- Kategori
- Blog
Bir kılıç balığı sazan hikayesi...
Görsel yazara aittir.
Ergenekon ile ilgili ilk bilgiler gazeteci Tuncay Güney’in 2001’de bir otomobil dolandırıcılığı soruşturması kapsamında ev ve işyerinde yapılan aramalarda bulunan belgelerle elde edildi. İddia edilen Ergenekon örgütüne yönelik ilk soruşturma ise 12 Haziran 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda 27 el bombası bulunması sonucunda başladı.Delillerin dava sürecinde saklanması gerekirken ‘sehven’ imha edildiği ortaya çıktı. Soner Yalçın’ın Samizdat kitabından aynen aktaralım; Ümraniye bombalarının sayısı, “İddianameye göre 27. Ama durum bu kadar basit değil. Birçok tutanak var ortada:
-Bomba imha uzmanı polislerin tutanağı…
-Arama’dan 13 gün sonra askerlerin Emniyet Müdürlüğü’ne gelerek kendilerine gösterilen bombaları yazdıkları tutanak…
-İnceleme raporunu hazırlayan polislerin hazırladığı tutanak…
-Bombaları imha eden polislerin tutanağı…
-Asayiş ekibinin düzenlediği tutanak…
Ve…
Bu tutanaklardaki bombaların numaraları birbirinden farklı. Bu farklı numaraları topladığınızda ise ortaya 39 farklı bomba çıkıyor.
Bombaların başına gelenler ilginç, ‘sehven’ vakalarının doğal sonucu olarak bombaların sayısında bile kimse anlaşamadı.”
Milliyet Blog yazar ve okurlarının bildiği üzere Haham Tuncay Güney SkyTürk Tv’ye konuşunca “Haham Tuncay Güney konuştu; Ergenekon davası bir projeydi bitti artık...” başlığı ile bir yazı yazdım. Yazım arama motorlarında ilk sıralara yerleşti, sosyal medyada da 7yüz’ü aşkın okur tarafından paylaşıldı. Milliyet blog bültene girdi.
MB’de başka arkadaşlarda aynı konuyu işlediler.
Bir blogger “Tuncay Güney'in sözlerine balıklama atlamak” başlığıyla bir sürü laf kalabalığı yaparak “Ancak bu kişi; ‘Bu bir pırojedir’yerine ‘Bu bir komplodur, iftiradır, yalandır’ dese idi, durum bambaşka olurdu.” Diye tespiti patlattı!
“Devamla, “Tuncay Güney bu sözünde; böyle bir pıroje durumundan söz etmiş olabilir.
Yani önce felsefe bilmek ve Türkçe’yi iyi öğrenmek gerekir.
Yoksa; aşağı mahallede söylenmiş bir söz; yukarı mahalleye bambaşka biçimde gidebilir; lisede pisikoloji(psikoloji) dersi okumuş herkes kendini pisikolog(psikolog); felsefe dersi okumuş herkes de kendini filozof(düşünür) sanabilir.
Yani haberlere, olaylara, bilgilere, verilere sazan ya da kefal gibi atlamamak ya da balıklama atlamamak gerekir ve bilimsel yöntemi uygulamak gerekir. Bılog, haber yazanlar biraz da bilimsellik öğrenmeli.”diyerek Türkçesinin/Psikologluğunun/filozofluğunun/bilgeliğinin kanıtı olarak MB sayfalarında kayda geçti.
Bloggere göre; Tuncay Güney’in “Ergenekon davası projeydi bitti artık” sözü üzerine haber yapan internet siteleri, blog yazan yazarlar “sazan ve kefal” betimlemesiyle eleştiri sınırlarının ötesinde aşağılanmaktan kurtulamadılar.
Yüzlerce (Arama motorunda ilgili sonuçlar içinburaya tıklayınız) “sazan, kefal” bu yazının hazırlandığı an itibarı ile “Ergenekon bir projeydi bitti artık” başlığı ile haber yapmış.
Devam ediyorum,“Bloggrer”in Güney’in açıklamalarında “proje” sözcüğünün yerine “komplo” olsaymış diyeceği olamazmış. Yazara göre komplo ile proje arasındaki farkı binlerce haber yapanlar ve blog yazanlar Türkçe’den yoksun(!) ve bilimsel yöntem uygulamadıkları için ‘balıklama konuya atlayıp’ “sazan kefal”oldular!!!
