Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '22

 
Kategori
Felsefe
 

BİR İNSANDA KAÇ 'ben' VARDIR?

Bir insanda kaç 'ben' vardır? Kişisel alan ve özdeşleşen yanımızın özümüzden kaynaklanmadığını fark etmek, kendimizi bu 'ben' lerden ayırmak için yöntemli bir içsel çalışma yapmayı gerektiriyor. Başka hiçbir yerde karşımıza çıkmayan bu bilginin kaynağı hiç şüphesiz ezoterik bilgidedir(BÜYÜK BİLGİ).
 
“İçsel kale almanın tamamı, içsel kale alan "ben" lerin içimizdeki varlığından kaynaklanır. Kendini gözlemenin bir yanı, bu " ben" leri gözlemlemektir. Hesaplar yapmayı her şeyden çok seven ''ben" leri gözlemlemeksizin içsel kale almayı gözlemlemeye çalışırsanız, kendinizi onlardan ayıramayacaksınız. İçimizde bize en büyük zararı vermek isteyen ve aslında hayatlarımızı mahveden çok sayıda " ben" vardır. Bunlar, mutluluğumuzu her açıdan yok etmeye çalışırlar. Farklı anlarda farklı "ben"lerin bizi etkileri altına aldıkları gerçeğinin uzunca bir süre farkında olmadığımız için bunun böyle olduğunu görmek biraz zaman alır. Özellikle de tamponların eylemi sayesinde, kendimizi sürekli bir " Ben" gibi görürüz. Farklı "ben" lerin varlığını hissetmeye başlamamız ve bizde etkili olan bu rahatsız edici ve tehlikeli "ben" lerin varlığını görmemiz ancak içsel tadın gelişimiyle mümkün olabilir. 
 
Bu gece, içsel kale almaya ait olan bu meraklı "ben" ler hakkında kısaca konuşmak istiyorum. Bu "ben" lerin bir grubu, önemsiz meseleler hakkında sürekli olarak vicdani tereddütler üreten "ben" lerdir. Bu " ben" ler, bütün amacı güçlükler yaratmak ve bizi karmaşaya sürüklemek olan Entelektüel Merkezin mekanik kısmındaki çok küçük, dar "ben" ler olarak düşünülebilir. Bunlar, bizi sağa ya da sola yürüten batıl inançlı " ben" lerle aynı değildir. Bunlar, çok sayıda sahip olduğumuz, örneğin, bize inatçı fikirler aşılayan ya da bize faydasız olduğunu vs. sürekli söyleyen papağan " ben" ler grubuna aittir. Tam tersine, bunlar aslında bize büyük zarar verebilen "ben" lerdir. Bunların, bizi herhangi bir şeyi içsel kale almaya asla zorlamayan Gerçek Vicdan'la hiçbir ilgisi yoktur. Önemsiz meseleler hakkında sürekli vicdani tereddütler üreten bu "ben" ler çoğu zaman insanın üstünde hakimiyet kurarak onları bitap düşürür, güçlerini emer ve aslında onları köleleştirir. Bunlar, başka insanlarla değil de kişinin kendiyle bağlantılı olarak çok miktarda içsel kale almaya neden olmaktadır. Bu " ben" lerin içsel kale almayla bağlantılı olduğunu anlayabilirsiniz çünkü aynı duygusal tada sahiptirler. Bu "ben" ler tarafından hapsedilmek çok zarar vericidir. Şimdi, bunlarla tartışmak faydasızdır; yapılması gereken ilk şey, bunları gözlemlemektir. Bir sonraki adım ise bunlardan ayrılmaya çalışmaktır. Bunu ancak, onların ardındaki daha iyi " ben" lere ulaşabilirseniz yapabilirsiniz. Onlarla özdeşleşerek bunları desteklerseniz, ne onları gözlemlemeniz, ne de kendinizi onlardan ayırabilmeniz mümkün olacaktır.
 
