Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Bir ruh iki beden üç aşk (Son bölüm)

Bir ruh iki beden üç aşk (Son bölüm)
 

 

Ölüm nasıl bir duygu halidir? Tıpkı bir dalga gibi gel gitlerle yıkıyordu bütün bedenimi. Bu nasıl bir melankoliydi? Nasıl karanlık bir tüneldi. Düşünmemek ölüm düşüncesini söküp atmak istiyordum tüm bedenimden. Ama olmuyordu işte. Bu nasıl bir kâbussa bir türlü kurtulamıyordum.
 
 
 
Aslında ben ruhu terk ettiğimde ölmemiş miydim? Belki de ölüm halindeydim de farkında değildim. Çünkü farkındalık yaşamaktır. Oysaki çevremdeki çoğu şeyin farkında değildim. Bir nevi uyurgezerlik hali gelip yerleşmişti benliğime.
 
“Ey benlik” diyordum kendi kendime
 
“Sus! Sen ölüsün”
 
Böyle anlarda benliğim tıpkı bir at gibi şaha kalkarak üzerime üzerime geliyordu.” Hayır, sen yaşıyorsun. Haydi, koş git, sevgilinin kollarına atıl.” Bunu yapabileceğimi bilseydim, bir an için durmaz koşar giderdim. Ama bilmediğim anlamadığım bir şeyler durduruyordu beni. Ruha ihtiyacım var diye düşünüyordum öyle anlarda. Bu ruhsuzlukla sevgilinin karşısına çıkamam. Hayır, yapamam bunu.
 
 
 
Ruhsuz bir beden boş bir kutudan başka nedir ki? İstediğiniz gibi allayın pullayın, hediye paketlerine sarın, sonunda karşınıza çıkan boş bir kutudan başkası değildir.
 
“Ey beden terk ettiğin, inkâr ettiğin ruhun olmadan sen bir hiçsin. Nasıl ki en güzel meyvelerin çekirdeği varsa seninde ruhun çekirdeğindir. Çekirdeksiz bir meyvenin tadı olmaz. Sende ruhun yani cevherin olmadan içi boş bir varlıksın.”
 
 
 
Bu halinle nasıl gidebilirsin ki sevgiliye? Hangi cesaretle çıkabilirsin karşısına?
 
Seni gördü diyelim, sevinç çığlıklarıyla boynuna sarıldı. Öptü kokladı ve sonunda senin ruhsuz bir boşluk olduğunu anladığında ne yapacaksın? Ruhsuz bir aşk, sevgi olabilir mi? Sevgiyi yaşatan ruh değil midir? Sen ki ruhunu terk etmiş bir bedensin, Bütün terk edişlerin en korkuncu ruhu terk etme değil de nedir? Gel sana yakışmayan şu kibri terk et de ruhunu bul.
 
                                                ***
 
Güzel gözlerinin önünde kalkan olmalıydım sevgilinin. Kötüyü çirkini görmemeliydi sevgili. Ona hep güzellikleri gösterecek kötülükleri süzen bir süzgeç olmalıydım. Öyle bir süzgeç ki ruhuna damla damla güzellik damla damla sevgi akıtmalıydım. Kendi doğrularımız olmalıydı. Kendi doğrularımıza göre yaşamalıydık hayatı.
 
 
 
Ruhlarımız birleşmeliydi. Aşk şerbetini beraber kana kana içmeliydik, ta ki aşka doydum, aşktan usandım diyene kadar. Kim aşktan usanır ki?
 
 
 
Aşk tembelliği diye bir şey mi var? En tembel varlık bile söz konusu aşk olunca canla başla çalışırdı. Aşk çalışanı severdi. Uğrunda savaşanı. “Aşkın için savaşacağım ey sevgili için rahat olsun. O bedenin varlığına varlığımı vereceğim” dedim. 
 
Toplam blog
: 261
: 335
Kayıt tarihi
: 30.08.10
 
 

Anadolu Üniversitesi İşletme fakültesi mezunuyum. Çeşitli kuruluşlarda muhasebe ve dış ticaret or..