Gelin şu projenin ne anlama geldiğine bir bakalım;proje en yalın tanımıyla, bir hedefe ulaşmak için özgün bir planı başlatma, yürütme, kontrol etme ve sonuca bağlama sürecidir. Ki projenin yürütülebilmesi ‘komplo’yu da içerir, söz konusu “Ergenekon davasına” dayanak oluşturan dijital deliller irdelendiğinde “Ergenekon davası bir projeydi bitti artık”ın “proje”sini anlamlandırmak dava sürecini az çok takip edenler açısından kolaylaşır...
Okuru sıkmamak için buraya 51nolu DVD’nin kısa hikayesini alıyorum, buyurun: “İddianame hazırlanana kadar poliste kalan, dava açıldıktan sonra adli emanete teslim edilen bu DVD’yi Silivri İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Grup Amirliği ekibi inceliyor. Hazırladıkları raporda DVD üzerinde çatlak olduğu, tozlama yöntemi ile yapılacak parmak izi araştırmasının DVD’ye zarar verebileceği belirtiliyor. Ancak DVD’nin dış kısmında tozlama yöntemi kullanılarak yaptıkları parmak izi araştırmasında herhangi bir iz bulunamıyor. Çatlak yüzünden DVD açılamıyor.
13 Kasım 2009: Mahkeme, İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne bu orijinal 51 nolu DVD’ nin kopyası var mı diye soruyor.
11 Aralık 2009: İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, Göktaş’a ait büroda yapılan aramada elde ettiğini iddia ettiği 51 no.lu DVD’nin bir kopyasını mahkemeye gönderiyor.
16 Nisan 2010: TÜBİTAK’ın 51 Numaralı DVD’nin Emniyet tarafından yollanan kopyası üzerine yaptığı bilirkişi raporu tamamlanıyor.
20 Mayıs 2010:TÜBİTAK’in bilirkişi raporu Mahkemeye ulaşıyor. Bu rapora göre 51 no.lu DVD’nin Emniyet’ten yollanan kopyası “31 Aralık 2008 tarihinde saat 17.40’ta” oluşturulmuş.
Yani, Emniyet’te bulununan DVD kopyası, orijinal DVD’nin Göktaş’ın ofisinde sözde el konulduğu tarihten (7 Ocak 2009) bir hafta önce oluşturulmuş.”
Proje’yi anlamaya katkısı olmadıysa isterseniz Teğmen Mehmet Ali Erçelebi’nin telefonunun başına gelen ‘sehven’e bakalım:
Bilirkişilerin hazırladığı rapora göre Çelebi’nin telefonunun hafızasında 531 numara kayıtlıdır. Kişilerin telefona kayıt tarihlerine göre sıralanan rehbere en son kayıt 15 Eylül 2008 tarihinde ‘Cevo’ ismiyle girilir. Bu tarihten üç gün sonra 18 Eylül 2008 tarihinde Ergenekon operasyonu dahilinde arandığını öğrenen Teğmen Çelebi, Ankara’da Merkez Komutanlığı’na teslim olur. Rapora göre, Çelebi’nin telefonu incelenmek üzere 19 Eylül’de İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne ulaşır. Telefon, TİB’in sinyal verilerine göre aynı gece 23:52:54 ile 23:54:05 dakikaları arasında 1 dakika 23 saniye açılır ve Emniyetin bulunduğu Vatan Caddesi Fatih Metro İstasyonu’ndan sinyal alır.
Konuyla ilgili İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Şube Müdürlüğü'nün, 21 Aralık 2010 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdiği tespit tutanağında şöyle denilir: “Çalışmalar sonucunda Mahmut Oğuz Kazancı'nın telefonuna ait rehber bilgilerinin sehven Mehmet Ali Çelebi'nin telefonuna ait rehber dökümlerinin içerisine eklenmiş olabileceği değerlendirilmiştir.”nokta.
Bloggere not; 'sehven vakası' sonrasında müebbet ile yargılanan ve 33 ay tutuklu kalan Teğmen Mehmet Ali Erçelebi "proje"den paçayı kurtarıp tahliye olur. Bingöl’de savaş pilotu olarak Kobra helikopterleriyle terör operasyonlarına katılır. Projeden yırtmıştır Teğmen! Allah korusun ya komplo olsaydı!??
Örnekleri çoğaltmak mümkün, torba davaların ne iş gördüğünden habersiz, ülkeyi, dünyayı oku(ya)mayan, bloggeri kendi haline bırakalım. Haberci/bloggerlere “sazan-kefal” derken 'sazan olmanın' hikayesine sayın bu bloğu. Ya da kılıç balığından sazan olmayacağının ilanı...