Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '08

 
Kategori
Deneme
 

Bir sonbahar hikayesi

Bir sonbahar hikayesi
 

eylül bulutları


Duvardaki takvimlere göre yaz çoktan bitti. Oysa, hem sıcak hem de yağmursuz bir eylül gününün öğleden sonrası bugün. İstanbul'da güz vakti yani...

Şehir hayatının gündelik koşuşturması içinde oradan oraya savrulan bizim gibiler pek farkına varmasalar da; tabiat ana, göçmen kuşları sıcak ülkelere çoktan göndermiş, bin bir renkli libaslarıyla ortalıkta salınan yaz çiçeklerini soldurmuş, ağaçları sert geçeceği söylenen kışa hazırlamakta.

Bu sonbahar da, bildik hüzünleri ve ayrılıklarıyla geldi. 23 milyon genç insan bin bir umutla okullarına başladı. İçlerinden yalnızca bir kaç bin tanesi hayal ettikleri güzel hayatı yaşama şansı bulabilecek. Geriye kalan milyonlarcası için hayat; tıpkı bugün olduğu gibi, yaşadıkları müddetçe yokluk, zorluk ve sıkıntı içinde geçecek ne yazık ki. Aldatılacaklar, örselenecekler, işsiz, aşsız, evsiz kalacakla. Aralarından belki biraz daha şanslı olanları, bir yerde tutunabilmek için bir ömür boyu çırpınıp duracaklar.

Modern zamanlarda hayat böyle yaşanıyor. Altı bin yıldır, yani tarım devriminin başından bu yana; ne dinler, ne ideolojiler ne de anayasalar hayatın bu acımazsızlığını, insanların yaşamak adına değirmen taşları arasında ezilip un ufak olmasının önüne geçemiyor. Sizin iyi yaşamanız bir kaç yüz kişinin yoksulluk içinde kıvranmasına bağlı çünkü. Dün köleler ve efendiler vardı. Efendinin şaşaası ve refahı kölelerin sefaletine bağlıydı. Bugün ise zenginlik ve yoksulluk var. Zenginliği var eden yoksulluğun bizatihi kendisidir. Paylaşımdaki adaletsizlik sonucunda ortaya çıkar her zenginlik. Bir kaç bin kişi daha az almazsa bir kişi daha çok alamaz. Hem küresel hem de yerel anlamda bu kural hiç bozulmadan asırlardır tıkır tıkır işliyor.

Yeryüzünde, BM dahil hiç bir otorite, hiç bir hükümet, hiç bir mahkeme ve hiç bir din ABD'nin katil füzeleriyle Irak'ta öldürülen 1, 000, 000 masum insanın ve kolları kopan küçük Ömer'in hakkını, hukukunu aramıyor. Hiç bir haklı gerekçesi olmadığı halde; Bush ve çetesinin Saddam ve çetesini haklaması sanki hayatın vazgeçilmez bir gereğiymiş gibi sunuluyor insanlığa. Ateş, barut, kan ve gözyaşı arasına sıkıştırılmış küresel çıkar kavgası, kastettiği anlam itibariyle; artık günümüz dünyasında içi boş bir laf olan "demokrasi ve özgürlük" zırvalarının arkasında kaynayıp gidiyor.

Hem Dünya'da hem de Türkiye'de kaç kişi servetinin kaynağının meşru olduğunu yani emeğe, akla, bilgiye ve çalışmaya dayandığını iddia edebilir ki?

Kış geliyor. Milyonlarcası için odunsuz, kömürsüz, ilaçsız ve yarı aç yarı tok geçecek uzun ve acı dolu aylar demek bu. Ne imzalanan IMF kredisi ne de ekonomide sağlanan olumlu gelişmeler milyonların kaderini zerre kadar değiştirmeyecek. Çünkü gazetelerde yazılanlar, televizyonlarda söylenenler bir kaç yüz bin şanslı çocuk için. Geride kalan milyonlar; dün nasıllarsa yarın da öyle olacaklar. Hayat, adına "gaile" denilen bir umudun arkasına takılmış ve etrafını kuşatmış yalanların eşliğinde geçip gidecek onlar için.

Duvardaki takvimlere göre yaz çoktan bitti. Bugün, hem sıcak hem de yağmursuz bir eylül gününün öğleden sonrası. Güz vakti yani. Hazan, ayrılıkların ve hüznün mevsimi. Hayal kırıklıklarıyla, terkedilmişliklerle, umutsuzlarla yüzleşilen zaman dilimi mevsimlerden.

Yoksulluktan ve haksızlıktan bahsetmenin ayıp -bazen de suç- olduğu bir dünyada canınızı sıktığımı biliyorum. Suç benim değil ! Sabah işe gelirken karşılaştığım, ayağındaki yırtık terliklerle burnunu çekerek okula giden küçük bir oğlan çocuğunun hali içimi burktu. Belki , biraz günah çıkartmak istedim..

Anlattığım, taze kaşar bir yazar özentisinin muhayyilesinde filizlenmiş bir hayal ürünü değil gerçeğin ta kendisidir. Milyonların hikayesidir yani.

Affoluna…

A. Mesut Tatlıpınar

 
Toplam blog
: 47
: 3759
Kayıt tarihi
: 17.02.08
 
 

İstanbul'da doğdum. Şişli Lisesi'ni ve MÜ Siyasal Bilimler Fakültesi'ni bitirdim. Daha sonra, İ.Ü..