Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir kahve içimlik Cunda keyfi

Bir kahve içimlik Cunda keyfi
 

bir kahve içimi...


Aman tanrım, ben artık yaşlandım mı yoksa !

Her şeyden ürker, korkar ve üşenir oldum. Araba ne zamandır İzmir’de evin önünde yatıyor da... Bir türlü cesaretimi toparlayıp götüremiyorum yeni taşındığım kente.

Neymiş Kaz dağları rampaları varmış !

Tamam kabul, ben öteden beri uçurumlu, virajlı yollardan korkarım, gitsem bile dönüş kabusu basar ama…Taaa Bolu dağlarını aşan yolların eski hali , Marmaris’den Gökova’ya inen dar ve virajlı yol, eski Zonguldak yolu (ben de ne kadar eskimişim yahu… bütün bu saydığım yollar 35-40 senelik yollar nerdeyse ! Amaann kimsecikler duymasın valla ) İki sene öncesine kadar Datça yolu , Assos yolu (duyduğuma göre yeni yapılmış ve en yakın zamanda gidilecek yerler programına alındı bile . Eee…boşuna mı geldim ben yani Kaz dağları eteklerine ) Ve hala Datça-Knidos yolu. O ne korkunç ve vahşi bir manzaradır bir bilseniz…Tam Akdenizle Egenin buluştuğu o noktada dört nala giden genç bir kısrak gibi uzanır Datça yarımadası ,denizin üzerine yelelerini savura savura...

Şimdide Kaz Dağları rampaları çıktı başıma. Ayvacık ve Küçükkuyu arasında 20 kilometrelik bir yol ama… Çam ormanları ve zeytin ağaçları denizi arasında dağı dolana dolana çıkıyor. Bir yanınızda Ege serili bütün haşmeti ile. Adalar üzerine serpiştirilmiş oyuncaklar gibi. Korkunç bir yol. Vahşi ve inanılmaz güzellikte bir manzara ..Ama sakın aracı sürerken bir yandan da göz atayım demeyin! Seyir terasları var yol boyunca bir kaç tane.

Ve bilinçaltı bir dürtü ile sabah 9.30 otobüsünü kaçırıp, aracımla yola çıkıyorum.

Bir yandan da yıllar önce yitirdiğim canım arkadaşım Nilgünle konuşuyorum içimden içimden.(Annemle de konuşurum arasıra. Şu sıralar bizim Nergiz' le de konuşurken yakalıyorum kendimi. Hani Kaz Dağlarına gelecektin diye sitemler yağdırıp duruyorum narçiçeğime. O da "ama sen de gelicem deyip deyip Karaburun'a gelmedin na'ber" diye yanıtlıyor beni ) Nilgün; küçücük gencecik bir kadınken bile arabasına atlayıp dünyanın bir ucuna bile giderdi , hiçbir şeyden korkmadan. Az Nallıhan yollarında, Bolu dağlarının virajlı daracık yollarında direksiyon salamadı, yaz kış demeden… “Korkak ! bir de çağdaş kadınım diye geçinirsin “ diye bana da söylenip dururdu. En sonunda onun söylenmelerine dayanamayıp geçmiştim direksiyonun başına. İyi ki de geçmişim…Araba yıllardan beri en büyük özgürlüğüm benim. Açık söylemek gerekirse, tek yaşayan bir kadına kocadan daha çok gerekli...

Tamam Nilgün söylenme… çıkıyorum işte yola ! Sözde işe yetişmem lazım ama… Bende bir rehavet bir ekabirlik. .. mübarek şubat tatiline çıkmış çocuklar gibiyim.

Saat nerdeyse 11.00 olmuş, ben hala Memenlerde kahvaltı yapmadayım. Izgarada kızarmış hellim peyniri …içinden sütler fışkırıyor mımmm… harika…

Sağnak yağmur yolboyu peşimde. Ben kaçıyorum o kovalıyor. Radyomda TRT 3. Önce “Arşivden” programında eski Türk sanat müziği besteleri,operetler. Muhlis Sebahattin, Nevesser Kökdeş… Sonra “Ritm odası “ başlıyor. Ve Latin müziği. En şahane yol müziği Latin bence. Nasıl diri ve kıpır kıpır tutuyor insanı. Ben böyle saatlerce araç sürerim valla . Bir keyif bir keyif…

Tam yolu yarıladım derken... karşımda Ayvalık tabelası. İşte yaşam boyu aşık olduğum mekanlardan biri ayaklarımın altında. Hem de şubatın birinde hem de sağnak yağmurun altında…

Çanakkale biraz daha bekleyebilir beni!

Hiç düşünmeden sapıp Ayvalığı bir baştan bir başa katediyorum .

Ve Cunda adası

Mutlaka Taş Kahvede içilmeli orta şekerli ve damla sakızlı Türk kahvesi.

İçildi elbette. Yıllar sonra şubatın birinde hemde sağnak yağmurlar altında .

Egenin dalgaları bomboş lokantaların beton tabanlarını döverek göklere yükselirken

Bir kahve içimlik Cunda adası sefam

Hayat hanemin unutulmaz keyif sayfalarına ekleniveriyor…

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..