Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Nurten Yiğit Tartaç

http://blog.milliyet.com.tr/nurmer

05 Mart '16

 
Kategori
Öykü
 

Bir kadın (2)

Bir kadın (2)
 

( 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne özel dizi öykü kurgulaması )
 
Hürü bir süredir yatağa mahkum komşu kadının evine gitmişti yine o gün de çamaşırlarını yıkamak için. 
 
***
 
( Ufak bir açıklama: Öykü 1940 ların başında geçiyor. 1940 lı yıllarda bırakın Anadolu'nun bu küçük kasabasını, Türkiye bile çamaşır makinesiyle tanışmamıştı henüz. Birisi çıkıp, gün gelecek çamaşırları makine yıkayacak deseydi o yıllarda, deli damgası yerdi herhalde. Çamaşır yıkamak bütün günü alan ve uzun uğraş gerektiren bir işlemdi. Ben de 60 lı yıllarda bir çocuk olarak, elde çamaşır yıkanmasına şahit oldum. Oysa bugün milattan öncesiymiş gibi geliyor o yıllar :) )
 
***
 
Bahçede üç ayaklı, üçgen demir çubuktan yükseltinin (sacayağı) altına odunları yığarak ateş yaktı önce. Bir kenarda hazırladığı çamurla, ateşin isinden kararmasın diye çamaşır kazanının dışını bir güzel sıvadı. İyice harlanmış ocağın üstüne koyduğu kazanı kuyudan çektiği suyla doldurdu. Dağ gibi yığdığı çamaşırları renklerine göre ayırdı. Önce beyazları çamaşır leğenine koydu. Uzun eteğinin ucunu toplayıp beline soktu, kollarını sıvadı, sonra oturdu leğenin önüne. Kazandan aldığı sıcak suyla leğendeki çamaşırları iyice ıslatıp sabunladıktan sonra, başladı tek tek çitilemeye. Yeterince temizlediğinden emin olduklarını, çamaşır sodası da ilave ettiği kaynamakta olan suya bastırdı. Bir süre kaynattıktan sonra kazandan çıkardığı çamaşırları, yanı başındaki dikdörtgen biçiminde, eğimli olarak yerleştirilmiş çamaşır taşının üstüne koydu. Eline aldığı tokaçla ( Uzun saplı yassı kalın tahta.) çamaşırların bir o tarafını bir bu tarafını iyice dövüp, yine leğene koydu ve soğuk suyla birkaç su değiştirerek duruladı. Aynı işlemi kaynatma hariç renkli çamaşırlarda da tekrarlayıp, bahçedeki ağaçlar arasına birkaç sıra halinde gerilmiş iplere çırparak asmaya başlamıştı, evin beyinin soluğunu ensesinde hissettiğinde…
 
"Abi! Ne yapıyorsun?" diyebildi yalnızca. Bağırmak istedi. Sesi çıkmıyordu. Dili ağzının içinde şişmiş gibiydi. Kalbi göğüs kafesini zorluyor, çıkmak için çırpınıyordu. Kulakları uğulduyordu. Beline dolanmış elleri tırmalamaya başladı çaresizce.
 
"Ne debelenip duruyorsun kız..?" tıslar gibi bir sesle, soluk soluğa konuşuyordu adam. " Bak, çoluğunla çocuğunla perişansın ananın yanında. Bir elin yağda bir elin balda yaşatırım seni. Ne var bunda kız..? Ben de erkeğim. Bana da yazık değil mi ? Görüyorsun ablanın halini... Kıpraşma o... düzgün bir şey olsan kocan atmazdı başından. Nazlanmaa..!" 
 
Gözleri karardı Hürü'nün Biraz önce ipe serdiği çarşaflara dolanarak yere düşerken, gözüne çamaşır tokacı ilişti. Son ve ümitsiz bir gayretle yakaladı ve tüm gücünü toplayıp adamın kafasına indirdi ağır tahtayı...
 
***
Yaşadıklarını ayrıntılarıyla anlatmamıştı ama anlattığı kadarı bile yetmişti. "Ablanın kocası evdeyken rahatsız oluyorum, bir daha temizliğe gitmeyeceğim oraya..." demişti. Aile meclisi kurulmuş, Hürü’nün kocasına dönmesine karar verilmişti. 
 
" Dul kadına iyi gözle bakılmaz. Adın o… ya çıkacak. Gençsin, yarın öbür gün başına kötü bir şey gelecek. Başımızı belaya sokacaksın. Kocana, evine döneceksin.” demişlerdi. Dik kafalı, dediğim dedikti Hürü ama çocukları vardı, onları düşünmesi gerekiyordu. Artık kimseye çalışmaya da gidemezdi. Çok korkmuştu. Çaresiz geri döndü.
 
" Sana geri geleceksin demiştim, nasılmış..? Çocukları da sefil ettin onun bunun yanında." diye sırıtıyordu kocası. Yemekten kalkıp ağzının kenarındaki yağları elinin tersiyle silerek yanı başında dikilmişti. Yer sofrasındaki babalarından kalan yemek artıklarını didiklemeye başlamıştı bile çocuklar.
 
" Hıh!" diye öfkeyle omuz silkti Hürü. 
Eliyle, kapının kenarında, başı önünde, süklüm püklüm duran kumasını göstererek; 
 
" O kadın bu evden gitmezse gene giderim.” diye bağırıyordu, suratına inen tokatın şiddetinden yere yığılmadan önce. Kapıyı çarpıp giden kocasının arkasından ağzına gelen küfrü, bedduayı sıralayarak, dövüne dövüne ağlarken, yerden kalkması için ona elini uzatan kumasını gördü...Ters ters, gözlerinden ateşler saçarak baktı kadına.
 
" Abla hamileyim. Nereye gideceğim? " dedi kadın ürkek, kısık bir sesle. İçinde birşeyler koptu sanki Hürü’nün. Boğazı düğümlendi. Kızmak, bağırmak, hatta saçını başını yolmak istedi kadının. Sustu… Elinin tersiyle gözlerini, yazmasıyla burnunu sildi. Kendine uzatılan eli tutarak ayağa kalktı…
 
nurten y tartaç
 
( 10.04.2010 )
 
 
Devamı var…
 
Toplam blog
: 20
: 150
Kayıt tarihi
: 12.05.15
 
 

Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Emekliyim.   İnsana, hayvana, bir küç..