Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Bir pazar sabahı aktı yüreğime

Bir pazar sabahı aktı yüreğime
 

Aşk alır seni en aciz olduğun zamanlarda. Yapacak bir şey yok teslim olmalı kapına kadar geldiyse. Dayanabilmeli bütün işkencelere, duyguların esir aldığı yüreği düşünmeli. Kaç sevdayla savaşıp esir düştüğünü, onu yıkan binlerce kelimeyi, içini sızlatan bakışları düşünmeli. Hiç olmamış saymalı. En hüzünlü zamanların içerisinde, geçmişte kalmış aşkları, hiç düşünmemeli. Yeni aşklara perdelerini açmalı, uzun süre güneş bekleyen bir mahkûm gibi gözlerini yeniden açmalı, sımsıkı tutmalı sevgiyi.

Aşk kapıda, avuçlarımın içine aldım okşuyorum. Yüreğimi sızlatıyor, gözleri benliğimde. Yaşamın en başındayım yeni doğdum sanırım. Emeklemeye çalışıyorum sevgiliye doğru, şimdi beni sarıp sarmalasa. Saçlarımı okşasa, bana şiirler okusa, muhtacım şimdi sevgisine, sevse beni. Aşk tutsak eder, inandığında esiri olursun. Yanında olsun istersin yüreğini tutmak istersin sarılırsın. Başını göğsüne koyduğunda, alıp sürükler hiç olmadığın yerlere olmadığın zamanlara, kalp atışları sana bütün duyguları biranda açı verir.

Yüreğime duyguların aktığı bir Pazar sabahıydı. Dışarı çıktığımda kulağıma fısıldamıştı rüzgâr. Aşktan yana ne varsa bugün benimleydi. Düşlerime gidiyordum, ayaklarım bile her zamankinden daha bir hızlı adımlarla ilerliyordu. İnsanlar beni gözlüyordu onlarda farkındaydı coşan yüreğimin koşmalıydım biran önce ona gitmeliydim. Beni yeni yaşamıma hızla alıp götürecek o kocam otobüse bindim.

Ne kadar güzel görünüyordu Dünya. İnsanlar aşklarını yaşayabilmek için bu pazarı seçmişlerdi. Benleydi biliyordum içimde hissediyordum onu, yakınımdaydı, yüreğim hızla çarpıyor. Yanağımı cama yasladım, etrafı izlemeye koyuldum. Herkes el ele dışarıda yalancı bir bahar yağmur çiseliyor. Yer, karıncalarla dolmuş gibi, karmaşık. Birazdan bastıracak dolu, büyüyor yağmur damlacıkları. Koşturuyor insanlar korunabilecekleri kapalı yerlere. Benimde yüreğim sığına bilecek miydi? Aradığı aşka.

Yaşanabilir miydi aşksız, kadınsız. Dünya bile iki varlık üzerine kurulmuş ta en baştan. “Bir kadın ve bir erkek” üzerine. Nasıl yaşanır kadınsız, hayatın dur noktasında seni kanatları altına alıp saran, kulağına aşkı anlatacak bir kadın olmadan nasıl yaşanır?

Otobüs beni düşlerimin durağına getirmişti. Yağmur inmeden yüzümü okşamaya başladı. Dudaklarımda bir ıslaklık bırakarak yüreğime aktı. Herkes bir tarafa kaçışıyordu oysa korkmamaları gerekirdi. Aşkı besleyen büyüten duyguları ateşleyen bu yağmur damlacıklarının ne zararı olabilirdi. Ben ıslanıyordum daha çok vakit geçirmek istiyordum ama biti veriyordu. Hep Yağmurun ardından tuhaf duygulara kapılırdım ve üşürdüm. Severdim de üşümeyi. Hangi aptal severdi yağmurdan sonra üşümeyi ama ben severdim çünkü bir aşk yaşanmış duygular vardı.

Üşürken bana sımsıkı sarılan ısıtan bir kadın vardı. Ben aslında üşürken her yağmurun ardından, o kadını severim…

Yağmurdan arta kalan su gölcüklerinde yürürken bir beni görüyorum aydınlık ve parlak beni, yüreğim temizlenmişti. Yokuş yukarı çıkan dar bir sokağın solundan ilerleyip ona gittim. Üç katlı eski bir apartmanın kapısında durdum. Biraz etrafı izledim o burada oturuyordu. Kim bilir kaç sabah, kaç gece bu demir kapıdan çıkıp gitmişti. O kahverengimsi kapıdan girip merdivenleri tırmanmaya başladım. İlk defa bu kadar uzun gelmişti üç basamak çıkmak. Ben inatla bitirmeye çalıştıkça basamaklar önümde bir dağ oluyordu. Biteceğine inanmaya çalıştığım basamaklar noktalanmıştı. Soluk soluğa kalmıştım tam bu sırada, aydınlık bir kapıdan “merhaba” diyerek çıkıverdi karşıma.

Yüzü hayatın yarısıydı. Gözleri yaşamdı. Saçları başağın en bereketli hali. Bakmaktan kendimi alamıyordum. Gözleri gecenin çaresizliğinde sığındığım Dünyayı aydınlatan o parlak ışık. Böyle sürsün isterdim ama “içeri geçelim” sözleri ile bitiverdi.

