Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Blog
 

Bir portre: Sözcüklerin Efendisi!

Bir portre: Sözcüklerin Efendisi!
 

Yıldızlar var; bir de yıldız tozları!


Ekmeğini sözcükleri çakıştırarak, çoğu zaman da bir ağızdan diğer kulağa taşıyarak kazanıyor, Efendi!


Evet; anadiline hâkim, işi gereği “Osmanlıcaya” da vakıf! Önüne konulan “Almanca” bir metni “anlam kargaşası yaratmadan” Türkçeye çevirmesi gerekiyor. Bazen de tam tersi.


“Takdir” ile “Taktir” sözcüklerinin anlam bakımından çok farklı olduğunu elbette biliyor. Ama Efendi’nin işi bu zaten! Evindeki çorba bu yüzden kaynıyor!


O bir milyarder! Sözcük milyarderi… Hazinesi tıka basa sözcük dolu!


Ve fakat “yazar” değil!


“Niye bu kadar agresif?” diye sormayın bana!


İşin dramatik yönü; yazar olmadığını ve asla olamayacağını kendisi de biliyor!


Derler ya hani… “Parası var dostlar, parası… Ama yiyemiyor!”


“Dilmaç”, “çevirmen”, “tercüman”… Her neyse artık! Sonuçta sorumluluk gerektiren bir “meslek” dalı! Ama o kadar! Yazarlık ise bir meslek değil,“uğraş”; mektebi, medresesi yok! Tanrı’nın eli değmişse size ve kulağınıza bir şeyler fısıldamışsa sizi yaratırken… Ne âlâ!


Neredeyse 6 sene olacak… Şimdiye kadar eli klavyeye yatkın genç bir üyenin elinden tuttuğunu görmedim ama bu sitede biraz sivrilenin tepesine “kâbus” gibi çöktüğüne defalarca şahidim! (Arşivler yalan söylemez.)


Yazıya “yazı” diyemiyordu “Sözcüklerin Efendisi”! Çünkü kendisi yazamıyordu!(Onca zenginliğine rağmen.)


Ve o kendini bu âlemin kralı sanıyordu! (Ki, hâlâ o sanal tahtın peşinde.)


Oysa çok farklı olabilirdi her şey…


Hani yani kırmadan, dökmeden “eleştiren” ve “yönlendiren” bir ağabey…


Takımı çekip çeviren deneyimli bir “kaptan”…


Yaşı gereği, sitedeki uzlaşmazlıklara çözüm bulan bir “Ombudsman”…


Hepsinden vaz geçtim!


Hazinesini diğer üyeler için cömertçe harcayan bir “Hulusi Kentmen” olabilirdi en azından!


Ama o “esas oğlan” olmak istiyordu!


Şimdi oturmuş “Bültenler” döktürüyor ki, geçmiş ola ve de “günaydın”! Elinde bir “cetvel” eksik! Hani yani bir yakalasa; “aç bakayım avucunu” diyecek! Aklı sıra “şarlayarak”, “gürleyerek” bir siteye düzen getirecek!


Şu sitede hiç mi güzel bir yazıya denk gelmedin, Efendi?


Sana söylüyorum, sana… Bir yazı veya bir yazar önermek çok mu zor? “Çalakalem yazalım ama ağır olalım, bize “molla” desinler” diyen sen değil miydin? Olamadığın bir şeyi niye başkalarına tavsiye edersin, bilmem ki!


“Takdir edebilecek” konumundayken, “takdir edilmeyi” beklemek ne kadar da hüzünlü, değil mi?

Hazinen tıka basa dolu, Efendi; tıka basa dolu! Ama ne sana, ne de şu beğenmediğin siteye bir faydası var! İşin kötüsü; bu hazineden "tereke" de olmaz ve kefenin cebi yok!


Senin derdin; “beğenilme” açlığı! (En beter açlık yani!) O sözcük hazinen senin doymanı sağlayamıyor zira harcamasını bilmiyorsun, Efendi!


Yazılarını siliyorsun, geride delil bırakmamak için, arşivin defolu ve eksik…


Ama her biriyle bir kavga başlattığın o “mesaj” ve “yorumların” silinmedi henüz! Hepsi arşivde ve dosyan da oldukça kabarık!


Sen peşimden gelmeye devam et, Efendi! Anlaşılan o ki; bensiz bir yazı yazamayacaksın!


“Neyin yanındaysam ona karşı, neyin karşısındaysam onun yanında” ol! (Benim için hiç sorun değil.)


Daha dün “İndrakadri” oldun, bugün yine ol! (Küfürlü mesajı sayfanda hâlâ)


Her zaman olduğu gibi” Editörlere şikâyet” et…


Şikâyetlerin değerlendirilmeyince de “Editörleri şikâyet” et! 6 senedir yaptığın bu zaten!


Ben alıştım nasıl olsa…


“Yörüngemde ışıksız bir yıldız tozu gibi” dolanmana.


Devam et!

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..