Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '08

 
Kategori
Anılar
 

Bir kamyon nostalji

Bir kamyon nostalji
 

1960...

İstanbul’un orta yeri.

Dünün insanları, bir günün tam ortasında yakalanmışlar fotoğrafçıya.

O kadar dingin, o kadar sıradan ve o kadar kaygısız ki, şehir ve yaşam.

Migros’un alışveriş kamyonu park etmiş bir kaldırımın kenarına.

Öylesine yakışmış ki oraya, uzanıp zaman tünelinden alışveriş edesin geliyor. O güzelim insanlarla, o güzelim aydınlıklarda…

Ve kamyondan başlayayım yansımaları anlatmaya;

Ne gerekiyorsa var yürüyen dükkânın raflarında. Falanca makarnanın ürün gamını sunmak gamsızlığında duruşlar. Kâr zarar hesabının önüne geçmiş sanki bir işe yaramak. Gelen hoş geldi, gidene uğurlar olsun masumiyetinde ticaret. Daha poşette icat olmamış. Fileyle gelmemişse müşteri kese kâğıdındadır çayın, şekerin, bulgurun… Kese kâğıdının sıcaklığını hissedememiş nesillere acıdım şimdi de…

Aslında 10 bin metrekarelik reyonlar manyağı bir hipermarketin sade bir özeti yüklenmiş kamyonun sırtına. Kampanya cazgırlığı, kirliliği, kasa kuyruğu, kredi kartı karmaşası ve en hain özendirme hilelerinden arınmış bir kamyon. Öyle orada sizi bekler ya da siz onu beklersiniz.

Devasa alışveriş merkezleri de inşa edilmemiş ya daha. Yaşamın kendisi olmuş alışveriş merkezi. Koca bir şehir kucaklıyor herkesi. Burger markaları sıralanmasa da orada burada, ekmek içi döner olur ayaküstü kayıntın. Kolonyalı mendille ovmasan da ellerini, bir sebilin kornasında yıkanır adam gibi doymuşluğun.

Fotoğrafın ticari yansımalarına sosyal yansımalarını da ekleyeyim oldu olacak;

Annelere, teyzelere ve de ağabeylere bakar mısınız?

Siyah beyaz olsa da fotoğraf karesi, renklerin en güzelini görüyorum kadınlarımızın eteklerinde. Kadın gibi kadın olmanın verdiği güvenle atıyor adımlarını. Giyime kuşama, saça başa, siyasetin çirkefliği bulaşmamış daha. Teyzemin eşarbı, ninemin şalı, yazması o kadar kendinden, o kadar ak o kadar pâk ki, inanın koklayasım geldi şimdi…

Kim diyebilir ki 50 yıl öncenin bir İstanbul sokağındayız?

Kaldırımlarda da bir gariplik var. Bilmem hangi partinin, hangi rengine boyanacağı akılara düşmemiş daha. Üst geçitte göremedim ortalıkta. Hoş şimdi de göremiyorum geçitleri. Belediyelerin ‘ben yaptım’ afişleriyle sarmalanmış ya ondandır belki de!

A aaa, kimsenin elinde cep telefonu da yok! Yoksa iletişim dediğin onlar için görmek ve dokunmak mıydı sadece? Yanında olmayana ulaşmak, gözlerinin rengini hatırlamak mıydı iletişim..?

Hangisi daha iyi anlayamadım vallahi. ‘Aradığınız kişiye anda ulaşılmıyor!’ diyen üçüncü şahsiyeti aramıza kim soktu?

Bilen varsa susmasın, bir kamyon aydınlık için susmasın…

 
Toplam blog
: 70
: 734
Kayıt tarihi
: 27.11.06
 
 

Bir şirketin H.İlişkiler sorumlusuyum. Gündeme mizahi pencereden bakmak ve ürettiklerimi paylaşmak i..