Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '17

 
Kategori
Eğitim
 

Bir lisede öğretmen olsaydım...

Bir lisede öğretmen olsaydım...
 

Öğretmen olsaydım, işimi hep zevkle yapardım.


Eğer ben öğretmen olsaydım…

 

Yani genç, dinamik, akıllı, verimli, yapıcı, sorumluluklarının bilincinde öğretmenlerden biri olsaydım…

 

Hatta uygulamaların da olduğu bir meslek lisesinde olsaydı bu görevim. Atölyelerde, laboratuarlarda çalışma olanağım olsaydı; bu ortamlarda deney ve uygulamalarla öğrenci yetiştirme şansına sahip kimselerden biri olabilseydim…

 

Öncelikle işime sorumluluk bilinciyle koşa koşa gelirdim. İşimi hep zevkle yapardım. Bilgiyi benden sonraki kuşaklara aktarabiliyor olmanın coşkusu hep içimde olurdu.

 

Hatta duruma göre, geldiğim okulda bir şekilde süzülüp elime verilmiş haylaz, yaramaz, tembel öğrencilerim olsaydı ve sınıf öğretmenlikleri de üzerimde kalmış olsaydı ve bütün bu olumsuzluklar beni ciddi anlamda sallasaydı yine de yukarıda ifade ettiklerimi gerçekleştirebilmek için her türlü çabalardım.

 

Ailelerin bilinçli ya da bilinçsiz olarak sorunlu kıldıkları ve hatta kimi kördüğüm haline gelmiş sor sahibi gençlerin aile dışından, öğretmen gibi güçlü birinin elinde yumuşayabildiklerini, doğrulup kıvam kazanabildiklerini hep göz önünde tutardım.

 

“Yeteri kadar parçalara ayrılabiliyorsa çözülemeyecek hiçbir problem yoktur” anlayışıyla onların her birine ve birer birer ulaşmaya, her birini anlamaya ve her birindeki gözle görülür haldeki eksik ve yanlışları tamamlayıp doğrultmaya gayret ederdim. Bu süreçlerde birilerinden ya da bir yerlerden mesela ailelerden ya da okulumun rehberlik biriminden yardım almam gerekiyorsa alırdım.

 

Bu süreçlerde not konusunda onlara biraz esnek davranırdım. Sınav kâğıdından aldıkları zaten zayıf bir not olan 20’yi yine zayıf ama daha cesaret verici not olan 40’a çıkarırdım. Duruma göre 40 alana 50, 50 alana 55 verirdim. Bunu böyle yaptığımı da öğrenciye bildirir, daha yükseğini beklediğimi onu kırmayacak şekilde ifade ederdim.

 

Notları iyi olanları da unutmazdım.

 

Notu asla silah olarak kullanmazdım.

 

Öğrencilerime sürekli moral verirdim. Dürüstlüğümle, samimiyetimle ve hoşgörümle kendimi onlara sevdirirdim. Bana güvenmelerini sağlardım.

 

Yanlarında dururdum, onlarla birlikte yürürdüm. Sınıf öğretmenleri de olduğumu düşünerek onlar için daha fazlasını yapmam gerektiği konusunda ciddi anlamda sorumluluk hissederdim.

 

Arkalarında dururdum onları kendilerinden güçlü kesimlere karşı savunurdum, korurdum. Yerine göre düştükleri güç durumlardan kurtarırdım.

 

Bu bir sınıf dolusu yaramaz, haylaz, tembel ve yaşları gereği asi genç insanın tamamını kurtarmaya çalışır, ne kadarına ulaşıp kurtarabiliyorsam o kadarını kurtarırdım. Kurtaramadıklarım için yardım alırdım.

 

Hiçbir zaman o en başarısız ve asilerini dahi kötü notlarla okulu bırakmaya ya da başka okul düşünmeye zorlamazdım.

 

Öğrencilerimin içinde bulundukları yaş dönemini göz önünde tutar; onları verimli, mutlu, coşkulu ve özgüveni yükselmiş bireyler haline getirebilmek için çabalardım.

 

Eğer öğrencilerimin çoğunun notları zayıfsa ve çok zayıfsa dönüp kendime bakar, kendi eksiklerimi görmeye çalışırdım. Sonra dönüp sisteme bakar, okuldaki kurallara bakar; varsa sınıf dışındaki yanlışları görmeye çalışırdım. Gözle görülür yanlışlar varsa üzerlerine giderdim. Duruma göre başka yerlerden kaynaklı sorunları okul yönetimine bildirir, giderilmelerine katkı sağlardım.

 

Sorun sistemden kaynaklanıyorsa sistemin yönetildiği yere kurallara ve usullere uygun şekilde ulaşıp orayı bilgilendirmek isterdim.

 

Sıkıntılı durumdaki öğrencileri kurtarmak için, ailelerinden vaktinde almadıklarını, alamadıklarını onlara kazandırmak için, onları ayağa kaldırmak, diriltmek, canlandırmak, toplumun sağlıklı bireyleri kılmak, yaşamın verimli birer parçası kılmak için elimden geleni yapardım.

 

Mesleki bir lisenin ikinci sınıfında o okula niye geldiğini tam olarak bilmeyen; tamamen ailesinin yönlendirmesi sonucu orada bulunan ve ilk kez meslek dersleri ile karşılaşan öğrenciler için bütün bunları sorgusuz sualsiz yapardım.

