Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '15

 
Kategori
Öykü
 

Bir playboyun günlüğünden 37. bölüm

Bir playboyun günlüğünden 37. bölüm
 

Alıntı


"Zamana güven, her şey unutulur! Şu anda aklı başında davranmak, sonradan aklı başına gelmekten iyidir." Dostoyevski
 
Acaba diyorum; Dostoyevski şimdi yaşamış olsaydı, aynı kelimeyi üstüne basa basa söyler miydi ki? Yoksa zaman içerisinde ben mi akıllı uslu davranamayıp dostumu düşmanımı seçememiştim?
 
Banyoya girmiş aynada yüzüme dikkatlice bakmıştım. Olgunlaşan yüz hatlarım, kaslı kollarım, siyah saçlarım, bir çok erkeğin yerimde olmasını, bazen yolda, kafelerde, bana hayranlıkla baktıklarını biliyordum, ya kızların? Değme gitsin! iç geçdikleri hayali sevgili gibiydim, ama yüzeysel.
 
Kişiliğimi bir türlü oturtamamanın ezikliğini duyuyor, beynimdeki labirentlerin arka sokaklarında dönüp duruyordum. Duşun altına girdiğimde, zamanının kirliliğini yıkar gibiydim! Düşman kimdi, neydi, hangi karakteriydi hayatın? Depresiv tutumumu annem ve ablam beraber yaşayacağımızdan dolayı bu hallerimi mutlaka görecek ve üzerime düşeceklerdi ama dediğim gibi, onlara ılımlı yaklaşımın her zaman olacaktı fakat diğer tanıyacağım insanlara karşı sinip pusmak yoktu. Akan ılık suyun altında iki yüzlü hayatımı yoksa kendimi mi yıkıyordum, işin içinden çıkmak ne mümkündü.
 
Dün akşam, Güzin geleceğini buluşup pasaport işlemlerimiz için gideceğimizi söylemişti. Duştan çıkmış üzerimi giyinmek için odama yönelmiştim ki, kapı çalınmıştı. Annem kapıyı açtığında - Hoş geldin kızım demiş, ve onun geldiğini anlamıştım. Üzerimi giyinip odaya girdiğimde, ablam, annem Güzini kahvaltı masasına otutturmuş bir güzel muhabbet ediyorlardı, vakit öğle üzerini geçmişken bir hala kahvaltı masasındaydık. Dilek ablam üzerimde bir kırıklık var diye o gün bankaya gitmemişti, hepsini ayrı ayrı öptükten sonra, bende masaya oturmuştum, ablam Dilek'e; Nasıl oldun demiştim, antibiyotik aldım, biraz dinlenip terlersem merak etme bir şeyciğim kalmaz dediğinde devreye anacığım girip, - Ben kızıma birazdan sevdiği yoğurtlu pirinç çorbasından yaparım şifa niyetine içtiğinde iyi olur siz işinizi yapmak için gidin oğlum demiş beni rahatlatmıştı.
 
Annem Güzin'e dönüp; - Ee kızım, annen baban nasıllar, neden başka kardeşin yok, keşke sana can yoldaşı ikinci kardeş olsaydı, dediğinde Güzin - Çok isterdim ama, annem kariyer sevdasından tek çocuk doğurmuş, istediği oldu ama ben mutsuzum, moda sektörünün önünde giden tuttuğunu koparan bir kadın. Babam dersen bir başka alem, çalışma delisi, çevresi ise oldukça hatırı sayılır kişilerden müteşekkil, anlayacağınız halimiz vaktimiz yerinde, benimle pek ilgilendikleri söylenemez, eh hal böyle olunca da pek mutlu olduğum söylenemez teyzecim.
 
Annem Güzine nasıl tanıştığımızı sorduğunda, kız kem küm etmeden - Spor salonunda tanışıp arkadaşlığımızı ilerletmiştik, okulu yarım bıraktığını da duyduktan sonra Ergün'e yardım etmeye karar vermiştim. böylece oğlunuz işletme ve ekonomiyi dışarıdan da olsa bitirdi. Annem bana dönerek - Oğlum, madem fakülteyi bitirdin, ablanın çalıştığı bankaya müracaat formu doldurup girebilirsin veya istediğin kafana yatan bir sektör mesela, ne dersin dediğinde Ben - Anneciğim, tabi ki bir iş bulacağım ama sık sık iş yeri değiştirmektense biraz düşünüp, sağı solu araştırmam lazım demiştim ki, bunu fırsat bilen Güzin - Gel işte, benimle beraber çalış, sana ne zaman gelip gittin mi diyeceğim dediğindeyse - Olur mu hiç, madem çalışacağım bu işin ne zaman başlaması ne demek, kariyer sahibi olmak, emek ister. Benim durumumu da en iyi bilen sensin, öyle değil mi Güzincim? dediğimde, kinayeli söyleyiş tarzımdan dolayı; kızın biraz utanıp sıkıldığını anlamıştım.
 
