- Kategori
- Kitap
Bir konuk yazar: Dicle Köprüsü'nden
Abdülkadir Güler O.Hasan Bıldırki ile.
Konuk yazar Oyhan Hasan BILDIRKİ "Dicle Köprüsü'nden Harran'da Atatürk Çiçeği'ne Abdülkadir GÜLER'i anlatıyor.Söz sırası O.Hasan Bıldırki, bakalım neler anlatacak, görelim, dinleyelim:
“Birgün doğuşu ile
Çıkar şafakta
Ağır ağır yürür
Tâa uzaklara, uzaklara
Bir elinde bayrak
Dilinde, kalbinde Ata,
Birgün doğuşu ile
Çıkar şafakta.
Çiçek bir yanda,
Gerçek bir yanda.”
(Harran’da Atatürk Çiçeği, s. 20)
Yukarıdaki mısraların şairi Abdülkadir Güler’in, ikinci şiir kitabının adıdır, “Harran’da Atatürk Çiçeği”. (1 ) O’nu, ta 1970’li yıllardan, daha doğrusu, Dicle Köprüsü’nden bu yana tanırım. Kendisiyle birlikte, o günden bu yana, çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde kalem arkadaşlığı da yaptık. Yıllar sonra, işte şimdi, yaklaşık iki yıldır, aynı dairede birlikte çalışıyoruz. Bu, benim için bir ayrıcalıktır. Zira, onun şiir dünyasına, ter ü taze, yeni, yepyeni şiirlerine, sizden daha yakınım. Hatta bazı mısralarının veya şiirlerinin doğuşunu, şiir oluşunu bile yakından gördüm. Onunla birlikte, bu mısralardaki sevinçleri, sancıları, deve dikenini, çiçeği, tahrif edilmişi ve gerçeği yaşadım. Bu yüzden de huzursuzum, tedirginim. Acaba, “Harran’da Atatürk Çiçeği”ni olduğunca, tarafsız olarak anlatabilecek miyim?
Köprü ve baraj. Bu ikili, yıllardır taraflısı tarafsızı, bütün aydınlarımızın dilinden bir türlü düşmemiştir. Yakın zaman kültürümüzün iki önemli konusu, bu iki kelimede manalanmış, ha-yâlden gerçeğe nice mesafeler kat etmiştir, değil mi? Dost Güler de, yüreğiyle bağlı olduğu yurdunun dertlerini, kendine dert edinmiş, dilinin döndüğünce, söz sınırlarını zorlamadan kaleminin gücü yettiğince, var gücüyle mısra mısra şiirlerinde işlemiştir. Zergân Suyu’na “Dicle Köprüsü”nü çok görenlerden sonra gelenler, “Boğaziçi Köprüsü”nü, “Atatürk Barajı”nı, ulaşılamayacak birer hayâlken, can evinden kavramışlar, sahip çıkmışlar, alıp koparmışlar, gerçeğe ulaştırmışlardır.
Bakınız, o günleri, o günlerin çilesini yaşayan Güler, sözü fazla uzatmadan, seçilmiş dört kelimeyle ne güzel anlatıyor, söz ufuklarının mana derinliklerinde kulaç atıyor:
“Çiçek bir yanda
Gerçek bir yanda.”
Mustafa Kemal idealini, toprak ve bayrak sevgisini doruklara taşıyan, barış ve huzurun şairi Abdülkadir Güler’in kitabının kapağını, o nefis çiz-gi ve renkleriyle İlhan Doğan hazırlamış. 80 sayfalık bu kitap, üç bölüm halinde düzenlenmiş. Ayrıca kitabın ön tarafına, “Dicle Köprüsü için ne dediler, ne yazdılar?” diye uzunca bir kısım daha eklenmiş. Bu bölüm, bir bakıma Güler’in şiir dünyasının ip uçlarını taşıyor. Lâkin fazla uzun tutulmuş. Bu, zor beğenen okuyucuyu sıkar sanıyorum. Kitap sırasıyla, Harran’da Atatürk Çiçeği, Bir Başka Türkü ve Yunus Gibi diye adlandırılan bö-lümlere ayrılmıştır.
Bugün bu şiirlerinde şair Güler, özellikle Anadolu insanının acılarını, dertlerini ve sevinçlerini yapıcı, birleştirici, bütünleyici, millî birlik ve beraberlik duygusu içinde billûrlaştırırken, yaşayan Türkçe ile konuşmaktadır. Onun mısralarında engin bir imaj zenginliği var. Şairimizin duygu hamalı oluşu, şiirini oldukça etkilemiş, şiir ikliminin coğrafyasının batıdan doğuya, güneyden ku-zeye doğru genişlemesine yaramıştır. Bu geniş dairenin içinde sıcaklık ve samimiyet var. Hoş, zaten güzel şiir de, biraz olsun samimiyet demek değil midir?
Şairin dilinde çiçek, “baraj” demektir. İyi bir gözlemci olan ve çevresini gayet iyi tanıyan, bu çevrenin insanı, onun dertlerini şah damarından kavrayan şairimiz, “baraj” sözünü bakınız ne gü-zel telmih ederek anlatıyor:
“ATATÜRK Çiçeği açmış bir kez
Bereketli topraklarda HARRAN’DA.”
Bu çiçeğe, bu çiçeğe adını verene gönülden bağlanmalıyız. Şaire göre, O’nu en iyi tanıyanlar; harp-darp görmüş olanlardır.
