Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ekim '08

 
Kategori
İlişkiler
 

Bir kadının verebilme derecesi ne olmalı?

Bir kadının verebilme derecesi ne olmalı?
 

www.ntvmsnbc.com/news/262322.jpg


Bir kadın tanıdım. Herşeye aç. En çok da sevgiye. Koskocaman bir hayatı sevgi peşinde koşturmakla yitirmiş ve gördüm ki yalnız. Oturdum konuştum onunla saatelerce ve gördüm ki sevgi diye birşey yok aslında.Sahip olmak var. İnsanlar sahip oldukları ya da olmak istedikleri şeyler için bir bedel ödüyorlar ve ödedikleri bedelin adına sevgi diyorlar.

Bu kadın için geçerli bir şey. Bedel ödemek! Erkekler bu toplumda nasıl bir bedel öder bilemiyorum.Yüreklerini tam olarak açmadıkları için bilemiyorum sanırım. Zaman, zaman olmayan bir şey açılamaz da diye düşünmüyor değilim şahsen.

Vermek. Vermenin boyutu nereye kadardır? Bir gün 50.000.000.- TL lik banknotların ilk çıktığı dönemlerde, karşımda çok yaşlı yalnız ve yoksul bir teyze otururdu. Kocası hastaydı. Kaçınılmaz son da çabuk gelmişti adamcağız için kadın bir başına kalmıştı ve cenaze masrafları vs diye düşünüp 50.000.000.- TL lik o banknotu çantadam çıkarıp teyzenin avucuna sıkıştırmıştım. Teyze avucunu açıp parayı gördüğünde gözlerinin nasıl parladığını anlatamam. Belli ki o para o kadın için çok önemli bir meblağ oluşturuyordu. "Ahhhh kızııımmmm!!!! " demişti. "Ne veririsen elinle o da gelir seninle. Allah senden razı olsun!" deyip ellerime yapışmıştı kadın öpmek için. Elimi nasıl kaçıracağımı bilememiştim kadından. O yakalamaya ve öpmeye çalışıyor ben çekmeye uğraşıyordum ve en sonunda sert bir hamle ile kurtardım elimi. O da vefat etti , hem kocasının ölümünden hem de bu olaydan çok çok kısa bir süre sonra. Kırkları dahi karıştı kocasıyla.Allah rahmet eylesin.

Ne verirsen elinle, o da gelir seninle. Bu sözü hiç ama hiç unutmadım. Benim hayat felsefem de vermek üzerine kuruludur açıkçası. Belki de o yüzden bir seferde kazılmıştı bu söz kafama. Havva elmayı Adem den almış. Alabilmeyi başarmış amma velakin , ben bütün kadınların hayatının vermek üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum. Sadece ve sürekli vermek.

Çoookk sevmiş bir erkeği bu kadın. O kadar çok sevmiş ki "Bir şekilde onu hayatımda istemiştim." diyor. "Ne olur ise olsun bir şeyler paylaşmalıydık.Oysa beden o kadar uzaktı ki. Yaşça da küçüktü. Ne yaptıysam dikkatini çekemedim. Çekebildiysem, bile ben birbirimizin parçaları olalım istedim oysa sanırım arkadaş olmak istiyordu sadece. Elimdeki tek kozu kullandım. Cinselliğimi. O'na verebilebileceğim en büyük ve tek şeyi verdim.Kendimi.
O da aldı. Bir daha istedi bir daha verdim. Bir daha istedi bir daha verdim. Bıkıncaya kadar o istedi ben verdim. Beni tanıdıkça anlar sanıyordum. Beni anladıkça da sever. O'na olan sevgimi görünce bana daha bir yakınlaşır sandım. Değil kendimi canımı bile verebilirm O'nun için. Öyle olmadı ama. Herşey değişti bir süre sonra, kouşmaları, davranışları espirileri. Saygısızlaştı mı ne? Osa ben öyle osun istemedim. Sevgim içindi her şey ve şimdi onun için ifade ettiğim tek şey bir beden.Sonunda da döndü arkasını gitti zaten.Hiç aramıyor , aramadığı gibi ben aradığımda da ne telefonlarıma cevap veriyor ne maillerime.Benim istediğim bu değildi ki "

Zavallı çok da acı çekiyor içinde olduğu durumdan. Bu kadın nasıl suçlanabilir ki? Ya da suçlanabilir mi? Ya da etik olarak suçlu ya da hak etmişmidir gördüğü muameleyi. O kendini yeterince suçluyor zaten içinde bulunduğu durum için. Bir de bizler mi gitmeliyiz üzerine?

Her türlü önyargıyı aşabilir insan. Sadece toplumsal ve ahlaksal önyargıları aşamaz. Toplumsal kalıplarla yetişmiş kendini yetişkin sanan, ama olaylara sağduyusu yerine önyargıları ve korkuları ile ilişkilere yaklaşan insanlara hangi sevgiyi anlatmak mümkündür ki. Ya da hangi sınırları? Bu kalıplarla yetişmiş bir toplumda gidene kal demek mümkün mü ki? Hele , hele gidenin neden geldiği ve neden gittiği belli iken. Sevgiden kör olmuş gözler bunu görmez. Buna rağmen zaten kör olan o gözler oyulur ilk önce toplum tarafından. O aşılamaz ön yargılar yüzünden.

Kadın hep verir. Her şeyini verir. Annesine,babasına,evli ise kocasına ve çocuklarına, bekarsa sevdiğine.Kolusuna,komşusuna. Kadının doğasındadır vermek.Gerektiğinde kendini vermek.Hem de hiç düşünmeden.Ödeyeceği bedelleri göze ala ala verir kadın. Peki karşılığını alabilir mi?

Demek ki o teyzeciğin söylediği "ne verirsen elinle o da gelir seninle" ya kadınlar için geçerli değil ya da verdiğin şeylerin niteliğne göre bir bedel ödersin anlamına geliyor.

Yoksa sevgi ile sahip olmayı karıştırıyormuyuz ne? Kendi çocuğumuz kadar bir başkasının çocuğunu sevebiliyormuyuz? Kendi evimize baktığımız kadar , kiracı olduğumuz eve bakabiliyormuyuz? Kendi işimiz için neredeyse 24 saat mesai harcayabiliyorken, bir yerde ücretli çalışırken kendimizden o kadar verebiliyormuyuz? Sonra da çocuğumu seviyorum,işimi seviyorum, evimi seviyorum diyoruz. Ne kadar veriyor emek harcıyorsak o kadar seviyoruz sanıyoruz galiba.

Şimdi o kadınla bu örneklerin ne alakası var diyebilirsiniz. Hepsi yaşamın kesitleri. Yaşam da bir bütün olduğuna göre.O zaman soruyorum verdiğimiz her şeyi sevdiğimiz için mi veriyoruz? Sahip olmak için mi? Bir kadının öz saygısını yitirmemesi için 21. yüzyılda dahi olsa verebilme derecesi ne olmalı?
 
Toplam blog
: 167
: 1867
Kayıt tarihi
: 20.04.07
 
 

01/06/1967 Rize/fındıklı doğumlu olmama rağmen doğum yerimi hiç görmedim. Türkiye'nin hemen her ilin..