Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mart '11

 
Kategori
Güncel
 

Bir kitap yüzünden İskilipli Âtıf Hoca’nın da evi aranmıştı

Bir kitap yüzünden İskilipli Âtıf Hoca’nın da evi aranmıştı
 

İskilipli Atıf Hoca


Önnot: Bu yazımı bugünlerde yazdığı ve / veya tasarı halindeki kitaplarından dolayı evleri / çalışma büroları arandığı, eser sahipleri tutuklandığı için “Basın özgürlüğü katlediliyor. Düşünce hapsediliyor. Kitap suç olur mu?” yaygarası koparanlara ithaf ediyorum. 

Sui Misâl, Misâl Olmaz Mı? 

Başlığın anlamı kötü örnek, örnek olmaz. Özellikle tartışmalarda ne zaman bugüne ait yanlış bir olay geçmişle ilişkilendirilse konu edilse (Geçmişteki yanlışa ait kıvırma noktası olmayanlar) basıyorlar itirazı: “Efendim, sui misâl, misâl olmaz.” Nasıl olmaz efendim? Geçmişte yaşanan bir olay sonraki zamanlarda da tekrarlanıyorsa bu durum, o kötü örnekten ders alın(a)mamış anlamı taşımaz mı? 

İskilipli Âtıf Hoca’nın Evi Aranıyor 

İskilipli Âtıf Hoca bir din âlimi. Tarih Aralık 1925 . İskilipli Âtıf Hoca Aksaray’daki evindedir ve ibadetle yoğunlaşmıştır. Kapı çalınır ve eşi açar kapıyı. Gelenler polistir. Hoca Efendi’yi sorarlar. Eşi Hoca Efendi’nin namaz kıldığını söyler. Polisler ısrarcı olunca yukarı kata çıkarak durumu Hoca Efendi’ye verir. Hoca Efendi iner. Polisler evi arayacaklarını söylerler. Oysa ellerinde arama belgesi yoktur polislerin. Buna rağmen kendinden emin olan Hoca Efendi, evinin aranmasına izin verir. Hoca Efendi’nin kütüphanesine giren polisler kütüphaneyi aramaya başlarlar. Öylesine marifetlidirler (!) ki özenle düzenlenmiş kütüphaneyi kısa zamanda hallaç pamuğuna çevirirler. Alacaklarını alırlar. (Ne alacaklar yahu? Elbette kitap.) Aşağı inerler ve Hoca Efendi’yi de alarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne giderler. 

Çile Başlamıştır 

Önce polisçe sorgulanır. Mesele basitçe şudur: Hoca Efendi Şapka Kanunu’ndan (28 Kasım 1925) bir yıl önce Frenk Mukallitliği ve Şapka ( Batı Taklitçiliği ve Şapka) adlı 32 sayfalık bir risale yazmıştır. Dahası da şu: Bu küçük hacimli eseri Milli Eğitim Bakanlığı’ndan izi alarak bastırmış ve kendi gücüyle “dost”larına göndermiştir. İstiklâl Mahkemeleri’nin kılıcının keskin olduğu zamanlardır. Hak hukuk hak getire. Öyle mahkemelerdir ki kanunu geriye doğru bile işletir. Yazdığı eser yayımından 18 ay sonra Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılır, dağıtılmamış 1600 kitaba el konur ve kovuşturmaya geçilir. Suç da bulunur: Şapka Kanunu’na muhalefet. “Ali kıran baş kesenler”in mahkemelerinde yargılamalar başlar. Ocak 1926’da başlayan ve 5 celse süren muhakeme sonunda 3 yıl ağır hapis cezası istenir Hoca Efendi hakkında. Savunma için süre verilir. Suçsuz olduğuna inandığı için savunma bile hazırlamaz. 3 Şubat 1926 tarihinde karar açıklanır: İdam. 4 Şubat 1926’da Ankara’da, Büyük Millet Meclisi’nin önünde, 50 yaşında asılarak idam edilir. Gerekçeli karar: Türkiye Cumhuriyeti’nin Şapka İnkılâbı’na kitap yazarak muhalefet. Cenazesi ailesine teslim edilmez, kimsesizler mezarlığına defnedilir. ( Allah rahmet eylesin.) 

Hoca Efendi’nin Yargılandığı Mahkeme Zabıtlarından 

Hoca Efendi Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı risalesinden 3000 tane bastırır ve risalelerin 1400 tanesini kendi imkânlarıyla dağıtımı yapar. 1600 tanesi de evindedir. Ama mahkeme Hoca Efendi’yi mahkum edebilmek için sürekli bu kitaplardan çeşitli yerlere gönderdiği üzerinde durmaktadır. Üstelik kitapların kimlere gönderildiğini bile tespit etmiştir. 

Bakar mısınız zabıtlarda geçen aşağıdaki diyaloglara: 

Savcı: - Bu kitaptan 3000 tane bastırdığı söylüyorsun. Şapka meselesi (kanun) çıktıktan sonra sen Anadolu’ya gönderiyorsun. Yani bu kitaplar Mart 1925’te gitmiş. 

Hoca Efendi: - O vakit bende kitap yoktu. Yani hükümet almıştı. 

Savcı: - Vaziyet gayet sarih. (Açık) Mart 1925 tarihli fatura ile sizin kitaplarınız da gönderiliyor. Toplanılmış kitaplar nasıl oluyor da tekrar böyle toplu olarak gönderiliyor? 

.... 

Savcı: - Kırklareli’ndeki müftüye 50 tane göndermişsin. Niçin müftü efendiye gönderdin? 

Hoca Efendi: - Sattırmak için gönderdim. Arkadaşlarımdandır. Parasını göndermedi. 

Savcı: - Biga’da tüccardan Evliyâzâde Hilmi Efendi, bu kimdir? 

Hoca Efendi: - Bunu ticaret vasıtasıyla tanıyorum. İstanbul’a tavşan derisi filan getirmişti . Ben orada aracı oldum. O suretle dükkânıma geldi. Kitap verdim. Satmış, parasını getirdi 

Savcı: - Ne vakit? 

Hoca Efendi: - Zannedersem Ekim, Kasım olacak. 

Savcı: - Şimdi 1390 adet oluyor. Yukarıdan aşağıya bir takımlarının iâde edildiğini,
bunların miktarını bilmiyorsunuz. Bunlar nerede kaldı? 

Hoca Efendi: - Efendim, Şubat’tan sonra İstanbul’da perakende satış defteri tutmadım.
……
Kaynak: Ankara İstiklâl Mahkemesi Zabıtları, 1926 

Son söz: Şimdilerde kitapların zincirlediğinden, yazarlarının tutuklandığından dem vurup çığırtkanlık yapanların İskilipli Atıf Hoca Efendi’nin ve kitabının başına gelenler karşısında neler düşündüklerini merak ediyorum doğrusu. 

 
Toplam blog
: 300
: 1022
Kayıt tarihi
: 13.06.10
 
 

Tarih, edebiyat, şiir, dil ..