Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir saatli bomba; Aşırı nüfus artışı

Bir saatli bomba; Aşırı nüfus artışı
 

elli yıl sonra İstanbul


Aşırı nüfus artışı en ciddi çevre sorunudur.

İstanbul'un yıllık 200.000 civarında bir iç göç aldığı ve bu sayının Türkiye’nin genel nüfus artış hızına göre her on yıllık dönemlerde daha da artacağı, varsayımlarına dayanan bir projeksiyon ile gelecekteki nüfusunun ne olabileceğini hesapladığımızda üç aşağı beş yukarı aşağıdaki sonuca varırız.

İstanbul’un nüfusu 25 yıl sonra 26.700.000 kişiye, 50 yıl sonra ise yaklaşık 38.700.000 kişiye ulaşacaktır.

İç göçü önleyecek tedbirler alınmaz veya alınamaz ise önümüzdeki 50 yıl içerisinde İstanbul’un Nüfusu’na göç yolu ile eklenecek miktar yaklaşık 13.450.000 kişi olacaktır. Günümüzde ülke nüfusunun % 21’i İstanbul da yaşarken, ( her beş kişiden biri ), 25 yıl sonra ülke nüfusunun % 28’i, 50 yıl sonra ise yaklaşık % 34’ü İstanbul da yaşıyor olacaktır. ( her üç kişiden biri )

Söz konusu veriler ışığında İstanbul’un iç göç sorununa ve genel nüfus artışına çözüm bulunamaz ise gelecekte, yerleşim, ulaşım ve asayiş başta olmak üzere, eğitim, sağlık, çevre ve tarihi doku gibi konularda içinden çıkılamaz sorunlarla karşılaşılacaktır.

İstanbul’un 50 yıl sonra 38 milyon nüfusu barındırabilmesi için nasıl bir görünüm alacağı ve İstanbul’un uzaydan nasıl görüneceği hakkında bilgisayar ortamında hazırladığım uzaydan görünüşü ile ilgili fotoğraf konu başlığında sunulmuştur.

İstanbul halen % 42 si ormanlık bir şehirdir ve bu özelliği ısrarla korunmalıdır. Daha kuzeyde yapılacak bir boğaz köprüsü, Avrupa yakasının karadeniz sahillerine yakın bir bölgede yapılması hayal edilen 3.havaalanı gibi projeler İstanbul’a büyük bir ihanettir ve yeşil alanlarını kaybetmesine ve bu bölgelerin uzun vadede yerleşime açılmasına sebep olur.

Günümüzde toplam nüfusun yarıdan fazlasının büyük şehirlerde yaşıyor olmasının özellikle tarımsal üretimde ve hayvancılıkta nasıl azalmaya yol açtığı ve kendi kendini besleyen ülkeler kategorisindeki ülkemizin son yıllarda bu özelliğini nasıl kaybettiği ve gıda ürünleri ithalatının çok ciddi boyutlara ulaştığı ortadadır.

Türkiye nüfusunun ise 25 yıl sonra 96.100.000 ‘e, 50 yıl sonra ise 114.600.000’e ulaşacağı aynı hesaplama yöntemi ile ortaya çıkmaktadır.

İç göç artışları dikkate alındığında 50 yıl sonra toplam nüfusun yaklaşık % 70’inin büyük şehirlerde yaşayan, sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışan insanlardan oluşacağı, kalan % 30 luk kısmın ancak kırsalda yaşıyor duruma geleceği hesaplanabilir.

% 30 luk nüfusun yürüteceği tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile ülkenin beslenme ihtiyacının karşılanmasının imkânsız hale geleceği çok açık bir şekilde öngörülebilir.

Çevresel şartlar, küresel ısınmaya bağlı susuzluk ve erozyona bağlı verimli ekim alanları kayıplarına bağlı düşüşlerde dikkate alındığında 50 yıl sonrasında gıda ürünleri ithalatı enerji kalemleri ithalatının da üzerine çıkarak ana girdi haline gelecektir.

Ancak dünyadaki nüfus artışına bağlı olarak tüm ülkelerin tarım ve hayvancılıktaki üretimlerini kendi toplumları için kullanmak zorunda kalacakları öngörülmelidir. Genel küresel ısınma ile susuzluğa bağlı tarımsal üretim azalması yüzünden 50 yıl sonrasında zaten her ülkenin gıda sıkıntısı ve kıtlık problemi ile karşı karşıya kalacağı ve gıda ürünleri ithalatının sorunsuz olarak sürdürülmesinin neredeyse imkânsız hale geleceği bu günden görülmeli ve uzun vadeli çok ciddi tedbirler yürürlüğe konmalıdır.

Günümüzde kalkınma =sanayileşme gibi algılanıyor olsa da en çok elli yıl sonrası düşünüldüğünde asıl önemli ve hayati olan ve bir çok medeniyetin yok olmasına sebep olabilecek ana faktörün tarım ve hayvancılık olduğu fark edilmeli ve bu alanda yatırım yapılmalı, toplam nüfusun en az yarısının tarım ve hayvancılık sektöründe kalması sürekli olarak sağlanmalıdır.

Ülkemizin demografik yapısı farklı yönlerden de mercek altına alınmalıdır.

Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki nüfus artış hızının, ülkemizin genel nüfus artış hızından yaklaşık iki misli fazla olmasının getirebileceği sıkıntılar pek çok açıdan bilimsel olarak bu günden ele alınmalıdır.

Günümüzde yaklaşık 12.000.000’luk nüfus ile bölge halkının Türkiye nüfusuna oranı % 17 İken, 25 yıl sonra bu bölge halkının nüfus artışının genel artışın iki katından fazla olması sebebi ile nüfus 23.800.000’e ( % 25 ), 50 yıl sonra ise bölge halkı nüfusu 41.800.000’e ulaşacak ve genel nüfusa oranları % 37 seviyesine çıkacaktır.

Bu günkü haliyle bile güneydoğu Anadolu sorununun nelere mal olduğu düşünülecek olursa 41 milyon nüfusa ve % 37 oranına ulaşacak ve önemli bir bölümü ülke geneline göç ile dağılmış bir sorunlu güneydoğu Anadolu bölgesinin nelere mal olabileceği iyi düşünülmeli ve kalıcı çözüm yolları konusunda ciddi anlamda kafa yorulmalıdır.

Bu yönüyle ele alındığında nüfus artışı ülkemiz için aynı zamanda çok ciddi bir asayiş, güvenlik ve hatta bölünmez bütünlüğümüzü korumamızı neredeyse imkansız kılacak paradoksal bir sorundur.

Özetle söylemek gerekirse, Nüfus Artışı;

1- Büyük şehirlere yönelen içgöç ve şehirlerin kendi doğal nüfus artışları ile birlikte, yeşil alanların, biyoçeşitliliğin ve tarihi dokunun yok olmasına yol açacak çok ciddi bir çevre sorunudur.

2- Türkiye geneli açısından çok ciddi bir eğitim, sağlık, yerleşim, ulaşım, asayiş ve en önemlisi beslenme sorunudur.


3- Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bağlamında çok ciddi bir güvenlik ve ülke bütünlüğü sorunudur.

İşte bu üç ana sebep yüzünden NÜFUS ARTIŞI en ciddi ve birinci ÇEVRE sorunudur ve bu konuya önem vermeyen tüm ülkeler için felakete sebep olabilecek bir geri sayım sayacıdır.

 
Toplam blog
: 63
: 4513
Kayıt tarihi
: 28.09.07
 
 

Fotoğraf sanatı, çevre ve siyaset, özel uğraşlarımdır. Manifestom'da sadece iki madde vardır, bir..