Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Bir mucizedir yaşamak...

Bir mucizedir yaşamak...
 

Bir kelebeğin ipek kanadında ya da ulu bir çınarın gövdesinde yeniden doğarız ...


Farklı coğrafyalarda doğmuş bir kadın ve bir erkek, günün birinde karşılaşmamış olsalardı hiç, karşılaşmayıp da birleşmemiş olsalardı mesela ve milyarlarca spermin içinden , ikincisi olmayan yarışta sadece bir tanesi her nasılsa kazanmamış olsaydı yarışı ve delmemiş olsaydı yumurtayı...

Var olmayacaktım(k) bu gün.

Var olmadığım içinde var olmadığımı da bilmeyecektim doğal olarak.

Var olmasaydım bensiz olacaktı bu dünya. Sonsuzluğun içinde bir kum tanesi kadar bile esamesi olmayan ben ve yaşamım olmasaydı ne değişirdi ki…

Burada olmazdım mesela. Ne siz beni bilirdiniz ne ben sizi.

Çocuklarım da olmamış olurdu ve onlardan doğacak olanlarda…

Şu an bunları yazıyor da olmazdım, sizler de okuyor olmazdınız.

Kayarken birbirine bir an…küçücük… minicik bir an… için teğet geçen yıldızlar gibi olmazdık yani.

Acaba ben mi seçmiştim beni, tepeden, çok uzaktan bakarken kendime? Bu yüzü, bedeni…aynadaki beni ?Yaşadığım coğrafyayı, annemi, babamı hatta kardeşimi . Ben olmasaydım , kardeşim de olmazdı ki…

İsmim mesela. Kainatın verdiği bir isim mi bana? Neşe olduğu için mi, gülümseyerek bakıyorum yaşama? Hicran olsaydı…her daim gurbet yollarıma daha uygun olmazmıydı? Nalan ya da…O zaman, kimse neden üzgünsün, sana hiç yakışmıyor üzgün olmak demezdi mesela…

Belki de kainatın bana yüklemiş olduğu misyondu, gülümseyerek bakmak yaşama. Buydu benim görevim, dünyaya geliş amacım.

İsmim yapay değil miydi yoksa benim ?

Bir kere kazanmışsam ikincisi olmayan bu yarışı, artık hiçbir zaman yok sayılamam ki.

Var oluşum, etkilediğim, varettiğim yaşamlar, ürettiklerim, kavgalarım, hüznüm, sevincim, umutlarım, sözünü ettiklerim, sözümü edenler, anılarımla varım artık ben. Tıpkı aniden çekmecelerin birinde karşıma çıkıveren anneannemin kendi eli ile işlediği mor kanaviçeli örtüler gibi. Tıpkı sağ yanağımda ondan gelip bende yaşamaya devam eden ve çocuklarımda süren tek gamze gibi. Tıpkı babamın (Süslü Doğan’ ın) keyfi, annemin aklı gibi. Tıpkı dedemin gururu, ninemin naifliği gibi. Genetik fiziksel ve ruhsal özelliklerimiz kadar, alt beyinlerimizde biriken kültür miraslarımız gibi…

Kim diyebilir ki onlar hiç yaşamamış…Bizler hiç yaşamamışız bir gün? Kim ?

Bozkırda doğan güneşi, gökleri, sardunyayı, alı-yeşili, moru ve denizleri , ayışığında yüzmeyi , insanı ve memleketi , en çok da hatalarımızla birlikte kendimizi severek nefes alma mucizesine devam etmeli. En ümitsiz olduğumuz anlarda bile , bir yerlerde mutlaka B planları olmalı…

Konu yaşamaksa ve yaşamak bir mucize ise eğer…

Bizimki laf-ı güzaf !

Yaşamaya dair son sözü yine Nazım söylemeli :

Yaşamaya Dair-1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesala,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derece, öylesine ki,
mesala, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut, kocaman gözlüklerin,
bembeyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesala, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından!

Yaşamaya Dair-2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yene de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla beraber yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın arkasındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yasanacak...

Yaşamaya Dair-3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani, bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
-Yaşadım- diyebilmen için...


Nazım Hikmet

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..