Bir Masal Kenti: Amasra

Hayal ürünü filmlerde ve masalsı hikayelerde hani pek kimsenin bilmediği, hatta belki de böylesinin daha iyi olacağına inanılan ve yeri sır gibi saklanan şehirler olur ya, işte öyle bir yerdir Amasra. Yalnızca bakmak ile görme'nin ayrımına varabilen aşina gözlerin fark edebildiği yeşil ve mavinin her tonu ile doğal zenginliklerinden çıkan yöresel yemekleri ve tüm bu güzelliklerin doğal sonucu her köşe başında karşılaşılan güler yüzlü Amasralılar ile göz alıcı bir yıldızdır, bakmaktan kendinizi alamadığınız…

Bir masal diyarıdır adeta…

Başlangıçta sıradan bir Karadeniz kenti gibi gelse de insana Karadeniz’deki hiçbir kentin sıradan olmadığı gibi, tam aksine hipnoz edici bir büyüye sahip kentlerinden biridir Karadeniz’in, Amasra. Tarifi yoktur; yaşanılması gereken bir cennet köşesidir sanki. Çünkü öyle gelir size; bir kere giden, dönmek istemez kalabalığa, beton yığınları, toz-duman ve gürültü kabalığının arasına. Sanırsınız ki orada kimse para kazanmak için sağlığından olmaz ve harcamak durumunda kalmaz, geri kazanmak için sağlığını. Seyir tepelerinden izlemek şifa verir ruhunuza. Neredeyse patlayana kadar temiz havayı solursunuz ciğerlerinize. Yeniden doğmuş gibi hissedersiniz. Doğal dokusu eşliğinde balıkçılığına şahit olmadan ve meşhur salata rüyasını tatmadan da gerçek tadına varamaz insan.

Üç bin yıllık tarihinde boşa dememiştir Sultan Fatih, lalasına seslenerek; “Çeşm-i Cihan bu m’ola”diye Amasra ile tanıştığında.

Gitme vakti gelince dönmek istemez insanoğlu, dönüş yolunda kendisini uğurlarken yeşil ve yeşile usulca yanaşan masmavi gözleriyle derya…