Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir kıvılcım düşer önce...

Bir kıvılcım düşer önce...
 

Bu mektubumu okuyabilir misin bilmiyorum.

Bu mektubu sana yazdığımı söyleyebilir miyim, seni bir daha görebilir miyim onu da bilmiyorum.

Bildiğim bir şey var, bu mektubu sana yazdığımı bilsen, okusan, okuyabilsen yeşil gözlerinin dolacağını, yüzünün al-al olacağını ve zorla yutkunduktan sonra boynuma sarılıp ağlayacağını, ağlayacağımı, doyasıya ağlayacağımızı biliyorum.

Neler konuşacağımızı, nelere güleceğimizi ve neler için yeniden ağlamaya duracağımızı da biliyorum.

Sabahlara kadar sürecek sohbetin bir yerinde kavga edeceğimizi de biliyorum.

Kavgadan sonra tekrar güleceğimizi, tekrar ağlayacağımızı, tekrar neşeleneceğimizi, hangi küfürleri edeceğini, kaç duble rakı içeceğini, hangi şiiri okuyup hangi şarkıyı dinleyeceğini de biliyorum.

Ben şiir okumaya başladığımda “ülen gene komünist şiiri okursun sen” diyerek kahkaha atacağını hep biliyorum.

Sonra yine ağlamaya dururuz. Bu kez ben anneme sen babana ağlarsın…

Ağladığımızı belli etmeden kadehlerimiz şıkırdar, kan oturmuş yeşil gözlerinle sevgiyle bakarsın.

“Kardeşim benim” diyerek kadehini kaldırırsın… Sonra eklersin; “pis herif…”


Bende bir şiirin var. Kendi el yazınla bir saman kâğıda yazmıştın. Hala şiir defterimin arasında saklarım.

Hatırlar mısın bilmem. Yok, yok, hatırlarsın…

Daha lise çağlarındaydık. Benim odamda oturmuş senin armağanın olan plağı dinliyorduk. Kırkbeşlik plak kaç kez üst üste döndü saymıyorduk; Sezen Aksu’nun Yaşanmamış Yıllarını hala senin için dinlerim.


Önümüzde bir galon şarap, doldurup doldurup içiyorduk. Bu şiiri okumuştun. Ben çok beğenince masamdan bir saman kağıdı alıp yazmıştın. “Ezberle bunu oğlum, bir gün lazım olur” demiştin. Bir okuyuşta ezberlemiştim. Hala da ezberimde.

Ne zaman içmeye otursak bir kıtasını sen, bir kıtasını ben bağıra bağıra okurduk.

Biz, kaza da kıza da bin bir fişek atmışız

Meyhanede yatıp meyhaneden kalkmışız

Dünyanın anasını bir tek pula satmışız

Değişmem anam avradım olsun

Bir kadeh rakıyı milyon sermayeye

Efkâr bastı arkadaşlar kalkın gidelim meyhaneye…


İşte o gece; o gelmişti aklına. Ağlamaya başlamıştın ilk aşkının arkasından.

Sonra gene deliliğin tutmuş, “kalk ona gidelim” diye tutturmuştun. Bir taksi tutup onun mahallesine gitmiştik. Yollarda “seni seviyorum” diye bağırmıştın gece yarısı. Ne romantik bir deliydin...

Onun haberi bile yoktu. Kim bilir belki de vardı.

Sonra birbirimize sarılmış yalpalaya yalpalaya tur atmıştık sokaklarda. Ağlıyorduk.
Zor yıllardı o yıllar, mahallelerde gece yarıları ulu orta gezilemezdi. Ama iki sarhoş delikanlıya dokunmamıştı “pis komünistler…”

Bir yaz günü karşı apartmandaki misafir kıza âşık olmuştun. Bir kez bile eli eline, bir kez bile gözü gözüne değmemişti, ama sen âşık olmuştun. Mahallenin çocuklarından birini ayarlamıştık, aranızda mektuplar gelip gidiyordu. Kavuran yaz güneşinin altında balkondan ayrılmıyordun. Kızın adı neydi? Unuttum.

Kızın peşinden aynı trenle ta İstanbul’ a gitmiştik. Sabaha kadar siz tuvaletin önünde öpüşmüştünüz, biz de nöbet beklemiştik.

Haydarpaşa’da uzaktan uzağa vedalaşmıştınız. Bir daha da görüşmediniz sanırım. İstanbul dönüşü de ayrı bir maceraydı.

Şimdi yanımda olsan işte bunları anlatır kahkahalarla gülerdik. Sanki ilk kez hatırlıyormuş gibi, sanki hiç anlatmamışız gibi gülmekten yerlere yatardık.

Sonra sıra benim aşk hikâyeme gelirdi. “Ülen komünistsin ama mübarek adamsın be” der kahkaha atardın.

İşte o yıllarda ayrıldı yollarımız. Uzun yıllar görüşemedik. Ama aklımdan hiç çıkmadın.

Yıllar sonra telefonunu bulup aramıştım seni. Kulaklarına inanamamıştın. O gece atlayıp Ankara’ ya gelmiştin.

Bu kez 6 kişi olmuştuk. Delikanlılık aşklarımız eşlerimiz olmuştu, birer de çocuğumuz vardı. Sabaha kadar anlatıp anlatıp gülmüştük. Kızlara çaktırmadan balkonda ağlaşmıştık.

Kaç yıl oldu?

Evet, en az 10 yıl… Sonra bir gün gene kavga ettik seninle. Küsüştük. Yanlış dostlar yanlış haberler getirdiler sana. Hayatın içinde tekrar kaybolduk, görüşemedik.

Ama şunu bilmelisin; ben seni koşulsuz, beklentisiz bağışladım. Sen de beni bağışlarsın, eminim...

Seni bir daha görebilir miyim bilmiyorum. Görürsem ne halde oluruz onu da bilmiyorum.

Bir kez daha görüşüp, kadeh şıkırtılarıyla şiirler okumayı çok isterim seninle…

Geçmişle hesaplaşmadan, o güzel anın keyfini çıkartarak kadehler dolusu ağlaşmak, kadehler dolusu gülmek isterim.

Bir daha görüşür müyüz bilmiyorum. Görüşürsek umarım sağlıkla, huzurla görüşürüz.
Ama görüşmesek de, haberleşemesek de seninle hep gönlümden sohbet edeceğim dostum...

Seni özlediğimi, seni sevdiğimi bilmeni isterim.

Ne olursa olsun dostun olduğumu bilmeni isterim.

Çünkü ben senin ruhunu bilirim, sen de benim…

 

Bu mektubu senin için yazdım.

Bu günlükte sadece bir tık olsa…

Ve o tık yalnız sana ait olsa…

Bir yorum yazsan;

içinde sadece dostluk, sevgi ve arkadaşlık olsa…


***

Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş

Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş

Dolduramaz boşluğunu ne ana ne gardaş

Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş

 

Ortak olmak her sevince, her derde, kedere

Ve yürümek ömür boyu, beraberce, el ele

Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş

Bir gün gelip, ayrılsak bile seninle arkadaş

(Yollarımız ayrılsa bile seninle arkadaş)

 
Toplam blog
: 90
: 2099
Kayıt tarihi
: 27.05.07
 
 

Yaşayacağım yıllar yaşadıklarımdan daha az... Öyleyse "adam gibi yaşamalı" diye düşünüyorum. Kola..