Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '10

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Bir ötenazi öyküsü- Tuğrul Cankurt

Bir ötenazi öyküsü- Tuğrul Cankurt
 

Mutlaka duymuşsunuzdur Mesleği resim öğretmeni… Kaza geçiriyor, omurilik felçlisi hem de en yüksek seviyeden… Onunla yapılan röportajları izledim birkaç kez, işte İzlenimlerim; 

Gerçekten asıl istediği, ötenazi miydi?
Gerçekten asıl istediği, insanca yaşamak mıydı?
Gerçekten asıl istediği, isteyerek giderken son bir altın vuruş muydu? Giderken ses çıkararak gideyim ve şu Topluma, Devlete son mesajlarımı vereyim de gideyim miydi yapmak istediği?
Engelli olanlara, özellikle Omurilik felçli olanların sorunlarına ışık tutmak mı asıl amacı?

Hangisi derseniz deyin... Kararlıydı ve soyluydu davranışı... Ne yapıyorsa bilerek ve isteyerek yapıyordu... Artık ölümü kanıksamış ve çevresi tarafından bile anlaşılmanın rahatlığı vardı yüzünde ve sesinde… Cüneyt Özdemir’de aynı diğer medya mensupları gibi başladı röportaja (işine)... Azıcık gerçekler, üstüne az biraz duygu serpti önce, güya kimsenin başaramadığını ‘’başaracaktı’’... Denedi hem de sonuna kadar... Hocamızın en çok neyi özlediğini buldu önce, yüzmek olduğunu zaten bildiği için önceden ayarlanmış bir engelli dalgıç hocasıyla birlikte dalış sözü verildi... Eski bir öğrencisinin duygusal manevrası denendi... Resim yapmak gibi bir mesleğin, aynı zamanda insanı yaşama bağlayabileceği filan anlatılmaya çalışıldı... Ki ona moral vermesi gereken, benimde tanıdığım ve çok sevdiğim Gökhan, güzel bir şeyler anlatmaya çalışırken, Cüneyt bir anda anladı neyle karşı karşıya olduğunu...

Cüneyt Bey o an çark etti ve yapmayı düşündüğü şeyi itiraf etti... Güya ona umudun olduğunu, azda olsa yaşama sevinci vermeyi planladığını anlattı... Daha fazla aynı şekilde devam etmekte ısrar etseydi kendini bitireceğini de anladı...

Ondan sonrada Hocamız derdini anlatabildi... Hiç yanılmamışım... Bu şimdiye kadar engelli camia içinde yapılan en çarpıcı eylemdir... Bir duruştur... Bir tavırdır... Hatta Cüneyt Bey kendi ağzından şöyle özetledi; ‘’Ölüm bazen bir silah olabiliyormuş!’’... Açıkça da söz verdi; ‘’Bundan sonra ne zaman istersen buradan istediklerini söyleyebilirsin’’ diye... O Hocamızın konuşmalarından herkese bir ödev çıktığını çok iyi anladı... Devlete, Yerel yönetimlere, ve topluma verilen ödevler olduğunu anladı..

Gene içimden geçen bir sezi; Hocam ilk defa mutluydu o akşam... Bir röportaj ustasını eğmiş, bükmüş ve isteğini almıştı… İnancım o ki Devlet ve toplum hiç olmadığı kadar köşeye sıkıştı... Hem Dünya gözünde, hem de kendi ile yüzleşme konusunda...
-Tuğrul Hoca burada ezber bozuyor... Topluma ayna tutuyor... Devlete ayna tutuyor... Kendinize bakın diyor... Avrupa ve dünya üzerinde kültürü ve prestiji sarsılan ülkemiz yöneticileri olayı BİR SAKATIN ÖTENAZİ İSTEMESİ olarak göstermeye çabalıyorlar... Ancak bir yandan da ‘’Aman hocam istediğin yasalar çıkacak.. Şu işten vazgeçtiğini açıkla’’ diye de telkinde bulunuyorlar... Kişisel olarak ona eminim ki çok şey teklif edilmiştir... Ancak o bunları bireyselleştirirse kendisine saygısı kalmayacaktır... Hocamın yaptığı aslında : Onurlu yaşam yada onurlu ölüm… 

Burada bizlerin üzerinde karar vermemiz gereken asıl nokta; Düzenin, düzenin işleyişinin hatalarla dolu olması nedeniyle insan yaşamlarını zorlaştırması, onursuzlaştırması… Kurulan bu sistemde (şehirleşme, mesken, ulaşım, sağlık, sosyal ve kültürel yaşam vs) sadece sakatlar değil her birey yaşlandığında ve hastalandığında bu acıyı tatmak zorundadır… Önce ülkemizde bu noktayı aşmak gerekir… Sonra ötenaziyi tartışabilelim; 

Ötenazi ya da intihar kişinin kendi isteğine bağlıdır... Tekil şahsın, tekil eylemidir… Kendi kullanımı ya da kendi kullanımına yardım edilmesidir... Ayrıca üstüne basa basa vurgulamakta yarar var; -Ölümü istemeyi meşrulaştıracak bir makam yok bu Dünya’da... Nasıl ki yaşamı meşrulaştıracak bir şey aramıyorsak... Ya tadını çıkaracaksın, ya da işaret bekleyeceksin, işaret arayacaksın... Hani yat borusu çalmadan yatmayanlar, kalk borusu çalmadan kalkmayanlar gibi... İşaret gelecek, ya yaşanılacak, ya da ölünecek... Bana göre değil… Ben’im olmam lazım o borunun başında... Bireyin bedeni üstündeki en temel hakkıdır ve özgürlüğün ilk maddesidir yaşam yada yaşamama hakkı… Yeter ki toplumsal olarak yönlendirilmesin… Bu yönlendirme önlenebilmelidir… Tek tehlike budur… Ölmen lazım denilmemeli ama kimseye… Tek şart bu... 

Not; Bir önceki bir yazım... İyi gider buraya dedim... 

 
Toplam blog
: 615
: 948
Kayıt tarihi
: 25.06.10
 
 

1959 Denizli doğumluyum.. İ.Ü. İktisat Mezunuyum.. Emekliyim ve hala çalışıyorum.. Yaşam bizden önce..