Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir iş bulma hikayesi ve Şeref Bey..

Ağustos ayının başlarıydı.

Kızım staj için bulunduğu medikalciden telefon etti

-Baba bir dakika Mutlu abiyi veriyorum onunla görüş.

Mutlu Ankara Demetevler de medikalcidir. Eşim (emeklilik sonrası) Mutluya çok yakın bir hastanede hemşire olarak görev yaptığı için orada Mutlu ve hanımı ile tanıştık. Kızımın okuduğu okul, kendisinden yıl sonu tatilinde staj yapmasını istediği için bir staj yeri ararken, Mutlu olur dedi. Kızım orada staja başladı. Dolayısıyla Mutlu ile samimiyetimiz ilerledi. Çok iyi ve sevdiğimiz birisi. Erzurum’ludur ve o yörenin şivesi ile konuşur. Bu da kendisini daha sevimli yapar.

-Cevdet abi iş arıyormuşsun duyduğuma göre diye lafa başladı ve beni Sıhhıye’de bir Medikalciye göndereceğini orada işe başlayabileceğimi söyledi ve ekledi

-Seni göndereceğim Şeref Bey oranın sahibidir. Biraz sinirlidir ama çok iyi bir insandır. Umarım işe başlatacaktır.. Ben eminim senden memnun kalacaktır. Sen de onu seversin diye ekledi.

Şeref Bey hakkındaki ilk düşüncelerim daha telefonu kapatmadan şekillendi.

“Sinirliymiş, bende sinirliyim.. Nasıl olacak..”

Ama “Eminim seni beğenecektir. İşin olur inşallah” sözlerinin verdiği ümitle;

“Tamam Mutlu’cum hemen gidiyorum adresi ver” dedim.

Kocaman iki katlı, Medikal ve Sağlık Ürünleri satan bir Market. Cıvıl cıvıl kalabalık. İçeri girdiğimde bu görüntü önce ürküttü beni.

“Ben burada ne yapabilirim ki?..”

-Şeref Bey’i görmek istiyorum..

Bankonun öbür tarafındaki güler yüzlü hanım ;

“Şeref Bey sizi soruyorlar” diyerek arkasındaki geniş ve çok kalabalık masada oturan ve bilgisayara gömülmüş adama seslendi beni işaret ederek.

Gözlüğünün üstünden başını öne eğerek birkaç saniye beni süzdü ve “İçeri gel” dedi.

Şeref Bey’i ilk o zaman gördüm.

Uzun boylu, geniş omuzlu, ortası kalın yanlara doğru incelen bıyıklarıyla ve saçının düz ve öne doğru taranmış haliyle bendeki ilk izlenimi “çok sempatik bir adam” olduğu yönündeydi. (İlerde yanılmadığımı anlayacaktım.) Bankoların arasından dolaşarak yanına gittim. Buyur etti, oturdum.

Mutlu Bey gönderdi beni, dememe kalmadı.

“Mutlu’yu severim . İyi birisidir. Yolladığı insanda iyi çıkar diye düşünüyorum. Şu formu doldur.” diyerek önüme bir kağıt uzattı.

Başvuru formunu doldurdum. Aldı şöyle bir göz attı. “En kısa zamanda seni bilgilendireceğim” dedi ve tekrar bilgisayarına döndü.

Artık gidebilirsin demekti bu. İzin istedim, dışarı çıktım. Bir sigara yaktım.
Doğrusunu söylemek gerekirse;

“Memlekette bunca genç işsiz varken beni niye alsın, Mutlu’yu kırmamak ve gönül savmak için çağırdı, bu iş yatar” diye karamsar bir şekilde, düşünceler içinde eve geldim.

Bir saat kadar bilgisayarımla oyalandım. Telefon çaldı..

Alo ben Şeref, Cevdet Bey yarın gelin işe başlayın. Hayırlı olsun.

Ne söyleyeceğimi bilemedim. Aptallaşmıştım. Teşekkür falan.. Telefon kapanmıştı.

Topu topu 3 dakika görmüştü beni, bir iki kelime konuşmuştu, iki saat sonra işe başlamam için beni çağırıyordu.

Şaka gibiydi.

Hemen Mutlu’yu aradım.

-Cevdet abi, Şeref abim insan sarrafıdır. O seni görür görmez notunu vermiştir. Bu yüzden hiç şaşırmadım. Git yarın işine başla. Hayırlı olsun.

Bir çok işe girdim çıktım on yıldır.

