Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '09

 
Kategori
Deneme
 

Bir tatil daha başladı

Bir tatil daha başladı
 

Bir tatil daha başladı. Aslında artık okula gitmem gerekmeyen günden bu yana kaç gün geçti tam bilmiyorum. Tatilin başlangıcı da okulun bitmesi değil, benim şu an hissettiğim şeyi hissetmem zaten. Ne mi hissediyorum?

Uyanalı henüz bir saat oldu. Bu çok belirsiz bir zaman ifadesi farkındayım. Yani örneğin, gece 3 te uyanmış olsaydım şu an gece 4 olacaktı. Ya da sabah sekizde uyanmış olsaydım yine aynı matematik hesabıyla şu an saatin dokuz olduğunu pekala çıkartabilecektik. Biraz gizem yarattıktan sonra, bilgileri biraz netleştirmemde benim için artık sakıncalı bir taraf kalmadı. İçim biraz olsun rahatladı yazının akışına dair. Şu an ana haber bültenleri yayınlanıyor. Ben uyanalı bir saat oldu. Dolayısıyla bu yazıyı okurken, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan her kişi yine basit bir zihin yoklamasıyla haber bültenlerinin saat 19.00da yayınlandığını, ben uyanalı bir saat olduysa, saat altıda uyanmış olduğumu anlayıp çeşitli hislere gark olacaktır.

Ne tür hisler olacaktır bunlar? Mesaisini bitirip yorgun argın eve gelmiş olan ülkemin vakur çalışanları bana en ağır hakaretleri yağdırmaktan geri kalmaları için geçerli tek bir sebep bile bulamayacaktır, bundan şüphem yok. Zira onların sabah uyanıp işe gitmelerinin ve orada yaklaşık sekiz saat geçirip mesai bitiminde sinir bozucu bir trafik kargaşasından sıyrılıp kendini eve attıkları zaman zarfında ben tabiri caizse uçuşan pirelerimle mutlu mesut kıvrılmış uyuyordum. Ya da, şu an sayılı günler kalan büyük sınava hazırlanan sevgili mini mini liseli gençler, bu denli vahşi bir saatte uyanan bir varlığın şanslı bir üniversite öğrencisinden başka bir şey olmadığını ya da işsiz güçsüz, galesiz, aşağılık bir sorumsuz, ya da yine şanslı ve zengin bir yaşıt, belki de akşam mesaisi olan zavallı bir işçi olduğum sonuçlarının arasından en fazla ilkine inanmak isteyeceklerdir. İnanacaklardır da. Çünkü içlerinden bir ses onlara sürekli şöyle fısıldamaktadır iki senedir: "bir gün gelecek ve o gün kaç saat uyuduğunu hesaplarken parmakların birbirine geçecek, her seferinde saymaya baştan başlayacak, sonra vazgeçip tekrar uyuyacaksın." O günün tekabül edeceği zaman dilimi üniversite yıllarıdır zira. Başarmak inanmanın yarısıdır, gençler. Yanlış oldu mu diyeceksiniz, tam tersi olmalıydı. Yoo, hayır. Biraz düşünün, ne demek istediğimi anlayıp dudaklarınızın müstehcen bir bilgiye vakıf olmanın dayanılmaz cazibesiyle kıvrılmasına engel olamayacaksınız.

Şimdi ben uyanalı artı kahvaltı edeli bir saati biraz geçiyor. Bakın bir bilgi daha verdim size. Kafalarınızın yine matematik fonksiyonlarını hazır duruma getirdiğini görür gibi oluyorum. Ha, gözümün önüne gelen görüntüleri burada biraz çizecek olursam ancak o zaman "görür gibi oluyorum" ifadesinin işkembeden sallama olmadığına ikna olacaksınızdır. Bir abaküs, T cetveli, pergel ve kahverengi rotring kalem can buluyor şu an zihinlerinizde, tamam benim zihnimde. O halde benim uyanmam ve kahvaltı etmem neredeyse eş zamanlı gerçekleşen eylemler değil mi? Evet aynen öyle. Şimdi birkaç hınzır bana ne zaman uyanırsam uyanayım kahvaltı hazırlayan gönlü geniş bir varlığın her daim hazır ve nazır yanımda bulunduğunu düşünecektir. Birkaç temkinli okur ise, benim kahvaltı anlayışımın, uyanır uyanmaz yapabildiğim bir şey olduğuna göre hayli farklı, herhalde biraz baştan savma olduğuna kanaat getirecektir. Peki, uyanmamı sağlayan olay kapının çalması oldu, ifadesiyle zihinlerinizdeki bulutlar biraz dağılır gibi oldu mu? Bu sessizlikle bir sürü laf kalabalığı yaptığımı anlamam bir oldu. Birden keyfim kaçtı. Yüzlerinizde beliren ifadeden, biraz sonra gözünüzü yazıdan kaldırıp tırnaklarınıza çevireceğinizi ya da durduk yere aklınıza gelen bir şeyi yüksek bir ses tonuyla o sırada televizyon izleyen ahbaplarınıza ya da aile fertlerinize sorup konudan konuya atlamaya başlayacağınızı ve size sorulan, “sen ne yapıyorsun orada?” sorusuyla “Aman, bir şey yaptığım yok vakit öldürüyorum" deyip onlara katılmadığınız anlara yandığınızı belirteceğinizi anlıyorum. Buna engel olamam. Zira şu anda ben de Mehmet Ali Birand’ın aktardığı “Paranın notlarına” kulak kesildim. Sanki birazdan Mehmet Ali Birand bülteni kapatınca bir şeyler içmeye gideceğiz birlikte; o havadayım. Hani son cümlelerini dikkatle dinlediğimi görüp bütün bülten boyunca onu izledim sansın diye uğraşıyor gibiyim.

Tribünlere oynamak böyle bir şey olsa gerek. Gönüller bir olsun mantığıyla bir amaç uğruna kalem aldığım kendi yazıma tü kaka diyerek bir anda son noktayı koyana dek işi "naaparsın ben de böyle cıvık biriyim işte yazıyorum ama boşa yazıyorum'a kadar götürmek. Hani bu da kendini yazar sanıyor demesinler de, onun yazıları zaten ciddi şeyler üzerine olmadığından öyle okunup geçiyor, iyi bi taraftan böyle olması, her gün ciddi şeyler okuyoruz da noluyo desinler en azından diye. Neyse işte, şimdi saat sekiz. Sevgilim beşte işten çıktı, altıda elinde McDonalds torbasıyla daha doğrusu kesesiyle eve geldi. Ben uyandım, Big Mac'le kahvaltımı ettim. Çay süt kahve yerine kolamı içtim. Haber bültenleri bitti, sevgilim uyumaya gitti. Küçük kadınlar büyük şeyler yapmaya başladı. Yazım da bitti. Tatil de bugün itibariyle başladı.

Hayırlı olsun.

 
Toplam blog
: 12
: 425
Kayıt tarihi
: 04.12.08
 
 

Yazdıklarımın yarısı kadar yaşayabilmek. O kadar da iyi yazmam halbu ki değil ki yaşamak sanat olsun..