Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '07

 
Kategori
Öykü
 

Bir Işık

Olabildiğince çorak topraklar... Suya hasret uçsuz bucaksız bir vadi... Üç beş ev, birbirine akraba mezra halkını barındırıyor. Kimi genç yüzler güneşin, susuzluğun tesiriyle buruşmaya yüz tutmuş ... Suya, serinliğe hasret...

Genç bir çift, toprakla sıvalı damın üzerinde oturmuş; anne kundaklı bebeğini besliyor. Yanlarında küçük bir tencere, üç beş kap... Uykuya dalan bebeği, anne yavaşça serdiği minderin üzerine yatırıyor. Yemeğe tuz, sofraya su koymayı unutmuş... Bir anlık öfke, kadının yüzünde patlayan şiddetli bir tokat; kadın kendini savunup, kocasının ellerini yakalıyor. Kadının saçları, genç adamın ellerinde yumak yumak... Birbirini seven bu iki genç birer panter gibi dövüşüyorlar. Genç adam dengesini kaybedip evin etrafındaki kayalıkların üzerine düşüyor. Bir iki çırpınma, genç vücut cansız... Mezra halkı bağırıp ağlaşarak toplanır... Bu kez genç kadın kendi saçlarını yolmaya, elbiselerini parçalamaya başlıyor...

Kadın, rüyasında bile görmediği demir parmaklıkların arkasında, bebeği kucağında... Kocasıydı, yoldaşıydı, seviyordu... İki genç insan da, o bir anlık öfkenin kurbanı olmuşlardı...

Kadın, haftalar süren bunalımlı hapis yaşamında, kararını çoktan vermişti artık. Bebeğini emzirmiş, uyutmuş; sessizlik çökmesini beklemeye koyulmuştu. El ayak çekilip koğuşta horlamalar yükseldiğinde ise; bebeğin çamaşırları arasındaki naylon poşeti başına geçirmişti.

Bebek, birkaç gün elden ele dolaşmış, bakılmıştı...

Yaşlıca kadın, kendisine verilen minik torununa çaresizlikle kollarını uzatıp, bağrına basmıştı. Biricik oğlunun tek hatırasıydı. Onun sorumluluğuyla birlikte bir dinçlik kazanmıştı.

Yıllar süren yaşam yolculuğunda, varlığıyla, acıları olduğu kadar yaşam sevincini de tatmıştı.Her şeyden sakındığı torunu büyümüş, okul çağına gelmişti artık. Okulun uzaklığı gözünü korkutuyordu. Tanrı’nın verdiği bu emanete kıyamazdı. Torunuyla birlikte okulun bulunduğu köye yerleştiler.

Torunu okulun en çalışkan öğrencisiydi. Yaz tatili gelince bir üst sınıfın kitaplarını öğretmenden isteyip, bir sene sonraya hazırlıklı olurdu. Ninesi de torunu sayesinde okumayı, yazmayı çözmüştü. Köy halkının çoğunluğu, Çukurova’ya çalışmaya gidip yerleşenlerdendi.

Tek isteği, çocuğun şehirde okumasıydı. İşçi kafilesi Çukurova’ya gitmeye hazırlanırken, torununu alıp onlarla birlikte yola çıkmaya karar vermişti.

Çukurova’nın yazı yabanına, alışması pek kolay olmamıştı. Hayat zordu. Ama direnip kazanması gerekiyordu. Torununa mutlu yarınlar sağlamanın tek çıkar yolu da buydu. Verimli topraklardan payına düşeni almalıydı. Sonunda düşündüğünü gerçekleştirmişti. O yaz torunuyla birlikte tarlalarda çalışmış, para biriktirmişti.