Girdiğim iş yerlerinde en çok korktuğum şey;

Çalışacağım iş arkadaşlarımın ve patronlarımın tarikatçi, yeni türeme AKP zengini çıkması olasılığıdır. 2 tanesi öyle çıktı ve ben ilk haftanın sonunda işi bıraktım. İsterse günümüz şartlarına göre çok iyi para versinler, isterse şartları çok iyi olsun ben bulunduğum her ortamda, her yerde günde en az 2 – 3 kez AKP’yi ve tamamen memleketi satmaya yönelik, hırsızlığı, hortumculuğu teşvik eden koruyan teşvik eden politikalarını eleştirebilmeliyim.

Özgürce düşüncelerimi söyleyebilmeliyim. Bir tarafım emekli olunca böyle bir işyeri seçme lüksüm var çok şükür.

Kafamdaki soru buydu şimdi.

“Acaba..”

“Yok canım değillerdir herhalde..”

Ertesi gün kafamda bu düşünceler. İşe gittim..

O zamandan bu zamana çalışıyorum. Herhalde ayakta kaldığım sürece de çalışacağım.

Şeref Bey’in nasıl insan olduğunu anlamışsınızdır herhalde..

Şeref Bey emekli eğitimci. Almanca öğretmeni.

Sinirli, fakat hiç kimseyi kırmak, incitmek istemeyen birisi. Çalışanlar içinde hata yapanlara öyle bir kızma tarzı var ki o adamdan fırça yemek için hata yapasınız gelir.

Böyle bir insan az bulunur inanın. Çok kısa sürede işçi işveren ilişkisinden ziyade birer dost olduk ikimiz. Bazen memleketi koyarız önümüze bazen AKP’yi. Dertleşiriz. Daha beraber içmek nasip olmadı ama güzel de içki içtiğini duydum. Babam da içerdi ve sürekli “oğlum içki içen, ama içmesini bilerek içen insanlar iyi insanlardır onlardan zarar gelmez” derdi.

Doğruymuş.

Blog yazmasını, blogger arkadaşlarımın o çok güzel anlattığı Erzurum fıkralarını çok beğeneceklerini sürekli söylüyorum kendisine.

“Ben sinirli adamım bol bol küfür ederim, editör hiç birisini yayınlamaz” diyerek yanaşmaz blog yazmaya.

Ne yalan söyleyeyim;

Ben şimdiye kadar en güzel Erzurum fıkralarını bir Sayın Hasan Pulur’un köşesinde okumuştum. Birde Şeref Bey’den dinledim.

Şeref Bey dünyanın en farklı ve en sempatik işverenlerinden birisidir bence.. Bu nu hak etmek için bir insanda bulunması gereken insancıllık, demokratlık, yurtseverlik, iyilikseverlik ve cömertlik gibi meziyetler fazlası ile var kendisinde.

Bu yazımı Şeref Bey okuyacak. Yazılarımı okuyor biliyorum. Yine biliyorum ki hiçbir zaman bu yazdıklarımı yağcılık, yalakalık olarak algılamayacak. Blogger arkadaşlarımın da (özellikle yazılarımı sürekli okuyanların) bu yazdıklarımı yağcılık, yalakalık olarak değerlendirmeyeceklerini umuyorum.

Tamamen samimi duygularımı yazdım. Çok fazla işveren ve çoğu da kötü olanlarla karşılaşan birisi olarak, iyi olanında hakkını vermek gerekir diye düşünüyorum.

Bayramınızın daha da şen geçmesi için;

Şeref Bey’den dinlediğim ve çok güldüğüm bir fıkra ile bitirmek istiyorum yazımı.

Erzurum’lular köpeğe Gudik der. (bilmeyenler için)

Sevdiklerini ve merhamet gösterdiklerini belli etmek için köpeği Gudik Gudik diye çağırırlar.

Erzurum’un bir köyünde sapsarı yaşı biraz geçkin bir Gudik var.

Köylü onu Sarı Gudik diye bilir.

Sarı Gudik belli ki yeni doğurmuş, memeleri süt dolu..

Uzanmış ahırın önünde güneşleniyor, bir yandan da memelerini yalıyor temizliyor.

Tam karşısında duvarın dibinde köyün çobanı oturup oda güneşleniyor.

Gözleri Sarı Gudik’in memelerine takılıyor..

İçini derinden derinden çekiyor, ağzından şu sözler çıkıyor;

Ahhh Sarı Gudik, Ahhh Sarı Gudik birde ekmek yapabilseydin …

İyi bayramlar..

Saygılarımla..

10.12.2008

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..