 

Geldiği meslek hangisiyse onun güzelliklerini, cazip taraflarını anlatır, öğrencileri mesleğe ısındırır, bölümlerini sevdirirdim. Meslek derslerine, atölye ve laboratuar çalışmalarına katılma yönünde isteklerini arttırırdım.

 

Her birinin geldiği altyapılar ne olursa olsun, eğitim sistemindeki sıkıntılar ne olursa olsun bunları yapardım.

 

Diğer derslerdeki sıkıntıları ile de ilgilendirirdim. Sınıf öğretmenleri olarak gerekiyorsa diğer derslerden sorumlu öğretmenleri ile de konuşurdum.

 

Onları başarılı olmaları için, okulun sosyal etkinliklerine katılmaları için, kendilerine ve topluma yararlı iyi bireyler olmaları için önayak olurdum. Onları öylesine teşvik ederdim ki bir sonraki dönemde onları tanıyan başka okullardaki ya da bölümlerdeki öğrenciler de benim sınıfıma gelmek isterlerdi.

 

Hiçbir zaman onları okuldan küstürmeye, uzaklaştırmaya çalışmazdım. Sayıları azalsın, sorunlu olanları gitsin, dikensiz gül bahçesinde öğretmenlik yapayım tarzı fikirlere yakamı asla kaptırmazdım.

 

Devlet okulunda öğretmen olmanın avantajlarını bilen; özel okullardaki meslektaşlarımın çok daha az ücret ve özlük hakkıyla çok daha fazlasını yapmak zorunda olduklarından haberdar biri olarak bütün bunları seve seve yapardım. Kazancımın helal olması için de bu anlamda elimden gelen özeni gösterirdim.

 

Derslerin ağırlaştığı, yoğunlaştığı, öğrencilerin gerçekten daraldığı zamanlarda konuyu değiştirir, kısa bir süre için önceden hazırladığım ve onlara anlamlı mesajlar içeren şeyleri aktarır, gündelik yaşamdan bir iki söz eder, morallerini ve dikkatlerini yükselttikten sonra dersimi yapmaya devam ederdim.

 

Sınıf öğretmenleri olarak yılda bir iki kez de olsa onları toplar, okul yönetiminin de onay ve desteğini aldıktan sonra sinemaya ya da başkaca bir etkinliğe götürürdüm. Onları sosyal faaliyetlere katılmaları konusunda da yönlendirirdim.

 

Onları asla salt bir haylazlar topluluğu olarak görmezdim. Köşeye sıkıştırmazdım, özgüvenlerini zedelemezdim.

 

Onların benim kadar, herkes kadar sevgi ve saygıyı hak eden ancak benden çok küçük oldukları için henüz kimi şeylerin farkında olmayan bireyler olduklarını her zaman göz önünde tutardım. Kendime gösterilmesi gerektiğine inandığım saygıyı ben de onlara gösterir, bana, diğer öğretmenlerine ve büyüklerine karşı saygı göstermeleri konusunda kendilerini bilgilendirirdim.

 

Onlara hep şefkat duygusuyla yaklaşırdım. Gençliklerini ve buna bağlı yetersizliklerini hep göz önünde tutar, buna bağlı asi tavırlarını ve küçük hatalarını olabildiğince görmezden gelirdim.

 

Arkadaşlarının yanında yanlışlarını yüzlerine vurmazdım. Derste sıkıntıya neden olan öğrencilerle dersten sonra konuşurdum. Yanlışlarını ve neden yanlış olduklarını bildirirdim.

 

Doğal olarak her mutlu ettiğim öğrencinin o duygusunun bana da döneceğini bilirdim. Onları mutsuz etmekle kendileri ile birlikte aile bireylerini de mutsuz ettiğimi bilirdim.

 

Onların şu ya da bu nedenle ağzı yanmış babaları, anneleri, velileri okula gelip sağda solda çözümler, çareler ararken onlarla da ilgilenir, yardımcı olurdum.

 

Eğer ben bütün diğer iyi öğretmenler gibi bilinçli, üretken, ülkesini, insanlarını seven; barışı, kardeşliği, paylaşmayı bilen bir meslek dersleri öğretmeni olsaydım ve sorumlu olduğum sınıfımdaki öğrenciler de haylaz, tembel, yaramaz gençler olsaydı.

 

06.01.2016

15.45

 

NOT: Bu yazıyı bir meslek lisesinin 21 öğrencili sınıfında görev yaparken ilk notları öğrencilerin önemli bir kısmı için oldukça düşük olan genç sınıf öğretmeninden esinlenerek yazdım. 

Elbette eğitimin her aşamasındaki ögretmenlerin pek çoğu yukarıda ifade edilen şeylerin çoğunu ya da tamamını işin içindeki insanlar olarak benden iyi bilirler. 

Yazıyı yazarken asla ve hiç kimseyi incitmek istemedim. Acaba bir parça ışık olabilir miyim diye düşündüm. Başta ben, kendim olmak üzere hepimizin ve yaşamın her aşamasında bilmeden yaptığımız pek çok yanlış vardır; bunun bilincindeyim.  

Birimizin fark edemediğini diğerimiz fark edebilir.  Konu eğitim, okullar, eğitim süreçleri olduğunda da bu farkındalıkları paylaşmak önemlidir, hepimizin insanlık görevidir. 

 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..