Pamuk toplama sezonu bitmiş, okullar açılmıştı. Daha önce gelip yerleşmiş olanların yakınlarına çadırını kurmuştu. En iyi ortaokula yazma düşüncesiyle semt sakinlerinden bilgi alıp, çocuğun kaydını okula yaptırmıştı. İl mezarlığının yakınında bulunan çadırının uzaklığı, kadını tedirgin etmişti. Bir gün sabahtan çıkmış, okulun bulunduğu semti sokak sokak gezmişti. Büyük bir çırçır fabrikasının caddeden uzak olan duvarını gözüne kestirmiş, büyük bir heyecanla çadırının bulunduğu yere gitmişti. Bir yandan tedarik ettiği birkaç eşyasını toparlayıp, bir yandan torununa müjdesini vermişti. İki komşusuyla birlikte eşyalarını at arabasıyla taşıyıp, artık kent içinde kalmış olan fabrikanın duvarının dibine kurmuştu. Bütün gece fabrikanın yanan elektrik lambası çadırın içini aydınlatıyordu. Nine ile torunun mutlulukları sonsuzdu.

Yaşlı kadınla torununun yerleşmesi, birkaç gün sonra çevredeki evlerde tedirginlik yaratmıştı. Çadırı söküp gitmeleri için muhtarla birlikte yanlarına gelmişlerdi, Çadırda ders çalışan çocuk onları etkilemiş, çadır yerine kendilerine tahta bir kulübe yapacaklarına dair söz vererek oradan ayrılmışlardı.

Artık çocuğun giysi, kitap, çanta sorunu kalmamıştı. Komşu olan evler, sırayla erzaklarını getiriyorlardı. Çocuk, çalışkanlığıyla okulun odağı olmuştu. Bu arada yaşlı kadın çevredeki birkaç evin temizliğini de yapmaya başlamıştı.

Kulübenin önündeki küçük boş alanda kendilerine yetecek kadar sebze de yetiştiriyorlardı.

Her pamuk toplama zamanında, torunuyla birlikte okulun yaz tatilini değerlendiriyordu. Değişmeyen tempolarıyla böylece yıllar geçmişti...

Yaşlı kadın gücünü kaybetmiş temizliğe, pamuk toplamaya gidemiyordu. Yemek yapma, çamaşır yıkama işi artık liseye giden torundaydı. Ninesinin büyüttüğü bu ince uzun boylu, kapkara gözlü genç, okul zamanı yarım günlük bir iş bulmuştu. Çalışkanlığı, olgunluğu, çalıştığı yerde de sevilmesini sağlıyordu.

Yaşlı kadın, iyice çökmüştü. Yakın sayılabilecek lisenin son sınıfında okuyan torun, her öğlen iş çıkışı babaannesine yemeğini yedirip, okula gidiyordu. Tek varlığı, babaannesi gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu. Konuşması ağırlaşmıştı. Yaşlı kadının tek isteği, torununun üniversite sınavlarını kazandığını görmekti. Bu durumu bilen delikanlı, derslerine daha sıkı sarılıp, büyükannesinin son isteğini görmesine çalışıyordu. Daha iyi başarı kazanabilmek için yarım gün çalıştığı işinden bir süre için almıştı. Çoğu zaman dersinin başındayken uyuyup kalıyordu. Öylesine uykusuz ve yorgundu ki bir gün sınıfta ders anlattığı sırada bayılmıştı.

Yaşlı kadın hâlâ yaşamaya direniyordu. Torunu sınavlara girmiş sonuç bekliyor; okul bittiği için tam gün işe gidip geliyordu. Günde birkaç kez büyükannesini kontrol etmeyi de ihmal etmiyordu. Sınav sonuçlarının korku dolu bekleyişi sürmekteydi.

Uzun ve heyecanlı bir bekleyiş sonrası sınav sonucu gelmişti. Büyükannesine sarılıp, sevinçten ağlayarak “doktor” olacağını söylemişti.

 

 
Toplam blog
: 77
: 505
Kayıt tarihi
: 03.07.07
 
 

Yaşamsal boyutta etkilendiğim; kimi zaman bir kısım, kimi zaman bütün insanların orijininde birle..