Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir kadın ve bir çocuk

Kaldırımda bir başına yürümenin keyfini süren çocuk, aniden durdu. Birkaç adım ileride durup kendisini izleyen kadınla göz-göze gelmişti. Kaşları çatıldı, ellerini arkasına götürürken başını öne doğru uzattı. Çocuk dili ile laf saymaya başladı; hoş şeyler söylemediği kesindi. Kadın hışımla atıldı, çocuğu yakaladığı gibi elinden tutup yarı askıda peşi sıra sürüklemeye başladı. Çocuk pes edeceğe benzemiyordu; avazı çıktığı kadar bağırırken elini kurtarmak için tüm bedeniyle asıldı. Kocaman pençenin içinden elini sıyırmasıyla kıç üstü yere çakılması bir oldu. Canı yanmış olmalıydı; ama ağlamadı. Avuçlarını yere şaplatıp ayağa kalktı. Tekrar laf saymaya başladı Kadına.

Adamın biri olayı izlemiş olacak ki; “Hoppalaaa! Afferin Koçuma, erkek adamsın sen…” diyerek Çocuğu büyük bir hazla ödüllendirdi. Parmak kadar çocuğun hakkından gelememenin verdiği kızgınlıktan mıdır yoksa Adamın sözünden midir bilinmez, Kadının yüzü kıp kırmızı kesildi. Arkasını döndü ve yürüdü. Küçük adam galip gelmişti çekişmeden. Ellerini arkasına götürdü; birini diğerine kavuşturamadı ama buna pek de aldırmadı. Kendinden emin, “Büyük Adam” edasıyla kendi başına yürümeye başladı tekrar. Birkaç adım atmıştı ki “zınk” diye durdu tekrar. Biraz ilerde, Kadının yine kendisini izlediğini görmüştü. Bu defa yüksek perdeden yine çocukça laflar saymaya başladı. Kadın “La havle!” der gibi başını salladı. Anlaşılan; O’nun başı buyrukluğundan, şu “Büyük Adam” özentilerinden hiç de hoşlanmıyordu. Öne doğru bir adım attı ki çocuk kahkaha atarak geriye doğru kaçmaya başladı.

İşte bu, O’nun en sevdiği oyun olmalıydı: “Beni yakalayamaaaz!” oyunu. Kalabalığın gürültüsüne rağmen fark edilen çocuk kahkahaları, gelip geçen asık yüzleri aydınlatmaya yetmişti. Ama kısa sürdü bu gıpta dolu mutluluk… Tiz perdeden bir çığlık duyuldu. Aydınlık yüzler tekrar karardı. Kadın, onu yakalamış ve bir hamlede kucağına almıştı. Çığlıklar ve tepinmeler sürerken gelip geçenlerin bakışlardan rahatsız olan Kadın çaresiz, çocuğu susturmak için tekrar yere bıraktı.

Gururu incinmiş ve kendisini aşağılanmış hissediyor olmalıydı. Yüzü kıpkırmızı ve ter içindeydi. Başını aşağı-yukarı sallarken: “Eh! Ben seni eve götürürüm…” diye tısladı. Çocuk susmuştu fakat galibiyetinin keyfini çıkarmaya mecali de kalmamıştı. Yürümeye çalıştı. Serseri adımların kendisine ait olup olmadığını anlamak ister gibi başını öne uzattı, ayaklarına bakmaya çalıştı; ya gördü ya göremedi… sendeledi ve yere kapaklandı. Canı fena yanmıştı. Endişe ve acıyla Kadına baktı, dudakları büküldü, ellerini ona doğru uzattı… Kaldırılmayı beklerken yapmacıksız ağlamaya başladı. Kadın yetişti, onu tek elinden tutup hışımla yerden koparıp alırken dişlerinin arasından: “Seni kör olasıca! Ben sana düşersin demedim mi?” dedi ve tokatı patlattı. Çocuk ağlamaktayken kasıldı. Ağzı açık ama gırtlağından ses çıkmıyordu. Kadın aldırmadı; sonunda zapt-ü rabt altına almıştı ya Veledi… Başını kaldırdı, muzaffer ve iri adımlarla O’nu peşi sıra, yarı askıda sürüklemeye başladı.

Boğulmaklı ağlayış, uzaklaştıkça azaldı ve kayboldu. İri adımlarla yürüyen bir kadın ve yarı askıda sürüklediği ağlayan bir çocuk… Görenler bilemediler neye ağladığını çocuğun; canının yandığına mı, yediği şaplağa mı, çocukluğuna mı? Yoksa geleceğine mi?

Bekir Ali

 
Toplam blog
: 141
: 926
Kayıt tarihi
: 30.04.07
 
 

Türk san'at müziği dinlemeyi, okumayı, yazmayı ve paylaşmayı seviyorum. Kamudan emekli inşaat mühend..