“Her gece anlatılır
Köy odasında Mustafa Kemal
Altın saçları, yanakları al al,
Yüreğinde dalga dalga bir vatan
- Aha düşman şurada “Ya ölüm, ya istiklâl!”,
Köy odasında Mustafa Kemal.”
(s. 21)
En büyük Türk, destan destan dillerimizde büyümeli, fikrimize “bağdaş” kurmalıdır.
“Aslan bakışları, omuzları irice,
Ne güzel bağdaş kurmuş
Köy odasında Mustafa Kemal.” Baş köşeye, gönül evine “bağdaş kuranlar” sevilip, sayılanlardır ve uğrunda ölünecek olanlardır. Aksine davranışlar, olumsuzluklar karşısın-da ise, şu “Rubâi” dilimizden düşmemelidir:
“Ufuklardan güneş doğmak üzeredir,
Kararan bulutlar yağmak üzeredir.
Yetmez mi bunca çektiklerimiz,
Sabrımız kabından taşmak üzeredir.”
(s. 32)
“Altın çağın demir kolu” olan Anadolu, onun uğrunda “ilk kurşun”u sıkan Hasan Tahsin, Mehmetçikler, karasabana elveda diyerek Tanrı’ya şükredenler, “Kelaynak kuşlarının kanatlarında” uzaklardan getirilen mutlu haberler, birleşen eller ve gönüller, doğan GAP, ilk bölümün başlıca temaları arasında yer alıyor. Bu şiirlerde, duygudan yavaş yavaş “fikre yükselen” Abdülkadir Güler’i görüyoruz.
Hele şu şiirde? İkinci bölüme adını veren, “Bir Başka Türkü”de. Bu şiirde, Türk’ün hayat hi-kâyesi var. Şiirin fikir yükü, oldukça ağır. Hemen her sözü açmak, üzerinde uzun uzun düşünmek, geriye dönmek, maziyle hemhâl olmak gerekiyor. Bu şiirde vakarımız, alçakgönüllülüğümüz var. Doruğa çıkan cesaretimiz var.
“Bizde avrat, bizde silâh, bizde küheylan,
Ötesi “Ya gazi, Ya şehit” diyenlerdeniz.
Bu türkü yakıldı bir başka havadan
Ölene dek hakkı hak bilenlerdeniz.”
(s. 35)
Serbest ölçünün yanında, millî veznimiz heceyi de rahatça kullanabilen, bazen halk şiirimizin ustalarının, bazen büyük Yunus’un ifade gücüne ulaşabilen şairimiz, yeri geldikçe sanat yapmaktan çekinmiyor.
“İlkbaharda çağıltı var
Saat gerdanı zemberek
Çağıltıda parıltı var
Arkasında bir engerek”
(Bahar Düşü, s. 36)
Parıltı, ışık ve güzellik demektir. Onda sıcaklık duygusu hâkim unsurdur. Fakat, her parıltının arkasında bir “engerek” gizlidir. Güzel baharın zıtlık tabiatında vardır. Çelişkiler, baharın hu-yudur. Hep bilirsiniz, baharın tehlikeli yanları, pa-rıltıya kanıp açılıp dökülüverdiğimizde, karşımıza çıkıveren nezle-grip, bizlere neler çektirir?
“Ayşem”de, umutsuz bir aşkın ıstırabı, masal havasına bürünerek karşımıza çıkıyor:
“Tel, duvak açılır da açılır,
Ayşem mehtap olur saçılır...”
(s. 44)
Şair, karanlıklardan endişelidir. Karanlık, akla, toyluk ve cahilliği getiriyor. Elbette her gecenin bir sabahı vardır.Dost Güler de, bunu gayet iyi biliyor ve karanlıkların gelip geçici olduğuna inanıyor. “Cemre Düşecek Sulara”da, onun bu tarafını görüyoruz:
Gökkuşağında bir çiçek
Kırlangıcın güz türküsü
Ufuk dağları öpecek
Aşk sevginin giz örtüsü
Sorma, kimdir, nasıl, neden?
Aydınlığa gebe şafak,
Yağmur yağacak inceden
Damla damla, ufak ufak
Ortam dönüşür bahara
Her çiçekte bal arısı
Cemre düşecek sulara
Gitti gecenin yarısı”
(s. 45)
Gecenin yarısı, üçüncü bölümde mavi ufuklara, ak mavilere dönüşür, şairi her tarafından çe-peçevre kaplayan bir mavi dünya oluverir. Giderek, “Destan Afganistan” olarak karşımıza çıkar.
Abdülkadir Güler’i, bu ikinci kitabından dolayı kutlarım.
( 1 ) Harran’da Atatürk Çiçeği, A. Güler, Ekim 1986, s. 80 Fiatı: 500 TL
Dicle Köprüsü’nden Harran’da Atatürk Çiçeğine,
Gülpınar Dergisi - Sayı: 135 s. 23 – 25 / Temmuz 1987-Ankara
*** ***
Şairin notu: O.Hasan Bıldırki ile daha Söke'ye gelmeden önce tanışıyorduk. Sonra 1985'ten 1993 yılına kadar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nde Şube Müdürü olarak aynı kaderi birlkte paylaştık.O günden bu yana hala Söke'de beraberiz. Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Beni yine eski yıllara götürdü, birçok anılarımı birlikte yaşattı. O.Hasan Bıldırki'ye bugüzelim yazıdan dolayı sonsuz teşekkürler. A.Güler.