Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Şubat '16

 
Kategori
Öykü
 

Bir sepet kitap

Bir sepet kitap
 

Kütüphanenin takır tukur ses çıkaran ahşap merdivenlerinden yavaş ve endişeli bir şekilde yukarıya çıktım. Müdire Neriman abla çok sıkıntılı olduğumu anlamış olmalıydı ki – Ne var Halil bir şey mi oldu? – diye bana baktı daha hoş geldin demeden…

-    Bir şey duydum da abla doğru mu acaba diye sana geldim.

-    Ne gibi ?

-    Kütüphane bir ay tatile mi girecek?

-    Evet…

-    Eyvah!

-    Neden?

-    Ben bir ay ne okuyacağım!

*

Kütüphanenin müdiresi ile aylardır gelip gittiğim için abla kardeş gibi olmuştuk. Bana sonsuz güvenir hangi kitabı istersem verirdi. Koskoca kütüphane sanki benim kütüphanemdi.

O devirde kitapçı sayısı çok azdı. Bir iki kitabevi olsa bile paramız olmadığı için kitap alamazdık. Kitap çeşidi de sınırlıydı. Arkadaşlarımda da ödünç almak için pek fazla kitap bulunmuyordu. Zaman zaman okul kütüphanesinden yararlanırdık.

O yıllarda bilgisayar, televizyon, internet, facebook, twitter, cd, dvd, cep telefonu diye bir şey yoktu. En büyük hobilerimiz maça gitmek, top oynamak, kitap ve dergi okumak, radyo dinlemekti. Radyodan her akşam “Arkası Yarın” ları takip etmek ve Pazar geceleri yayınlanan “Radyo Tiyatrosu” na kulak vermek en büyük edebî zevklerimizden idi.

 *

Yaz gelmiş, okullar tatil olmuş, her ay bize ışık saçan o zamanki adı “Millî Kütüphane” olan Hacı Halil Paşa Halk Kütüphanesi’nin bir aylık tatile gireceğini duymuş olmam adeta beni beynimden vurmuştu.

Kitap okuma alışkanlığı; sigara, uyuşturucu, alkol alışkanlığı gibidir. Biri pozitif, diğerleri negatif alışkanlıklardır. Nasıl ki zararlı maddeleri bulamadığınızda negatif krize girerseniz, okuyacak bir şey bulamadığınızda da pozitif bunalım içine düşmüş olursunuz.

 *

Neriman Abla ile odasına geçtik, oturup düşünmeye başladık. Çare bulmaya çalışıyorduk.

-    Bana okumak için otuz günlük toplu halde veremez misin abla?

-    ……..

-    Kütüphane hemen açıldığında hemen getiririm.

-    ……..

-    Bu kadar uzun süre benim için çok büyük bir kayıp olur.

-    ……..

-    Ne olur beni kırma, bu duruma bir çözüm bulalım…

Neriman Abla beni çok severdi. Ancak haklı olarak kendisini de riske atmak istemiyordu. Arada kalmış bir durumdaydı.

Uzun süre düşündükten sonra kararını verdi.

-    Neyin içinde alacaksın kitapları?

-    Pazar filesi olmaz mı?

-    Olmaz, file iyi olmaz.

Aklıma Söke’nin Çarşamba Pazarı’na çıktığımız şişman hasır sepetimiz geldi. O devirde herkesin elinde sepetler ve fileler vardı. Pazara ve çarşıya bunlarla çıkılırdı. Naylon torbalar bile yoktu,  kese kâğıtları vardı. Hiçbir yerde kutu da bulunmuyordu.

-    Sepete koyacağız, diye bağırdım

-    Ne sepeti?

-    Pazar sepeti…

Neriman Abla bir yandan düşünüyor, bir yandan da gülmemek için kendisini zor tutuyordu. Sonunda:

-    Getir gel sen şu sepeti… diye mırıldandı.

Sevinçle hemen eve koştum. Evimiz kütüphaneye çok uzak olmadığından yarım saat içinde geriye dönmüştüm.

Sepete Reşat Nuri’den, Hüseyin Rahmi’den, Abdullah Ziya’dan, Oğuz Özdeş’ten, Halide Edip’ten, Kemalettin Tuğcu’dan, Pardayyanlardan, Jules Verne’den, Agahta Christie’den otuza yakın kitap sığdırdım.

Ciltli kitapların üzerine birkaç çalı çırpı ot yerleştirdik sepette kitap olduğu anlaşılmasın diye.

Şişman hasır sepetle çarşı içerisindeki dükkânımıza doğru yollandım. Dükkâna geldiğimde iç taraftaki dolapların içine sepetten çıkardığım kitapları yerleştirdim.

O yaz, bir aylık kütüphane tatilinin bana kaybettireceği bilgi ve zamandan Neriman Abla sayesinde kurtulmuştum.

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..