Tabiat bütün güzellikleri bir noktada toplar ve sen o güzelliklere bakmaya doyamazsın. Tabiat anaya sevginin sonsuzluğunu gönderirsin. Bende saatlerce bakmaya doyamayacağım bir kaynak bulmuştum yitip gitmesi beni sürgün ederdi olmadık düşlere. Yıllardır Özlemini çektiğim Düşlerde büyüttüğüm adını koyamadığım bu güzel, kararmış bir gökyüzünün içerisinden beyaz bir bulut olup çıkıvermişti. Artık o vardı bugünümde, yarınım yoktu silini vermişti biranda. Gözlerinde kaybetmiştim geçmiş duyguları. Artık o vardı aklımda, geçmişin yerini doldurmuştu taşmaya başlıyordu “aşkı” bende. Bir Pazar sabahı yüreğime aktı.

Ben onu düşünmeye devam ediyordum, düşünceleri bir anda o muhteşem sesiyle bozu vermişti.

Mutfaktan iki kahve doldurup getirdi. O konuşuyor bense onlu düşlere dalıyordum. Bazen karşımda dünyanın en duygusal en mahsum insanı. Bazen de tanımaktan kaçındığım monoton bir yaşamdı. Bense onun hep o masum bakışlarını ve sevgi dolu duygularını görmek istiyordum. Kahvelerimizi yudumlarken “müzik koymamı ister misin?” Diye sordu gözlerimin içerisine baktı. Biliyordum artık ruhumun, benliğimin içerisindeydi. Fonda Latin müziği çalmaya başlıyor. “Hadi gelsene” diyor. Biran önce kollarına atılmak için yerimden hızla kalkıyorum. Ellerimi tutuyor. Yumuşak elleri. Pamuktan daha yumuşak sıcak düşlerimi yaşamaya başlıyorum. Ben aptalca dans ediyorum, o her defasında düzeltmeye çalışıyor. “Bak bir ileri bir geri temel adımları öğrendin mi tamam” diyor bende sözlerine hafif gülümseyerek karşılık veriyorum. Gözlerine bakamıyorum gözleri o Dünyayı aydınlatan parlak ışık, parlıyor bense geri çekiliyorum korkuyorum. Aşk ellerimi tutan bu güzel gibi, kavramaya başlıyordu beni.

Dans etmeye devam ediyorduk “ şimdi sıra döndürme hareketinde bak böyle döndüreceksin beni” dedi. O döndükçe saçlarının savruluşu benim başımı döndürüyordu. O an kollarıma alsam saçlarını okşasam kulağına anlatsam yüreğimden geçenleri. Bak aşk beni de yakaladı. Şarkı bitiveriyor bitmesini istemediğin o muhteşem dakikalar gibi. Ben ayakta ona bakıyorum. “Bir kahve daha içer misin” diye soruyor. Nasıl hayır diyebilirim. Elinden ölümü bile o an içiverirdim. Kahveleri getirip kanepeye oturdu. Bende karşısına geçtim konuşmaya başlıyordu. “Ömrüm” aşkı anlatıyordu bana ilk sevgiliye yazdığı mektupları gösteriyordu. Aşkın anlamını yazmıştı o sevgi dolu mektuplara bir liseli kız edası ile en saf duyguları o mektuplarda gizliydi. Aşkı Kitapların sayfalarında, altını çizdiği cümlelerde arıyordu. Ve onlarda bulmaya çalışıyordu yitik sevgileri. Kelimelere sığınıyordu en yalnız gecelerde. Onlarla yaşamalı diyordu “gözleri” konuşurken elleri titrek bir mum ışığı gibi yerinde durmuyordu, bahsederken aşkından. Mutluluğu aradığı sevgilisinden, ilgi yoksunluğu çektiğini, aşka susadığını anlatırken gözleri umutla parlıyordu. Sıkılmış yüreğinin, ruhunun avutulmaya ihtiyacı vardı. Yüzü yeni doğan bir kuzunu en masum haliydi şimdi daha çok hüzün kaplıyordu yüreğini. Duymak istediği sevgi sözcükleri, olandan daha fazla şefkatti almak istediği. Bir bebek gibi okşamalı alıp dizlerine. Her dakika, her saniye anlatmalı aşkı, hayatın aşksız yaşanamayacağını. Gözlerinden yüreğine akmalı. Yüreğine serpmeli en güzel sözcükleri. Biriken sevgiyle, aşkla karışık duyguları yağdırmalı sağanak bir yağmur gibi ruhuna.

Yüzü hayatın yarısı, gözleri yaşam, saçları başağın en bereketli rengi. Beni alıp götüren bir çıkmaza, sürükleyen…

Bir Pazar sabahı aktı yüreğime. Dışarıda yalancı bir bahar yapraklar yerlerde can çekişiyor, çiçekler yalancı baharın tılsımına kapılmış açmadan solmuş. Yağmur var dışarıda soğuk keskin, insanlar yok olmuş. Yüreğim aşkla coşmuş bir deniz gibi, şimdi taşacak yağan yağmurla. Yollar bana yabancı geldiğim yolar yok dönerken kaybolmuş. Düşler şimdi alabildiğince uzun. Bir Pazar sabahı yüreğime sızdı aşk, yaşamalıyım en coşkulu haliyle. Islanıyor bedenim yağmur ayağımı yutuyor aklımda yağmura dair bir şiir bitiveriyor;

Güne karıştı yağmur sesiyle beraber ışıklar saçarak/mavimsi karanlığı yara yara ilerliyor /damlıyor yüzüme, taneleri/gizlice sevişiyoruz /dudaklarımı ıslatıyor./bazen caddenin ortasında ayaklarımı yutuyor/bazen de gözlerimden süzülüp yüreğime akıyor./Bu günde benimle, bedenimi ıslatıyor.

Yağmurun ardından sessiz caddede kayboldu firari duygular. Şimdi ben kimde ararım kendimi…

 
Toplam blog
: 43
: 603
Kayıt tarihi
: 12.06.10
 
 

1983 Adıyaman doğumluyum. Çukurova Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyorum. Adana y..