karınlarını doyurmak için doğası gereği ne gerekiyorsa yapıyorlar. Evet sen insan karnını doyurmak için yapmıyorsun bütün bunları. Ruhunun kara, kapkara deliklerinde yer alan bilmediğimiz ama hissedebildiğimiz komplekslerini gidermek için acılar, korkular, ölümler, işkenceler, ve neler neler yapıyorsun insancığım. Artık sana insancık diyeceğim.
Biliyorum, bilmez değilim insan dediğin kötülüklerle dünyaya gelir. Atalarının genlerinden miras kalan kötülükler bazılarına oldukça bahşedilmiştir. Hele de yaşadığın dört sekizlik komple komplekslerin varsa, var ya, yandı gülüm keten helva.
Ben buraya bir de film sığdıracaktım baştaki paragraftan anlışılacağı üzere. Bir filme gittim inanın öğretilerden ve bütün düşünce -izm-lerinden içime fenalık geldi.
 
 
Film 1945 yılında Hiroşima'ya atılan bombayla başlıyor. Yok olan insanlar, şehrin bombalanmış hali... kimi mutlu eder ki bu? Atanları eder mi bu durum?
Aynı tarihlerde iki yakın arkadaşın iki kızı doğuyor. Aynı gün doğuyorlar. Kızlar da yakın arkadaş oluyorlar. Zamanın öngördüğü şekilde biri anarşist oluyor. Diğeri daha çok kendi cinsel devrimini gerçekleştiriyor. Beraber yapılan çılgınlklar, katıldıkları yürüyüşler v.s.
Anarşist kızın babası -izm-lere gönül vermiş, sürekli çalışan, yazan, okuyan bir -izm-cidir. Bu izmci arkadaş, kendi bireysel özgürlüğünün peşindedir.
O zaman şöyle sorabilir miyiz bu bireysel özgürlükçü arkadaşa: senin özgürlüğün nerede biter. Yani bunun da bi sınırı var. Eğer sen küçük yaşta bir kadını (eşini) hamile bırakıp ve evet tamam evleniyorsan ondan bir çocuk sahibi oluyorsan izmciliğin de bi yere kadar olur. Evlenmek nedir arkadaş? Sorumluluk v.s. sahibi olmaktır. Eğer devleti reddediyorsan evlenmeyeceksin ve başkasının yani kadının hayatını bitirmeyeceksin. Kadın ressam ama çocuğu olduğu için resim hayatını bitirip eve tıkılmak zorunda kalmıştır. Hayatının başında kendisini tanımlayamadan bitirmek zorunda kalmış.
Ya izm-ci arkadaş? Üniversitedeki öğrencileriyle gününü gün eder, hiç bi şekilde eve karısına saygısı yoktur. Yani bildiğin maganda bi şekilde hayatını bireysel özgürlük adına devam ettiririr. Özgür bey kızına da baba dedittirmemekte, baştan beri ismiyle hitap etttirmiştir.
 
 
Öyle ki kızının 18-20 yaş civarı olduğu diğer arkadaşıyla kızının gözü önünde işi pişirip, kızının ruhsal dengesini alt üst eder. Kız sonunda atom bombasına dönüşür. Sonunda patlar da. Sonucunda ortalık anne, kız, diğer kızın annesi Hiroşima'ya döner.
Yani işte hayat dediğimiz de o izm-lerden oluşmuyor. O yazılar, makaleler belki güzel şeyler yazıyorsun cart curt ama sen kendi özgürlüğünü ve maddeciliğini gerçekleştirmek için başkalarının hayatına maganda karakterini kara bir hançer gibi saplayamazsın Özgür izm-ci.
Ya kimseye bağlanmayacaksın, evlilik çocuk falan yapmayıp inandığın değerler öğretisinde yaşayacaksın ya da başkalarına bağlandıysan bu öğretilerin görüldüğü üzere senin hayatına uymaz.
Panaıt Amca'nın Uşak isimli kitabını okudum dedim ya. Evet bu günlerde onun Mıhaıl'den daha çok beğendim. Çünkü içinde vicdan, insanlık var. Ve Panaıt Amca bir süre grevlere, sosyalizme politikaya da bulaşsa, işin içine politikacılar girdiğinde bütün o saf görüşlerin berbat olduğunu, rabbena hep bana diyen politikacıları gördüğünde, ne politikaya ne de sosyalizmle bağı kalmıyor. Çünkü politikacı dediğimiz kişiler, insandan başka bir varlığa dönüşüp, diğer insanların üzerinden yarar sağlayıp, kendilerinin küpünü doldurup sonra da tekmeyi basıp, insanları yüzüstü bırakmaktan başka bi şeye yaramıyor. (Buna ne kadar yarar denirse) İşçiler, sade vatandaş sırtına basılması gereken merdiven oluyor.
Gerçekten özgür ruhlu Panaıt Amca'da o kadar gezdiği ülkelerde, ülkelerden çok insanları, ezilen, sömürülen insanların başlarına gelenleri ve çoğu zamanda onların birbirlerine kazdıkları kuyuların hikayelerini yazar. İnsan denen varlık çok komplike bi şey. Hesap itap, hırs, para insanı bozuyor.
En çok güce tapanların, gücün yanında olanların güç sahibi olmak için olmayacak şeyleri yapanların hayatta en çok güçsüz, en zavallı insanlar olduğunu düşünüyorum.
 
 
 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..