Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '12

 
Kategori
Öykü
 

Bir hikayem var anlatacak

Bir hikayem var anlatacak
 

Bazen sadece anlatır insan, mesaj vermeden, sonunu nasıl bağlayacağını bilmeden.

       Bizim mahallede eski bir kahve vardı. İçeride genelde yaşlılar bazen de gençler; yüksek sesli gülüşleri, masalara vurdukları okey taşları ve yumruklarının sesleriyle durmadan çay içer, sohbet ederlerdi. Biz - ben ve mahalledeki diğer ufaklıklar- kahveye sadece büyüklerimizi çağırmaya gönderilirdik. Berberin hemen yanıydı, berbere çok gitmiştim ama kahveye ilk defa gidecektim. Geceleri tüm evlerden kahkahalar ve mangallardan tüten dumanlar yükselirdi ama gündüzleri sadece kahveden. Yoğun bir sis bulutunun içine girdiğimi hatırlıyorum -o zamanlar sigara içme yasağı yoktu- gözlerim biraz yaşardı ama hemen alıştı, fakat alışamadığım bir durum vardı ki o da neşe ve şiddetin gereksiz uyumuydu.

       Ciddi bir bakkalımız vardı. İçeri girdiğimde yüzüme dik dik bakar ilk benim konuşmamı beklerdi, o baktıkça ben de bakardım en son o sıkılır kafasını hafifçe sallardı ben de istediklerimi sıralardım. Ciddiyetini bozmadan istediklerimi poşetler, kendince bir şaka yapar buna tepki olarak gıdığını çıkarıp burnundan tıslardı, bu onun gülmesiydi diye düşünürdüm, meğer değilmiş; Önce önündeki adamın keline tüm gücüyle bir tokat yapıştırdı sonra da avazı çıktığı kadar kahkaha attı, boğazı yırtılıp nefesi tükeninceye kadar sürecek sandım ama başladığı kadar hızlı bitti. İşte bu sahneyle birlikte kendi kahvefobi hastalığımın mucidi oldum.

        Tıpta adı konulmamış bir hastalık bu çünkü adı değişir. Herkesin bu korkuyu ilk yaşadığı olaydan alır adını. İşin aslı, insanların görmeye alışık olmadığın yüzünü görmenizle başlar. Bu anne babanızı iş yerinde görmek, öğretmeninizi sevgilisinin yanında görmek hatta ilkokul arkadaşınızı ilk olarak üniformasız görmek bile olabilir. O insanlar artık sizin evde bildiğiniz pijamalı aileniz, ciddi ve babacan öğretmeniniz veya çalışkan arkadaşınız değildir. Onların birer kimliği daha vardır ve bunu kabul etmek demek onların sizsiz bir hayatları olduğunu da kabul etmek demektir. Başta zor gelir çünkü onları sadece iş başında görmüşsünüzdür, özel hayat ise bambaşkadır.

       Özel hayatla meslek hayatını birbirine karıştırmak birçoğumuzun farkında olmadan yaptığı bir şeydir. Mesela "doktordan temiz araba" sözünü ben ilk duyduğumda, tüm koltuklarında kan lekeleri olan, koltuk aralarından haplar vs. çıkan ama yine de dışarıdan bakınca temiz görünen bir araba canlandı gözümde. 'Öğrenci adam', pasaklılığı ve dağınıklılığıyla bilinir ve öğrenci adamın asla parası olmaz, büyüklerle çıkılan yemekte ona hesap ödetilmez, cep harçlığı verilir ona, mühendislerinse iyi birer koca olacağı düşünülür hep.

      O gün kahvede yaşadığım şoku çabuk atlattım, hatta okey masalarının yanındaki sandalyede yancı hesabından oralet içmişliğim bile var. Meslek hayatlarıyla özel hayatları arasında fark olmayanların mesleklerini seven insanlar olduğunu anlamam da pek uzun sürmedi ama hala çocuklarına mühendis ol, doktor ol diyen ebeveyni anlayabilmiş değilim.

 
Toplam blog
: 14
: 147
Kayıt tarihi
: 26.10.12
 
 

Kimya mezunu, radyo tv öğrencisiyim. Çok gezdim, çok gördüm, şiştim anlatıcam ..