Güzin birdenbire - Bak ne diyeceğim Ergün, bizim şirketin ingilizce bilen elemanları şirket tarafından dış ülkelere gönderiliyor, 6 aylık kurs eğitimi bu İngiltere veya Almanya da, ne dersin öncelikle pasaport çıkarılması gerek, İngiltere de anlaşmalı şirketlerle muhasebe ve finans trafiğimiz aslında daha fazla. Almanya doğu batı olduğundan mıdır, yoksa şirkette Almancaya rağbet olmadığında mı? Gerçi orada da ithalat ve ihracatımız devam etmekte, Ben - İngilizce mi, Almanca mı dediğimde Güzin - Dedim ya, İngilizce, şirketimizde çalışan memurların Almancaya pek eğilimleri yok, eğer istersen Almanya'ya seni bir yıl kursa gönderelim, her ne ihtiyacın varsa da, bir yıl boyunca hem aylığını alırsın hemde, şirkette sigortan devam eder. Annemin yüzüne baktığımda onun tedirginliğini görmüştüm, bulmuşken kaybetmenin ne olduğunu ise yıllar, yıllar sonra annemi kaybettiğimde anlayacaktım. bana - Oğlum, aynı şehirde bunca yıl ayrı kalmışken, İstanbul'un suyu mu çıktı, bir de garip gurbetlerde mi çalışacaksın, ona - Anacığım sen bir sakin ol, ne fol var ne de yumurta, olursa da fena mı olur, İngilizcemin olduğu kadar bırak Alman-cam da olsun. Sen rahat ol, şimdiden o güzel yüreğini üzme annemmm diyerek uzatmış, yüzüne okkalı bir öpücük kondurmuştum ki, Dilek ablam durur mu? - İyi ki geldin! Deyip sitemini de etmişti vallahi annem senin yüzünden bir kızı olduğunu da unuttu ya. Annem - Canım yavrularım, kocaman olduğunuz halde gözümde o kadar küçük ve sevecen-siniz ki, gün gelecek, evlenip beni bırakıp gideceksiniz, gerçi o günlerinizi de görmek isterim, torunlarımla, gelin damadımla aileyi güzel bir sevgi ortamında genişletmeyi hangi anne baba istemez ki dediğinde de daralıp sıkılmış, konuyu değiştirmek gerek demişti iç sesim, her ne kadar konular iç içe bağlanıyorsa!
 
Ben - Eee, peder beyden haber var mı abla demiştim. Ablam - Dur Allah aşkına, açtırma ağzımı. İki yetişkin çocuğunu, hani çok sayıp sevdiği eşini! Yani annemizi, nasıl terkedip gittiğini hatırladığımda tepemden tüm saçlarım adeta babam tarafından yolunuyor. Geçen yıl sevgili babamız! Bankaya beni görmeye gelmiş, bana söylediklerinde ise - Ona söyleyin bir daha gelmesin,muhatap olup konuşmayacağımı personelde ki arkadaşlarıma söylemiştim, hatta çaycımız - Bana, abla babanız çok kere geldiydi de, kızlar onu müdire hanımın odasına yönlendirdiydi demişti. Biliyorsun Ergün, müdiremiz beni çok sever, müdire hanıma sorduğumda - Evet Dilekciğim, sayısını unuttuğum kadar çok geldi ama, her seferinde de personelde ki kızlara, çaycı ve müstahdeme sıkı sıkıya tembih ediyordum, aman Dilek duymasın üzülmesin diye, demişti.
 
Ben - Gelip gitmelerinin sebebi neymiş? Senin evlat kokunu mu özlemiş, anneme haksızlık ettiği mi aklına gelmiş, beni sokağa attığından dolayı sana günah çıkarmaya mı yoksa, ya da beraber yaşadığı kadını mı terketmiş de; Eve mi dönecekmiş, deyip celallenmiş ve sesimi yükseltmiştim! Ablam ise - Dur be ablam, o kadınla beraber yaşıyorlarmış, kadın hamile kalınca evlenmişler. Sen gelip gitmeyince nereden bileceksin,  demek burada olsaydın? Neyse! Ben de bunları müdire hanımdan duymuştum. Annem ondan taa, o zamanlar ayrıldı, araya kadın girdiğinde en temizi bu değil miydi Ergüncüm? Babamla annemin evlilikleri ne zaman bitti sanıyorsun? Ergünden önce, Ergünden sonra! Kaşlarımı çatıp gözlerimi kısarak Dilek'e baktığımda Dilek - Hadi ama, beni anlattığıma bin pişman etme, annem senden sonra kestirip atmıştı  evliliklerini! Ne yani! Bende evimizde ahlak abidesi babamıza, İki kadın arasında kalmasından dolayı alkış mı tutacaktım? Hele ki bu kadınların birisi de vefakar annemiz ise canım. 
 
Toplam blog
: 425
: 412
Kayıt tarihi
: 24.02.13
 
 

37 Yıldır  yurtdışında yaşıyorum , 1000 den fazla şiirim var,  çeşitli edebiyat sitelerinde, derg..