İçimizde, önemsiz olan ve bizi uyutan bin bir başka faktör vardır. Ama önemsiz şeyler hakkında vicdani tereddütler üreten " ben" ler, bu etkenlerden yalnızca biridir. Bunlar törensel fikirlerle bağlantılı olabilir ya da kökenleri başka bir yere dayanabilir. Ama kendini gözlemlemede analiz etmeye -yani bizdeki farklı "ben" lerin nedenlerini ve kökenlerini bulmaya- çalışmayız, yalnızca bunların şuuruna varmayı amaçlarız. İçsel kale almaya ilişkin genel görüşü tekrar hatırlamakta fayda var. G. bir keresinde, O.'ya hakkında iyi şeyler düşündüğü biriyle ilgili olarak şunları söylemişti: " Evet, iyi biri ama zayıf çünkü sürekli olarak içsel kale alıyor." Bu, ne anlama gelir? G.'nin kastettiği anlamda bizi zayıf kılan bu içsel kale alma nedir? Çalışma'da, içsel kale alma her şeyden önce, aslında aynı şeyin iki yanı olan iki temel unsura ayrılır. İlk unsur, kişinin kendine uygun bir biçimde davranılmadığına, gerekli saygıyı görmediğine ya da yanlış anlaşıldığına ilişkin hissidir. Bu, bir tür kronik kendine acımaya, acıklı bir vazgeçme haline vb. dönüşebilir. Diğer unsur ise başka insanlara karşı içsel hesaplar yapmaktır. Bunun, gereklilikler üretmekle aynı olmadığını anlamalısınız.
 
Başka insanlara karşı hesaplar yapmak, kişinin kendi haklarına sahip olmadığı hissinden kaynaklanır. Başka insanlara karşı hesaplar yapmanın psikolojik sonucu, onların bize borçlu oldukları hissidir. Karşınızdakiler bize borçludur. Bu, çok kötü bir içsel durum üretir ve bu durumdan bir bireysellik gelişimi mümkün değildir. Başkalarının bize borçlu olduğunu hissettiğimiz sürece -yani ısrarla içsel hesaplar yaptıkça- herhangi bir varlık değişimi başlatamaz ya da yeni bir anlayışa erişemeyiz. Çalışma'nın öğretisi, yıllar boyunca kulaklarımıza çarpacak ama hiçbir şey gerçekleşmeyecektir. Öncelikle, içsel hesapları her zaman olduğu gibi yapmaya devam eder ve bunlara büyük bir değer verirseniz, kendinize kredi açıp başkalarının hep size borçlu olduğunu düşünürseniz ezoterik anlamda çok kötü bir tüccarsınız, demektir. Hiçbir vere varamayacaksınız. Bu içsel hesapların hepsi silinmelidir. 
 
Size şu soruyu yöneltmeme izin verin: "İçsel hesaplarla, herkesin ve her şeyin size borçlu olduğu düşüncesiyle doluyken kendi hiçliğimizi fark etmeye nasıl başlayabiliriz? Hayatın sizin üzerinizdeki eyleminin üstesinden nasıl geleceksiniz? Hayatın size borçlu olduğunu düşünürseniz, hayatın olaylarıyla sürekli özdeşleşmenizi nasıl sona erdirebileceksiniz? Hapishanenizden ayrılmak için özgür hissetmiyor ve her şeyden önce, gardiyanınızın size borçlu olduğunu hissettiğiniz şeyleri ondan almayı ve hislerinizi bir şekilde inciten herkesin uygun bir cezaya çarptırıldığını görmeyi arzuluyorsanız, hapishaneden nasıl kaçacaksınız? Dolayısıyla içsel hesaplar yaparak nerelerde yakalanıp kilit altında tutulduğunuzu uzunca bir süre kendinizi gözlemleyerek görmeye çalışın. Kendini gözlemleme gerçek bir şey haline geldiğinde, neye benzediğinizi ve neler yaptığınızı görmeye başladığınızda, bu şuur gelişimine kendini haklı çıkarmaya çalışmadan katlanabilirseniz, içsel hesap yapmanızın azaldığını görmeye başlayacaksınız. Kendinizden serbestleştiğinizi hissedersiniz ve bu serbestleşmeyle, kendinizde bir genişleme, kendinize dair hissinizde bir değişim hissedeceksiniz. Aslında, kendinize gerçekten gülebileceksiniz. Her türden içsel kale almayı gözlemlemek çok zordur. Bunu gözlemlemeyi sizin için anlamlı kılabilecek tek şey Çalışma'yı duyumsamaktır. 
 
Olağan yaşam sohbetlerimizin büyük çoğunluğu, başkalarına karşı içsel hesaplarımızdan oluşur. Sadece hayatın ve hayatın değerlerinin içindeyseniz kendinizi gözlemlemeniz tamamıyla imkansızdır. Hayatın değerleri, Çalışma'nın sıkça vurguladığı bu içsel tadı geliştirmez, ki bu içsel tadın gelişimi ergeç hiçbir içsel hesabın olmadığı Gerçek Vicdan'a götürür. Hepinize, içsel kale almanın tek bir türünü bir daha karşınıza çıktığında idrak edebileceğiniz bir biçimde net olarak gözlemlemeye çalışmanızı tavsiye ediyorum. Tat, duygusal tat anlamına gelir.
 
