Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '10

 
Kategori
Deneme
 

Bir insanı neden severiz?

Bir insanı neden severiz?
 

Bir insanı neden severiz? Neden bizim için vazgeçilmez oluverir? Yaşamımız boyunca sayısız insan tanımamıza rağmen, bütün o insanların arasından nasıl da sıyrılıp özel bir yerde durur o insan?

Belki de bizi kucaklaştıran en önemli şey aynı dilden konuşuyor olmamızdır, aynı gönül dilinden.

Hüzünlerimiz de sevinçlerimiz de benzer kaynaklardan besleniyordur.

Bunaldığımızda alıp başımızı gitmek istediğimiz yerler bile aynıdır; dağlar, deniz gören teraslar, sahiller, çiçek tarlaları...

Hüzünlendiğimizde hüznümüzü aynı şekilde kovarız; müziğe ya da sokağın binbir renkli insan dokusunun içine sığınarak.

Öfkelendiğimizde yumruklarımızı göstermeden sıkışımız, öfkemizi sağaltıp yazıya, şiire dönüştürmemiz de aynıdır.

Değerleri sadece yokluklarında anlaşılan insanlar olmayı hazmedemeyiz bir türlü. Değerimizi bilsinler diye kendimizi ortalara da atmayız, kendimize bile itiraf edemediğimiz gururumuzdan.

Sevdiğimiz insanı kolayca incitiveririz. Oysa aklımızın ucundan bile geçmemiştir incitmek. O insanı öyle kendimizle özdeşleştiririz ki, onda eleştirdiğimiz yanlar, aslında kendi kişiliğimizde yontmaya çalıştığımız sivriliklerin birebir kopyasıdır. Yontmaya çalışırız, çünkü; karşımızdaki insana aynaya bakar gibi bakıyoruzdur. Bize kendimiz kadar yakın o insanın sivriliklerini yontmayı başarabilirsek, onu tamamen ' Ben ' leştirebileceğizdir.

Bir insanı sevdiğimiz zaman, yaşamdaki detayların tadına daha çok varmaya başlarız. Ve sonrasında o daha farkındalıkla seçebildiğimiz detayları sevdiğimiz insana anlatırız. Anlatırız ki, aldığımız tat daha da artsın.

Bir direğin üstünde öpüşen serçelere, iç bayıltan kokularıyla bahar çiçeklerine, sarı-siyah alalı kedilere, kırışık yüzlü bir ihtiyara, bulutların arasından gülümseyen dolunaya, fırtınayla birlikte gelen yağmurlara olan ortak sevdamızdır, karşımızdaki insanın ruhuna bizi sevdalandıran.

Yaşamın içinde ters giden ne varsa; trafiğin kargaşası, insanların saygı ve sevgiden bihaber oluşu, hiç yüzünden kalp kırışları, beş parasızlık, işsizlik, vefasızlık, vurdumduymazlık, yalakalık, fırsatçılık vs...Biliriz ki, karşımızdaki insan da tıpkı bizim gibi eline görünmez bir balyoz ve su terazisi alıp, bütün bu yanlışlıkları bir bir düzeltmek, dengelemek istiyordur. Bunu bildiğimiz için daha da çok severiz o insanı.

Her insan yalnızdır. Kendisine itiraf etse de, etmese de bu böyledir. Biz itiraf edenlerden olmayı seçeriz. Asıl itiraf ettiğimiz zaman kurtuluruz yalnızlığımızdan. Çünkü işte o zaman karşımızdaki insan kendi yalnızlığını getirip bize verir.

Bir insanı kedice özellikleri için de severiz; tekmelenmediği sürece kimseyle bir derdi olmadığı için, kendisini oyalayacak pek çok şey bulabildiği, sokaklarda özgürce dolaşmayı sevdiği, yaşamdan beklentisini sadece sevgi ve karnını doyurabilmek kadar dervişçe bir tevazuya indirgeyebildiği için...İşte en çok, en çok da bunun için severiz. Çünkü bizim de kişisel özelliklerimiz fazla kedicedir. Bir kedi tekmelendiğinde bile saldırmaz insana. Sufice kabullenir ve uzaklaşır kendini inciten o ortamdan. Biz sufi mizaçlıysak, sevdiğimiz insanda da bu yanın olduğunu farketmemiz kolaydır.

Bir insanı, içinde barındırdığı, ama aynı zamanda da başkalarından sakladığı öfkeleri bizimle açık yüreklilikle paylaştığı için de severiz. Çünkü öfkesi, bizim de öfkemizdir aynı zamanda. Düzeltemediğimiz yanlışlar adına duyduğumuz o iç yakıcı, ama bizi yaşama daha sıkı bağlayan öfke. Yaşamın karşısında bizi olağanüstü bir direngenliğe kavuşturan öfke...

Bir insanı, belki de en çok hüznümüzü azalttığı, sevincimizi çoğalttığı için severiz. Böyle anlarda bütün varlığımızla ona doğru kanatlanıp uçmamız da bundandır. Soluksuz anlatırız ona, hüznümüzü, sevincimizi. Dinleyecek ve teselli edecektir, biliriz...

Bir insanı, bütün diğer insanlardan ayıran özellikleri toplamı yüzünden severiz. Sıradan olmayışı, detayların içinde yaşamın güzelliklerini buluşu, güzellikleri sadece görmekle kalmayıp, bakmayı bilişi için...

Ve böyle bir insana sınırsız güvenir, teslim oluruz. O andan sonra biz minik bir tahta kayık oluruz, o ise sığınılacak, bizi deli dalgalardan koruyacak huzurlu bir liman...

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..