Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '07

 
Kategori
Felsefe
 

Bir kedinin çaresizliği

Bir kedinin çaresizliği
 

"oksimoron"a bir örnek; BeN ve KeNDiM!!!


Ara sıra nedenini bilmediğim ve daha sonra anlamsız bulduğum bir gevezelik zırhına bürünüyor haleti ruhiyem. Bir kaçış planının en başında hazırlık turları atan bir mahkûm gibi hissediyorum kendimi. Önce ısınma turları yani gevezeliğimin doruk noktalarına ulaşma çabası. Daha sonra bir küfürbaza rakip olacak kadar çok söven bir insan ve en sonunda da anlamsız bir susma kisvesi altına gizlenip işte özgürlük diye içten haykırışım. Evet, bende biliyorum bunun bir yenilgiyi gizleme planından bir adım ötesi olmadığını. Bende biliyorum zarar haneme kaybedilen ve boşa geçen bir günü ifade eden bir çiziği attığımı.

Kendi içimdeki ikinci ben, ne diyordum dün akşam. Söyle bakalım ne diyordum. Hemen de unutuverdin dün sana söylediklerimi. Ne kadar da vurdumduymazsın öyle. Yine gözlerini kapamışsın dünyaya, hayaller ortasında bir başına kalakalmışsın. Sakın ağlama yine. Evet, sende biliyorsun ki bütün suç sende. Bu umursamazlığının sureti, gözlerimi gökyüzüne çevirmemle kolayca gördüğüm yaz mevsimindeki ay kadar aşikâr.

Bir umudun çöküşü yüzümde şu anda. Ancak arsızlığımın da doruk noktasındayım kendi halimce. Yine bir şans tanıyorum bu gece kendime. Kendi ülkemin krallığındayım ne de olsa ve kral da benim doğal olarak. Hem başkasının krallığında yaşayarak neden kendimi kısıtlayım ki. Hürriyet dedikleri bu olsa gerek. Gecenin en hüzün kıvamında değilim şu anda. Ahlar arasında da geçmedi ömrüm ve geçirmeye de hiç mi hiç niyetim yok aslında. Sabaha daha çok var ve gecenin hüzün tarafı, geçen saniyelere daha bir tat katıyor.

Evet, elimde koca bir sıfırdan başka bir şey yok. Ancak biliyorsunuz ki bu hayatta sürekli kayba uğrasanız bile hanenize herhangi bir eksi yazılmıyor. Sürekli nötrleniyormuşsunuz gibi siz hala sıfırda kalıyorsunuz. Çünkü herhangi bir geriye dönüş imkânınız size Tanrı tarafından hak verilmemiş. Düne dönemiyorsunuz. Şimdi ki aklım olsaydı sözünün çokça söylenmesi de bunun kanıtı olsa gerek. İşte bu yüzden her gün bakiyeyi sıfırlayıp yeni bir hayata başlıyoruz da biz bunun farkına varamıyoruz sanırım. Bizlere bahşedilen hayatın her dakikasını anlamlı kılmak için çalışmak ülküsünü, içimizde, eroinin bir eroinmanın anatomisinde ve duygu dünyasında yarattığı tesir kadar hissetmemiz gerekir. Oysaki bende tembellik denen kötü canavar, ruhumu satın almış ve aklımda canlandırdığım zenginlik hayallerine kapıldığımı ve beni bitkisel bir hayata soktuğunu söylüyor bana. Ben ki rüyadan ender kalktığım zamanlarda tecavüze uğramış bir kızın hüznü ile başlıyorum yeni güne.

Bir İtalyan atasözü der ki: “Oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya konur.” Çok bilgin bir edayla tecelli ettim sanırım. Olsun, bu bir kendini kandırmaca olmasa gerek yine de. Yaşamda mertebelerin arasında kaybolmuş kaç çehre var kim bilir. Boyun eğmişlerin erdemlerini bir tasavvur edin. Onlardan biri olmak mı istiyorsunuz. Bu mudur erdem. Bu mudur başarı. Evet, haklısınız her ölü aynı toprağa konmakta. Charles Bukowski’nin dediği gibi; “Bahçeye girdim. Kediler etrafa serilmişlerdi, bitkindiler. Bir daha dünyaya gelirsem kedi olmak isterim. Günde yirmi saat uyuyup beslenmeyi beklerim. Oturup kıçımı yalarım.” gibi bir söylemde mi bulunmak gerekir? Ya da Descartes’in "Doğru yargılama ve doğruyu yanlıştan ayırma gücü, sağduyu ya da us diye adlandırılan güç, doğal olarak bütün insanlarda eşittir. Kişinin düşünce yolunda verimli sonuçlar alamamasının tek nedeni usunu iyi kullanamıyor olmaktan başka bir şey olamazdı.” söylemine inanıp kendimizi her insanla eşit güçte hissedip bir yerlere yükselme edası içerisinde bulunmamız mı gerekir? Yine Descartes’in dediği gibi “bilim ve felsefe yapmak yanlışa düşmek özgürlüğünü kullanabilmekle olasıdır.” şeklinde kaçımız yanlış yapabilme cesaretini kendimizde görüyoruz. Evet, birçoğumuz kabuğuna çekilmiş, toprak altında eşit olmayı bekleyen insanlarız.

Kedi olmak isteyen birçok arkadaş kendi kıçlarını yalama özgürlüğünün tadına erişeceğini düşünüyor. Bilmeliler ki ileri de başkalarının kıçlarını yalamak için mesaiye başlayacak kaç kedi görüyorum aranızda. Kendimi de kedilerin en yücesi ilan ettim. Bir kediye de yakışanı bu olsa gerek. Bu arada Charles Bukowski’nin geceler boyu yazarak çalıştığını da hatırlatmak isterim. Kendisi öldükten sonra birçok kitabı arkasında bırakmıştır.

 
Toplam blog
: 5
: 16437
Kayıt tarihi
: 30.11.06
 
 

Adana'da üniversite öğrencisiyim... Saçmasapan düşüncelere koyuluyorum... Her insan muhakkak arad..