Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '15

 
Kategori
Öykü
 

Bir Playboyun günlüğünden 40. bölüm

Bir Playboyun günlüğünden 40. bölüm
 

Alıntı


Allah'ım aklıma sahip ol diyordum, bu kız benimle oynuyor desem! - Hayır, diyen iç sesime kulak kabartarak - Güzin'in karakter yapısında ne zaman bir cıvıklık sezinledin ki? O kendi halinde ama ayakları yere tam manasıyla berk basan, ayakları üzerinde duran iş kadını değil mi? Öyle ya yoksa babasının kendine açmış olduğu şirketi nasıl idare edecekti ki. Hayatın akışına bırakacaktım bazı şeyleri, Güzin de dahil olmak üzere. Eğer onu tanımamış olsaydım, şimdilerde ki konumum arsızlıkla hırsızlık arası olurdu. Üniversiteyi onun sayesinde bitirmiştim, birde kendimi aşıp güven sahibi olabilseydim ne vardı sanki.
 
Benim edebiyata yatkınlığımı anlamış ve beni yönlendirmişti, günlük tut, benim yaptığım gibi demişti. Ona - Sen günlük mü tutuyorsun deyip gülümsemiştim - Evet diyerek, tebessümüyle bana karşılık vermişti. - Tamam söz demiştim ama günlüğünden bazen bana okursan seni ve aileni daha yakından tanıma fırsatım olur dediğimde bana doğru gülerek - Off Ergün, şimdilerde hiç sırası değil, ailem dediğim kim ayol? Annem ve babam, hatta annem seninle tanışmıştı, inan ona seni sorsam zor hatırlar. O ve babam, nerede lüks restoranlar ambiyansı hoş, cemiyet haberlerinin yoğun olduğu yerler var, işte onların tercih sebebi bunlardır canım. Günlüğümü okursun merak etme, mesela sizleri, hatta gıyaben Emre'yi tanıdım, okuldan, iş yerimden, bunları dahi yazmalıyım ki, ileride yaşlandığım zaman annemin hatıra defteri diyebilmeliler, belki bir kaç yıl sonra, senden de bir şeyler karala-malıyım, o zamana kadar dayan bakalım demiş ve gülümsemişti. ben - Tamam canım, zaman dediğimiz ne ki, ömürden uçurup gidiyor. Merak etme, senin o bir kaç yılını da uçurur deyip gülüşmüş. Ne zaman istersen, müsterih ol,demiştim.
 
Tüm ebeveynlerin mi yoksa çocuklarının da mı, Psikolojik gelişimde eğitime ihtiyaçları var? Yaratıcımız, Allah cc, hayırlı evladı her aileye nasip etmiyorsa; Kaderin bir parçasıdır mutlaka. İnsanlar dört dörtlük doğmuyor, öyle ya. Şayet böyle olsaydı, Cehennem yaratılır mıydı? Güzin'in değerini ailesinin bilip, bilmediği düşünsem farklı mı olacaktı. Ailesinin hali vakti, Türkiye standartlarının, çok üzerinde olsa da yine kızlarını mutlu edecekleri anlamına gelmezdi bu. Tam aksine, Güzin ruhunun boşluğunda, kurşun misali derinlere düştüğünü, benimle her konuştuğunda sık, sık ima diyordu. Babasının, aylık rötarsız Almanya seyahatleri, annesinin moda sektöründeki tanınmış ve tuttuğunu koparan, dişli bir modacı olması, Güzinin annesini çalışma saatlerinin dışında bile annesinin atölyesine zar zor hemde mızmızlanarak, gelmesi annesini çileden çıkarırmış. öyle ki Esin hanım - Bunca işimin arasında sana zaman ayırayım sende mızmızlık et, olmuyor ama deyip beni bakıcımız hanımla eve gönderir, akşamda ben yattıktan sonra eve ya çakırkeyf yada sinirli gelirdi. Bizim evde ancak hafta sonları yemekte buluşurduk, özellikle de kahvaltıda, ya öğlen yemeğine arkadaşlarına davete giderlerdi, ya da arkadaşları bize gelirlerdi. Sonrada hepsinin ellerinde içki kadehleri!
 
Hatırlıyor musun Ergün? Senin annen bana  - Neden tek çocuksun diye sormuştu, bazen iyi ki bir kardeşim yok, belkide aile içi ortamı kaldıramayacak kadar naif, ya da tam tersi bir kardeşim olurdu, iyi ki de olmamış, onu da yanlızlığa iterlerdi kesin. Anne ve babamı bazen kendime uzay kadar uzak hissediyorum derken - Olur mu canım diyerek onu teskin ederdim, ama bana - Neden olmasın, ''para ile her şeyin üstesinden gelinir'' prensibinden yola çıkılarak, böyle büyütülmüş olmama rağmen, Allah'tan onlara pek benzemiş değilim, nedense bu yanımdan dahi mutlu olamıyorum Ergün deyip dudağında alaycı bir tebessüm belirirdi.
 
Kızın annesinin ve babasının, neden birbirlerine müdanası yoktu, Çözmesi zor değildi, evlilikte sen, ben, üstünlük kavgası olduğunda, o evlilikte nereye kadar sağlıklı oluna bilir? Peki ya orta tabaka olan bizim aile? Mesela ablam, veya annem şimdiye değin onun ağzından keşke paramız olsaydı, veya şurada şöyle, burada böyle tarzı hiç bir şikayetini duymamıştım. Yetiştirme tarzı olabilir miydi? Aslında ben buna da inanmıyorum, tamamen olmasa da karakterimizle ne çok bağlantılı. Kimimiz de çelik gibi irade varken, kimimizde ise olabildiğince zayıf. İşte ben bu gelgitlerin en bariz örneğiyim! Karakterim evrim geçirerek değişik erozyonlarla yüreğimi çalkalaması, kendimi daimi bir çalışma ortamının içine sokamam, aynı günlük raporu alınıp verilen patron gözünde sinir bozucu kalifiye-siz elaman gibiydim! En tehlikelisi de, kimle konuşursam konuşayım, o an ki ruh durumumu onlara yansıtmıyordum! 
 
 
Toplam blog
: 425
: 412
Kayıt tarihi
: 24.02.13
 
 

37 Yıldır  yurtdışında yaşıyorum , 1000 den fazla şiirim var,  çeşitli edebiyat sitelerinde, derg..