Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '09

 
Kategori
Siyaset
 

Bir madalya çarpılacak surat arıyor!

Bir madalya çarpılacak  surat arıyor!
 

Yirmi yaşında bir genç evladı kaybetmenin acısını, bunu yaşamayanlar herhalde tarif edemez. Ölen çocuklar, hernekadar kınalar yakılırak yollanmışsa da, sonuçta hiç bir ana baba, davul zurna ile askere gönderdiği evladının cenazesinin dönmesini istemez. Ama, savaş bu... Mutlaka birileri ölür.

Evladını öldüren kurşunu sıkanlara karşı bir annenin affedici olması beklenemez. Bu yüzden, barış sürecinde en hassas kişiler şehit aileleri olmuştur. Öylesine hassas, öylesine nazik bir konu ki, büyük bir bombanın küçük fitilini ateşlemek kadar tahrike ve manüpüle etmeye müsait psikolojilerdir bunlar.

Ülkede 25 yıldır kan akıyor. Analar ağlıyor. Gelin barış yapalım; bu anlamsız kavgayı bitirelim, diye yola çıktığınızda en zor ikna edeceğiniz kişiler şehit aileleri olacaktır. Çünkü, barış, birbirine kurşun sıkmış insanların el sıkışması demektir. Oysa, sıkılan ellerin çektiği tetiklerle vurulan evladın acısını yaşayanları buna ikna etmek kolay olmayacaktır.

İyi de o zaman, bu kavga hep sürsün ve memleketin tüm gençleri dağlarda ölsün mü?

Hiç bir şehit anasının ya da babasının; "Madem benim oğlum öldü; tüm oğullar ölsün" diyeceğine veya böyle düşüneceğine inanmıyorum. Yani, şehit ana ve babaları, akan kanın durmasını ve başka ana kuzularının ölmemesini isterler. Ne var ki, yukarda söylediğim gibi, çocuklarının katili belledikleri kişilerin elini kolunu sallayarak gezmesini de istemezler, isteyemezler...

Bin yıllık bir "kan davası" geleneği olan bir coğrafyada, 25 yıl gibi bir süre içerisinde nerdeyese kronikleşmiş bir kavgayı, sessiz ve sakince bitiremezsiniz. Hele, bizim gibi ölümler üzerinden politik kazanımlar elde etmeye çalışanların bulunduğu bir ülkede iseniz, sessiz bir barış yapmayı hiç bekleyemezsiniz.

Zaten, "dokunsan ağlayacak" haleti ruhiyesindeki şehit ana-babalarının duygularını kabartmanız hiç zor olmayacaktır. Onları kolayca tahrik eder ve barışı tesis etmek için çaba sarfedenlerin üzerine gönderebilirsiniz. Babalar madalyaları yere çarpar, bacağını kaybetmiş gazi gençler, takma bacaklarını fırlatır atar...

Siz de bu "öfke" nin derinlerdeki nedenine bakmadan, bu tepkiyi siyasi iktidara yönlendirir ve oradan koparacağınız oyların hesabı içerisine girersiniz. Fırlatılan madalya veya yere çalının takma bacak kime fırlatılmış; kimin başına çalınmış inceden inceye düşünmez, değerlendirmezsiniz..Çünkü, ince düşünmek sizin işinize gelmez. Sizin politikanız merhamete değil, çatışmaya ayarlanmıştır.

Evladını yitirmiş bir ana, bacağını kaybetmiş bir genç adam, acısını ve öfkesini çarpacak bir surat arıyor ama bu ülke öyle "binbir suratlar" ülkesi ki, kendisini bu hallere düşüren "gerçek suratı" bulmakta güçlük çekiyor. Bu yüzden de, sinsi sinsi kendisine işaret edilen kapıya atıyor madalyasını, takma bacağını...

Bir yanda da, barış çabasından "zafer" devşirme gayretine girme hamakati!... Dağdan inenler, zafer işeretleri ile karşılanıyor. "Yenilmedik, ayaktayız" gösterisi sergileniyor!! Kime karşı??

25 yıllık bir "iç kavga"nın muzafferi olmaz. Barış yapılan yerde "zafer" aranmaz. Kırk bine yakın insan kaybeden bir ülkede, herkes "mağlup" olmuştur zira..

Eğer, zafer istiyorsak, sağ salim ve sürekli bir "barış" tesis etmeliyiz.

Asıl o zaman, hepimiz için gerçek bir "zafer" kazanılmış olacaktır!..

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..