Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '11

 
Kategori
Edebiyat
 

Bir İstanbul Beyefendisi: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Bir İstanbul Beyefendisi: Hüseyin Rahmi Gürpınar
 

"Etrafı kadınlarla çevrili bir adaydı o. Ama iskelesine hiçbir geminin yanaşmasına izin vermedi... Hep bakir kaldı toprakları."

Ölümünün 67. yılında neredeyse unuttuğumuz, bir anlamda kurumaya bıraktığımız bir "Gürpınar" dan söz etmek istiyorum bu kez. Yapıtları bir bakıma eski İstanbul yaşamı ve gelenekleri ile ilgili birer belgesel niteliğinde olan yazarımız, bu vefasızlığı hiç hak etmiyor bence. Bizler, doğduğu günden itibaren gülmeyi hafiflik saymış bir ulusun çocukları olarak gülmeye, gülümsemeye onun satırlarını okuyarak başladık. Güzel, arı,duru Türkçe'nin aşığı olarak; kendine özgü, açık, yalın ve mizahi üslubuyla Türk dilinin tüm kelimelerini kullanarak dilimize hizmet eden Hüseyin Rahmi Gürpınar'a, Türk dilinin de bir vefa borcu olmalı aslında.

Gürpınar, anneannesinin Aksaray'daki konağında geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yıllarında geleneklere bağlı, gün görmüş, kibar bir İstanbul beyefendisi olarak yetiştirilir. Bu arada yaşadığı çevrede İstanbul yaşamının tüm inceliklerini görmüş, ev kadınlarının iç dünyalarına girerek onların çeşitli konulardaki düşüncelerini öğrenmiş, saflıklarını, kurnazlıklarını, aşklarını, inançlarını gözlemlemiştir. Eserlerindeki karakterlerin canlı, sevimli ve etkileyici olmaları onun bu titiz gözlemlerinden kaynaklanır.

Çocuk yaşlarından ölümüne değin gördüğü, duyduğu hiçbir olayı, sözü, insanı,sokağı,öyküyü unutmamış; yeri geldiğinde hepsini kullanmıştır. Gözleme dayalı gerçekçiliğinden dolayı -kendisi kabul etmese de- ona Türklerin Emil Zola'sı denmiştir.

Eserlerinde İstanbul dışına hiç çıkmamış, sadık bir sevgili gibi hep onun dar sokaklarında, ahşap evlerinde, konaklarında, yalılarında, çarşı pazarında onun insanlarıyla beraber olmuş ve sokaklar Türk Edebiyatına onunla girmiştir.

Diğer bir yeniliği ise, romanlarındaki konuşmalardır. Hanımefendiler, mahalle kadınları, külhanbeyler,paşalar,alafranga züppeler, bekçiler,arabacılar...vb. den oluşan kalabalık kahraman kadrosunu eserlerinde kendi şivesinde konuşturarak ustaca kullandığından, kahramanları, kitabın sayfalarında kendi muhitlerindeymiş gibi yaşarlar.

Gürpınar, soyut bir edebiyat anlayışından kaçınarak, gerçek canlı hayatın ve toplumun peşinde, hatta emrinde olması gerektiğine gönülden inandığı öykü ve romanın öncülüğünü yapmıştır. Yapıtlarının genel çerçevesini kadın erkek ilişkileri, ekonomik ve toplumsal eşitsizlikler, din sorunları, batıl itikatlar, sosyolojik ve psikolojik olaylar oluşturur. Bunları her kesimden aldığı karakterlerle harmanlar. Kendine has üslubu ile çeşitli edebi ekollerin kalemine uygun bulduğu yönlerini alarak, hiçbir akıma bağlı kalmadan yazar.

Seçkin bir okuyucu kitlesi yerine, yeteri kadar bilgi ve görgüden mahrum kalmış, eğitimsiz kitlelere ulaşarak onlara seslenmek ve eğitmek ister. Bu bağlamda onun sanatında esas olan "Sosyal Fayda" dır ve elbette Sanat Halk İçindir.

Bir gün yolunuz Heybeliada'ya düşerse, şık giyimini eldivenleri ve bastonuyla bütünleyen bu zarif İstanbul beyefendisinin gölgesini çamlar arasından görür gibi olur, gülümseyen yüzüyle hiç örtüşmeyen hüzünlü bakışlarının, zaman ötesinden sizi izlediği duygusuna kapılırsınız...

Anısına saygıyla.

Kaynakça: Yaba Edebiyat / Mart-Nisan 2003 Melek Koç/ H.R. Gürpınar

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..