Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bir mırmır, bir çipura; daha ne olsun be usta?

Bir mırmır, bir çipura; daha ne olsun be usta?
 

Dedim ya gece uzun olacaktı...Kül rengi Yeni Foça akşamı, yerini, büyük bir nezaket ve asil bir görgüyle, yakamozlarla sırılsıklam yıkanmaya başlayan enfes bir denize ve mehtaba, harikulade bir ağustos gecesine bırakmaya başladı usul usul.


Çok değil daha bir saat önce insanların sinesinde kulaçlar attığı serin sular şimdi gün doğana dek sürecek olan rutin yalnızlığıyla baş başa kalmak üzereydi.


Dakikalar geçti. Deniz, sanki karanlıktan huzursuz olan bir çocuk gibi hafiften huylanmaya, kıpırtılanmaya başladı. Oysa üzerindeki ışıklı yakamozları ne de güzel görünüyordu, simsiyah ve upuzun saçlı bir genç kızın başındaki beyaz yaldızlı tokalar gibi.


Saat on bire geliyordu. Gece ve denizle hasbıhal iyiden iyiye demlenmişti koyu bir çay gibi. Zaman balık zamanı, vakit olta ve keyif vaktiydi. Topladım takımları, sırtlandım portatif şezlongumu ve soluğu, gün batmadan denize daldığım iskelenin üzerinde aldım.


Oltalarımı yemledim sülüneslerimle ve ya kısmet deyip savurdum serinliğine yakamozlu sularımın. Ve ayaklarımı uzatıp komşu kıyılarına doğru, burnumun ucundan seyr-ü sefer yapan kokuları selamlamaya başladım. Neler geçmedi ki?


Önce buram buram yosun koktu. İyot kokusu hiç de ondan az kalır değildi. Sabahtan beridir arabanın bagajında beklemekten hafif ağırlaşmış olan yemlerin kokusu bile rahatsız edemiyordu o an beni. Küçük bir kaya balığı vurdu atar atmaz oltama. Çıkarıp iğneden bıraktım yine denize. İşte ellerim balık kokmaya başlamıştı bile. “Rastgele abi” diye yaklaştı bir delikanlı yanıma. İçtiği ucuz şarabın kokusunu kattı kokularımın yancağızına. Hemen ilerdeki çadır kampında yakılan mangalda pişen etlerin baharatlı rayihaları, bir de iğde ağaçları kokuyordu. Aldım kabul ettim burun deliklerimden ta ciğerlerimin en içlerine.


Saat on iki oldu, gün döndü bir oldu, iki oldu...Kısmette bir şey yokmuş deyip iki oltamdan birincisini çektim ve toplamaya başladım. Tam ikincisini çekecektim ki başladı tık tık vurmaya balık. Seri hareketlerle çektim orta boy çipurayı.


Gel de saat geç oldu diye bırak git şimdi orayı. Tekrar attım her ikisini de denize. Üçe kadar beklerim dedim içimden. Ne üçü, beş dakika geçmedi bu sefer diğer oltam kıpırdanmaya başladı. Hah işte bıraktı, kaçtı derken tam kendi kendime öyle bir kuvvetli asıldı ki denizdeki, apar topar çekmek farz oldu misinayı.


İkinci balık, irisinden bir mırmırdı. İskelenin üzerinde öyle bir parlayışı vardı ki dolunay ışığında. Çipuranın yanındaki yerini aldı üç-beş dakika içinde.


Oltaları yeniden yemleyip, salladım denize. Derdim, tasam, sıkıntım, stresim neyim var neyim yok problemden yana akıp gitti gecenin karanlığına. Bana kalan yakamozlar, iyot kokusu, mehtap ve denizdi. Balık da bahane, olta da.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..