Şimdi, içimizdeki her şey çağrışımlarla birbirine bağlıdır. Çağrışımların bir grubu ise duygusaldır. İçinizdeki bir " ben"in duygusal tadını fark ederseniz aynı duygusal tada sahip diğer "ben" leri de fark edebileceksiniz; bir günde, bir defada değil ama çok yavaş yavaş. Bu duygusal tattan nefret etmeye başlarsanız, evinizde oturup sizin sorumluluğunuzu ,sizin yiyeceklerinizi yiyen, paranızı harcayan ve hayatınızı sürekli berbat eden bu "ben" !erin gücünden kurtulmaya başlarsınız, Aslında, bunca zaman neler yaptığınızı, neden hiç kimsenin size daha önce bir şey söylememiş olduğunu düşüneceksiniz. Söylediklerimden yola çıkarak şu sonuca ulaşabilirsiniz: Zaruri ilk şey, gözlemlediğiniz şeyin kendiniz olmadığını görmeye başlamaktır. Yine, G.'nin bu konu hakkında söylediklerini aktarmak istiyorum: "Kendini gözlemlemeye ve kendini incelemeye başlamak için kendini bölebilmek şarttır. Bir insan her şeyden önce aslında iki kişiden oluştuğunu fark edebilmelidir." Kendini bir kişi olarak düşündüğü sürece, bir insan olduğu yerden asla hareket edemeyecektir. Kendi üzerindeki çalışması, kendinde iki kişi olduğunu hissetmeye başladığı anda başlar. Biri pasiftir ve elinden gelen tek şey, başına gelenleri kaydetmek ya da gözlemlemektir. Kendini 'Ben' olarak adlandıran öteki ise aktiftir, birinci kişinin ağzından konuşur ve realitede sadece icat edilmiş, gerçek dışı bir kişidir. Bu icat edilmiş kişiye A kişisi diyelim. 
 
"Bir insan A karşısındaki çaresizliği anlayınca, hem kendine hem de içindeki A'ya yönelik tutumunun aldırmaz ya da ilgisiz olması sona erer. Kendini gözlemleme, A'nın gözlemlenmesine dönüşür. İnsan kendinin A olmadığını, A'nın taktığı bir maskeden başka bir şey olmadığını, şuursuzca oynadığı ve ne yazık ki oynamaya son veremediği bir rol olduğunu; onu yöneten, asla yapmayacağı ya da söylemeyeceği binlerce aptalca şeyi ona yaptıran ya da söyleten bir rol olduğunu anlar. Kendine karşı samimiyse, A'nın etkisi altında olduğunu ve aynı zamanda da A olmadığını hisseder. A'dan korkmaya başlar, onun düşmanı olduğunu hissetmeye başlar. Ne yapmaya çalışırsa çalışsın, her şey A tarafından engellenmekte ya da değiştirilmektedir. A onun düşmanıdır. A'nın arzuları, sempatileri, düşünceleri ve fikirleri ya kendi görüş, his ve ruh hallerine karşıttır ya da aralarında hiçbir ortak nokta yoktur. Aynı zamanda A onun efendisidir. Onun kölesi olmuştur, kendi idaresine sahip değildir. Yapmak ya da söylemek istediği her şey onun adına A tarafından yapıldığı için kendi arzularını ifade etmesinin hiçbir yolu yoktur. Kendini gözlemlemenin bu seviyesinde, bir insan bütün amacının kendini A'dan özgürleştirmek olduğunu anlamalıdır. Ve A kendisi olduğu için aslında kendini ondan özgürleştiremeyeceğinden, A'ya kendi hükmetmeli ve belirli bir anda A'nın değil, kendi yapmak istediği şeyi ona yaptırtmalıdır. A, efendi olmaktan çıkıp hizmetkar haline gelmelidir. 
 
"Kişinin kendi üzerindeki çalışmasının ilk aşaması, kendini zihinsel olarak A'dan ayırmaya dayanır; kendini ondan gerçek anlamda ayırmalı ve uzak tutmalıdır. Ama bütün dikkatin A üstünde odaklanması gerektiği gerçeği de zihninde doğmalıdır çünkü bir insan gerçekte kendinin ne olduğunu açıklayamaz. Ama A'yı kendine açıklayabilir ve işe bununla, aynı zamanda A olmadığını hatırlayarak başlamalıdır." Birdlip, 23 Aralık 1944 *
 
*Gurdjieff ve Ouspensky öğretisi üstüne psikolojik yorumlar’dan bir kesit/Gurdjieff öğretileri/Dördüncü yol/ÇALIŞMA
 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..