Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '08

 
Kategori
Tarih
 

Bir Rus yarbayın gördükleri ve yaşadıkları (Erzurum 1917 -1918) I

İşte işbirlikçi, kendilerine aydın sıfatını yakıştıran insanların görmedikleri ya da görmek istemedikleri belgeler. Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alay Komutanı Yarbay Tverdohlebof'un kaleminden. Rus devrimi başlangıcından 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum’un Türk birlikleri tarafından alınmasına kadar geçen sürede, Ermenilerin Erzurum şehri ve civarındaki yerleşim birimlerinde yaşayan Türklerle ilişkileri hakkındaki notlar. Yazının tümünü aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

http://www.tsk.mil.tr/8_TARIHTEN_KESITLER/8_1_Ermeni_Sorunu/konular/gorduklerim_yasadiklarim_kitap.htm

“Erzurum’un 1916 yılında Rus birlikleri tarafından alınmasından sonra Ermenilerin ve askeri bir birlikte bulunmayan Ermenilerin, şehre ve civarına girmelerine müsaade edilmemiştir. Düşünülerek yapılan bu düzenleme, Erzurum’un, 1 nci Kolordu Komutanı General Kalkin’in emir komutasında bulunduğu süre zarfında uygulanmıştır.

İhtilalden sonra tüm engeller kalkınca, Ermeniler, Erzurum ve çevresine geniş dalgalar hâlinde saldırmışlardır. 1917 yılı ilkbaharında çoğunluğu Ermeni askerlerinden oluşan Erzurum İhtilal İcra Komitesi, halkın elindeki silahları bulup el koymak maksadıyla Erzurum’da geniş kapsamlı bir arama faaliyeti düzenlemişti. Arama faaliyetleri düzenli bir şekilde organize edilemeyince aramalar, gemi azıya almış asker yığınının halkı yağmalamasına dönüşmüştü. Ermeni askerleri muharebede zulmetmeye ve işkence yapmaya özellikle çaba sarf etmişlerdir.

Rus ordusunun cepheden çekilmeye başlamasıyla birlikte, cephe gerisinden keyfi olarak ayrılan başka milletlere mensup askerlerden oluşan birlikler gelmeden önce, cephede kalan Ermenilerin, Türklere yönelik katliam yapmaları tehlikesi ortaya çıkmıştı. Ermeni aydınları böyle bir şeye asla müsaade edilmeyeceğine dair teminat veriyorlardı. Herkesi, Ermeniler ve Türkler arasında iyi komşuluk ilişkileri tesis edilmesine yönelik tedbirler alındığına inandırmaya çalışıyorlardı.

Gerçekten de başlangıçta bunun böyle olacağı düşünülebilirdi. İhtilal sonrasında Rus askerlerinin koğuş ve depo olarak kullandıkları camiler temizlenmiş ve işgaline son verilmişti. Türklerden ve Ermenilerden karma bir polis teşkilatı oluşturulmuştu. Tüm bunların sadece hile ve aldatmadan ibaret olduğu ortaya çıkmıştı. Polis teşkilatına dâhil olan Türkler, bu işten çok kısa sürede ayrıldılar. Zira gece devriyelerine giden Türk polislerin akıbetlerinden bilgi alınmamaya başlamıştı. Hatta çalıştırılmak için şehir dışına götürülen Türklerden de haber alınamaz olmuştu.

Tek tük olan yağma, katliam ve soygunlar çoğalmaya başladı. Eski takvime göre Ocak ayının sonunda yani Şubat ayının başında, şehrin ileri gelen Türk sakinlerinden Hacı Bekir Efendi, geceleyin yağmacı Ermeni askerleri tarafından kendi evinde öldürüldü. Bunun üzerine Ordu Komutanı General Odişelidze, askeri birlik komutanlarına katilin üç gün içinde bulunmasını emretti. Ordu komutanı sert ifadelerle; Ermeni askeri birlik komutanlarını askerlerin ve genel anlamda Ermenilerin rezaletlerinden dolayı kınadı. Ermeniler tarafından sivil halka uygulanan yağma ve şiddet sebebiyle gücendiğini söyledi. Yol temizleme bahanesiyle Türklerin çalıştırılmaya götürülmesine ve bu insanların pek çoğunun geri getirilmemesine duyduğu öfkeyi belirtti. Ermenilerin, eğer zapt edilen Ermenistan topraklarının gerçek sahipleriyseler, o zaman Ermeni halkının onurunu düşünerek, bir millet olarak kanun çerçevesinde davranmalarını ve ayak takımı tarafından yapılan barbarlık ve vahşete izin verilmemesini ifade etti. Aydın kesimin bunu yapmakla yükümlü olduğuna işaret etti.

