Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '09

 
Kategori
Şiir
 

Bir ölünün geç kalmış itirafları

Bir ölünün geç kalmış itirafları
 

Sana, bir mezar sessizliğiyle haykırıyorum

Öyle mâtem kokuyor ki sözlerim,

Ecelin yıkılmaz heykelini dilimle kırıyorum

Kaç defa uzatmak istedim ellerimi yüreğine;

Nasıl vazgeçtim, bilsen

Korkak bir cesurlukla, karşında durup bazen

Bakışlarındaki ejdere meydan okumak istedim delice.

Gözünü aşk bürümüş bir yeniçeri gibi ayaklanıp,

Bütün zindanlarda cezalandırmak istedim seni; sebepsiz.

Bilmedin; söylemedim hiçbirini.

Her suskunluğum,

Keşke celladına teslim etti nihayetinde beni.

Geceleri, gerçeklikler sayısız inerken boğazıma,

Gündüzler, cenaze şenliğinde sürdürdü ayinin.

Kanadım kırık sürüklendim ölüm vadilerinde

Sana aç kaldı sürüngen ruhum.

Hasret kargaları dolaşırken üzerimde haince,

Gönlümde kokmaya başlayan aşkın cesedini,

Gömmeye yer aradım unutulmuşlar ülkesinde.

Yer bulamayışımdandır, seni unutamayışım.

Ah kahrolası kıyamadığım sevdiğim,

Yollarıma aşk mayınları döşeyen gül yüzlü düşmanım, ah!

Biter mi bende sen oldukça pişmanlık nöbetleri?

Söner mi gölgemi tutuşturan yalnızlık?

Gizli çığlıklar bile yetmedi içimden kovmaya seni

Bari bırak,

Bedenimden kopan kanlı mısralar essin muamma ikliminde biraz

Yollar, yıllar anlatsın vefasızlığını

Ben, saklısız gülüşlere saklarken göz yaşlarımı,

Kuytulara sevdamı çaresizce bırakırken,

Görmedin içimde şahlanan garipliği bir kör edasıyla.

Hüznün balçığı oldun da,

An be an çektin dibe doğru beni

Hep bu yüzden takılı kaldım;

Uçurumlarda cılız bir ümide.

Ben sarsıldıkça sen döküldün içimden;

Sen döküldükçe ben ağladım

Bulutlar , gıpta etti damlalarıma;

Sağanak sağanak ağladı bana benzemek için.

Şehirler yıkandı yağmurla,

Ben küllendim

Bilmez misin ki sevdiğim

Hep bana gülümser aşkla birlikte ölüm

Kınından çıkıp savrulmuş nice keskin bakışın açtığı yaralar,

Kanar benliğimde hep;

Yanar, kalbimde şaklayan kırbacının izleri

Ben şimdi;

Dilsizin dilinde dökülmeyi bekleyen kelime gibi,

Akıntıya kapılmış kum tanesi gibi,

Her an sessiz feryatların mahkumuyum,

Artık mahkemeler de kurtaramaz beni …

Yakalayabilseydim ensesinden serkeş duyguları

Ruhumun avuçlarında kaynayan acemi ümitleri

Serperdim semanın uçsuz bucaksız çehresine

Değişirdi, gülüşü evrenin,

Kucağında soluklananların.

Nadasa bırakılmış yürekleri filizlenirdi belki sevmekten yorulanların

Benim de, hasta ve yorgun sevmelerim vardı sana dair;

Deva reçetesinde, baldıran zehri yazılı sevmeler ...

Sebebini bilmediği suçları taşımaya mecbur sevmeler ...

Sonunda beni onlar da attı heyûla kuyusuna;

Gece gündüz çırpındım kurtulmak için.

Yıllanmış haykırışlarım bile,

İmdât istedi adını bilmediği kahramanlardan.

Sen çıktın karşıma yine;

Çürük bir sevgiydi bana gülerek uzattığın.

“Belki” lerle tırmanırken sevgine,

Boşluğa dalıverdim yeniden

Sol yanım yaralandı en derinden

Zaten hep yaralayan sendin;

Yaralanansa ben.

Şimdi kemiklerim bile yara döküyor inan

Artık tabipler de kurtaramaz beni.

Âh sen , “Ahsen” !

Ömrüme kalemi kırıp gittin sen

Ne uçurumlar öldürdü beni;

Ne karanlık kuyulardan kurtuldum.

Âh ile silindikçe varlığım, unutuldum.

Her zerremi kemirirken pişmanlıklarım

Toprağın iki yanında yalnızlıklarla avutuldum.

Kaç gün , kaç hafta oldu senden ayrılalı ,

Bilmem ama

Geç kalmış itiraflarımı yolluyorum sana

Gör ki, çaresizlikler hala bırakmaz peşimi

Nafile, bütün çabalar; nafile şimdi.

Artık kurtarmalar da kurtaramaz beni.


Kevser YENEL

 
Toplam blog
: 32
: 347
Kayıt tarihi
: 11.09.08
 
 

1984 Kayseri doğumluyum. Adana merkez okullarından birinde görev yapmaktayım. Branş öğretmeniyim...