Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Bir Ruh iki Beden üç Aşk Dokuzuncu Bölüm)

Bir Ruh iki Beden üç Aşk Dokuzuncu Bölüm)
 

Aramaktan yorulunca da başka bir konuya takıldım. Şimdi bizimki, artık ona izninizle kazasker diyeceğim. Çünkü ruhsuz bir beden kaza benzer bence. Bizimki de kaz yürüyüşü yapıyordu öyle değil mi?

Neyse bizim kazasker, bu gün işe gitmemişti. Eğer yarında işe gitmezse iki gün arka arkaya işyerinden habersiz işe gelmediğinden işinden olabilirdi. İşte bu olasılık beni korkutmaya yetiyordu. Aman Allahım işini kaybedecekti. Hem de bu devirde. Dünya küresel kriz haberleriyle çalkalanırken, işini kaybetmek hiç de akıl karı bir iş değildi. O yüzden ne yapıp edip en kısa zamanda bedene girmeliydim. Bu işi nasıl yapacağımı az çok öğrenmiştim. Gerisi benim becerime kalmıştı.

Bir başka olayda bu gün tören alanında kaz yürüyüşü yaparken habire telefonu çalıp durmuştu. Acaba arayan kimdi? Önce işyerinden aradıklarını düşündüm. Ama hangi işyeri işe gelmeyen elemanının telefonunu sabahtan akşama kadar çaldırırdı. İyimser bir tahminle bir ya da iki kez aramış olabilirlerdi. Evet. Ama diğer aramalarda mutlaka bir kadın parmağı vardı.

Benim bir sevgilim vardı değil mi? Bu arada sevgili kimindi? Ruhun yani benim mi? Yoksa bedenin yani kazaskerin mi sevgilisiydi Tuğba. Benim olmalıydı sevgili. Ben ruhtum, yüceydim asildim. Beden ise hem kibirliydi, hem de sevgili yolunda sadece bir araçtı. Daha başka ne olabilirdi ki?

Acaba sevgili ruhu mu severdi bedeni mi? Başlangıçta evet, bu sorunun cevabı beden gibi görülüyordu ama ilişki ilerledikçe ruh sevilmez miydi? Sonra neden ruh eşi diye bir kavram vardı? Çünkü ruh, ruhu arardı. Oysaki aynı şekilde beden eşi denmiyordu. Ruh sevilmiyorsa neden ruh eşi aranıyordu ki? Madem öyle beden eşlerini arasaydılar.

Öte yandan ten uyumu diye bir şeyde vardı. Ne demekti bu ten uyumu. Ya tenler uyarda ruhlar uymazsa ne olacaktı? Ne yani bu üzerime giydiğimiz elbise gibi bir şey miydi? Öyle olmalıydı. Beden de bir nevi örtü değil miydi? Peki, o zaman sevgili kimindi? Başlangıçta sorduğumuz soruya geri dönüyorduk işte.

Bütün bunlara rağmen bu ilişkinin uzun soluklu olduğu gerçeği beni biraz olsun rahatlattı. Evet, yaşadığımı hissediyordum bayanlar baylar. Yaşasın! Sevgili benimdi. Çünkü bedene duyulan sevgiler zamanla yıpranır ve ölür ama ruha duyulan sevgiler tıpkı biz ruhlar gibi ölümsüzdür.

Yılar yılı düşünürler, ölümsüz sevginin sırrını boşuna arayıp durmuştu. İşte gerçek gün gibi ortadaydı. Ölümsüz sevgi ruha duyulan sevgiydi. Bunları düşünmek beni içten içe rahatlatmıştı. Şimdi içim hoş bir melodi dinlemiş gibi kıpır kıpırdı. Büyük bir heyecan dalgası bütün benliğimi kuşatmış, bağırmak haykırmak dağa taşa ismini yazmak istiyordum o sevgilinin. Tuğba, Tuğba diye.

 

 
Toplam blog
: 261
: 335
Kayıt tarihi
: 30.08.10
 
 

Anadolu Üniversitesi İşletme fakültesi mezunuyum. Çeşitli kuruluşlarda muhasebe ve dış ticaret or..