Ermeni birlik komutanları, askeri birlik temsilcileri, oldukça hassasiyet göstererek bütün halkın onurunun Ermeni ayak takımından az sayıdaki uğursuzun yaptıklarıyla ilişkilendirilemeyeceğini, bu ayak takımının Türklerden eski zorbalıklarının intikamını almaya çalıştıklarını, fakat aydın kesimin tüm gücüyle buna müsaade etmemeye gayret gösterdiğini içeren itirazlarını dile getirdiler. En sonunda kendileri de, Ermeniler arasında, başıboş Ermenilerin kanun dışı hareketleriyle kararlı ve kapsamlı mücadele yöntemlerini uygulamaya geçirme kararlarını dile getirdiler. Bundan bir süre sonra Ermenilerin Türklere yaptıkları Erzincan katliamına dair haberler geldi. Bu vahşetin ayrıntılarını ordu komutanım General Odişelidze’den öğrendim.

Katliam bir doktor ve müteahhit tarafından organize edilmiş. Yani her hâlükârda ayak takımından birisi tarafından yönetilmemiş. Bu katliamı düzenleyenlerin soyadlarını tam olarak hatırlayamadığımdan onların isimlerini yazamıyorum. 800’den fazla silahsız sivil öldürülmüş. Öldürülenler kendilerini korumak için karşı koyarlarken yalnızca bir Ermeni ölmüş. İnsanları koyun gibi kesmişler. Tutsak edip ölüme mahkûm ettikleri insanlara kendi elleriyle büyük çukurlar açtırmışlar. Bu çukurların başına insanları gruplar hâlinde götürmüşler ve hayvan boğazlar gibi kestikten sonra çukurlara doldurmuşlar. Çukur başındaki bir Ermeni arsız arsız çukurdaki cesetleri sayarak “Burası 80 kişi mi oldu? Bir on kişi daha alır! Bir on daha kes!” deyince, on kişi daha kesip çukura atmışlar ve üstünü toprakla kapatmışlar.

Bu Ermeni müteahhit, sırf eğlence olsun diye bir binadan Türklerin teker teker çıkmalarını emretmiş. Dışarı çıkanların kafalarını keserek, böylece yaklaşık 80 kadar insanı katletmiş.

Erzincan katliamından sonra iyi silahlanmış kaçak Ermeniler ve Ermeni birlikleri Erzurum’a doğru geri çekilmeye başlamışlar. Erzincan’dan Erzurum’a ricat eden Ermeni sürüsü, yollarının üzerinde önlerine çıkan tüm Müslüman nüfusu katletmişlerdi. Katliamlar hayvanî bir vahşetle yapılıyordu. Örneğin Teğmen Mzivani Erzurum Garnizonu topçu subayları toplantısında, şöyle bir olaya tanık olduğunu anlatmıştı: Ağır yaralı ve yerde can çekişmekte olan bir kürde bir Ermeni askeri koşarak yaklaşmış ve ağzına bir sopa sokmaya çalışmış. Dişleri sıkılı vaziyette ölmek üzere olan adamın ağzına sopayı sokamayınca üstündeki elbiseleri çıkarmış. Ermeni, ölmekte olan adamın çıplak karnına çizmesinin demir ökçeli topuklarıyla vurmaya başlamış. Ilıca’da kaçmayı başaramayanların tamamı katledilmişti. Ordu Komutanı [Odişelidze], boyunları kör bıçaklarla lime lime kesilmiş çocuk cesetleri bulunduğunu söylüyordu.

Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca’ya giden Yarbay Gryaznov 26 Şubatta döndüğünde, bana, orada şöyle bir tabloyla karşılaştığını anlatmıştı: “Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni, mutlaka gördüğü cesede tükürüyor ve küfrediyordu. Yaklaşık olarak 12-15 sajen kare (yaklaşık 55-70 metre kare) alandaki bir cami avlusunda 1.5 m yüksekliğinde, öldürülmüş Türk - ihtiyar, erkek, kadın ve çocuk- cesetleriyle dolup taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel organlarına tüfek fişeği sokulmuştu.” Ermenilerin Alaca’da yaptıkları vahşeti, Alaca Lojistik Destek Komutanlığı müteahhidi, 27 Şubatta gördüğü manzarayı bana şöyle anlattı. Ermeniler canlı bir Türk kadınını duvarın önünde çarmıha germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üstüne çivilemişler. O gün şehrin farklı bölgelerindeki sokaklarda birkaç Türk öldürülmüştü.

12 Şubat günü istasyonda silahlı Ermeni grupları 10’dan fazla silahsız sivil Müslüman’ı kurşuna dizmişti. Bu grup, Müslümanları kurtarmak isteyen subayları da ölümle tehdit etmişti.

Erzurum’da, Ermeniler, Türk çarşılarını yakmaya başladılar. 17 Şubatta Topçu Alayının muharip unsurlarından birinin konuşlandığı Tepeköy’de4 tüm Müslümanların kimliği belirsiz kişiler tarafından cinsiyet ve yaş ayrımı yapılmaksızın bütünüyle katledildiğini öğrendim.

26 Şubatı 27 Şubata bağlayan gece Ermeniler, Rus subaylarını aldatıp Erzurum’da katliam ve insanlık kıyımı yaptılar. Türk birliklerinden kaçtılar. Erzurum’da o gece öldürülen Müslümanların sayısı 3.000’e yakındı. Daha açık konuşmak gerekirse, katliam tesadüfen değil, önceden yapılan hazırlıklar ve tutuklamalarla, organize bir şekilde gerçekleştirilmişti. Zaman zaten çok azdı, o kadar az sayıda güçleri vardı ki, arazide sadece 2 topla üzerlerine gelen 1.500 kişilik düşman kuvvetinin karşısında bile tutunamamışlar, çok sayıda kayıp vermişlerdi.

Katliamı engelleme imkânı bütünüyle Ermeni aydınlarının elindeydi. Bu katliam yaşandıysa, bundan sadece ayak takımı sorumlu değildi.

Son zamanlarda gözlemleme imkânı bulduğum kadarıyla, kitle hâlindeki sıradan Ermeniler, kendi aydınlarının, özellikle de içlerinden bazılarının emirlerine harfiyen riayet ediyorlardı. Böyle bir politika uygulamanın yanlış olduğuna, bunların alçaklık olduğuna inanan bilinçli insanlar da gördüm. Bu kişiler, kendi halkının hayvanca içgüdülerine isyan etmiş hatta karşı koymuşlardı, fakat Ermeniler arasında bu tür insanların sayısı nispeten azdı. Onlar da neredeyse hain ilan ediliyorlar ve Ermeni davasına ihanet etmiş sayılıyorlardı. Olaylar, bizzat Ermeni halkına ve onun aydın kesimine ne tür unsurların ve ne tür içgüdülerin galip geldiğini göstermiştir. Hiç kimse olup biteni olmamış gibi sayamaz. Ermeniler rüzgâr ektiler, fakat rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini unuttular. “

Erzurum ve Deve Boynu müstahkem Mevzii Topçu Başkan Vekili

ve Erzurum 2 nci Ermeni-Rus Kale Topçu Alayı Komutanı, Harp Esiri

Yarbay Tverdohlebov

16/29 Nisan 1918

Erzurum

 
Toplam blog
: 54
: 3369
Kayıt tarihi
: 15.09.07
 
 

Fizyoterapist & Osteopat & klinik pilates mat 1 eğitmeni & PNİ öğrencisi Bir sağlıkçı olarak Türk..