Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir tatilden aklımda kalanlar 2

Bir tatilden aklımda kalanlar 2
 

“Tatil”i çoğumuz nedense çalışmadan -boşa geçirilen- zaman olarak algılıyoruz. Milyonlarca insan yaz boyunca sahillerde sabahtan akşama kadar -tam tabiriyle- yan gelip yatıyor.

Evet, mesai saatlerini bütün yıl dolu dolu çalışarak geçirenlerin dinlenmek elbette hakları… Ne yazık ki bu çalışanların çoğu, çeşitli sebeplerle tatil yapma fırsatı bile bulamıyor.

Tatil biraz ekonomik durumla bağlantılı sosyal bir aktivite. Bir kültür olarak bunun hayatımızda yer etmesi, alışkanlık haline gelmesi de önemli…

*****

Boş durmak çok rahatsız edici bir durum, dinlenmek yerine tedirginlik verip beni strese sokuyor. Şezlonga uzanıp hiçbir şey yapmadan bomboş yatmak, bana göre bir şey değil.

Benim için tatil eşittir yüzmek… Sudan çıkar çıkmaz da kendime mutlaka bir meşgale bulmalıyım.

En uygun etkinliklerden biri kitap okumaktır. Bizim milletimizin genel olarak okuma oranı zaten düşük olduğu için, plajlarda elinde kitap olanı pek göremezsiniz.

Fakat bu yıl geçmiş yıllara göre daha çok insanın kitap okuduğuna şahit oldum ve çok sevindim. Üstelik okunan sadece şu günlerin popüler romanı “Aşk” değildi. (Aşk romanı için ayrı bir blog yazmam lazım).

*****

Daha önce okuyamadığım için Aşk’ı, İskender Pala’nın “Katre-i Matem”iyle birlikte yanımıza almıştık. Dönüşümlü olarak eşimle ikisini de bitirip zamanımız artınca Turgutreis’teki kitapçıya gidip yeni bir şeyler aradık.

Oral Gönenç’in Bodrum anılarına takıldım nedense… Sanki “gelip siz de buraya yerleşin” ya da sakın ola böyle bir maceraya girmeyin” diyecekmiş gibi geldi bana.

Hani her gidişte aklımızdan “oralara yerleşmek” geçiyor ya, o yüzden belki çekti beni. Ama Oral Gönenç kitabında böyle bir şey demiyor, o sadece yaşadıklarını anlatıyor, ders çıkarmak bize kalmış…

*****

Bu kitabı da bitirince, Gümüşlük’teki “Gönenç Yalı”yı görmek istedik. Şu anda dağ taş dere tepe beton yığını haline gelmiş Bodrum Yarımadası’nda, “Sit Alanı” olması sayesinde eski halini muhafaza eden Gümüşlük sahillerindeki Gönenç yalı yerliyerinde duruyor ama, yazar tekrar evlenip Bodrum’a yerleştiği için kendisini göremedik.

Bu arada oğlum da bizimle birlikte sayı olarak 3 kitap bitirdi ama, sayfa sayısı itibariyle bizi çok rahat ikiye katladı. Bu yıl kitap okuyanların sayısında artış gözlediğimi söylemiştim ya, doğrusu Can yaşlarındaki çocuklardan ve gençlerden okuyan birine rastlamadım.

*****

Turgutreis, Bodrum’dan çok farklı, daha sakin, aile ortamı havasında, insanı cezbeden bir yer. İmkânlarım ve şartlarım elverse, ilk ağızda yerleşmesem bile, okulların kapanmasından açılıncaya kadarki süreyi çok rahat orada geçirebilirim zannediyorum.

Bunun için her seferinde, “buralarda ne yapabilirim de geçimimi temin ederim?” diye hep düşünmüşümdür.

Bir akşam kafede oturuyoruz. Adaların ardından batan güneşin kızıllığı, birkaç saat geçtiği halde hâlâ devam ediyor. Aklımdan binbir çeşit düşünce var.

O anda yukarda restoran kısmında canlı müzik yapılıyor. “Piyanist şantör” etiketli bir vatandaş bir şeyler söylüyor. Buralardaki âdet mi böyledir, yoksa işin raconu mu budur bilmiyorum, önce Türk Sanat Müziği eserlerinden duygulu, hüzünlü 3-5 parça okunuyor, sonra arabesk ve oyun havalarına geçilip coşkuya başlanıyor.

Türk müziğine biraz kulak âşinalığım var. Ancak şantör arkadaşımız şarkının nakaratına gelinceye kadar ne sözleri anlıyorum, ne makamı çıkarabiliyorum. Ancak nakaratta “ha, şu şarkıyı söylüyormuş” diyebiliyorum, yani -bana göre- o kadar berbat söylüyor.

Derken bir de ne sesi, ne nefesi kalmış bir kadın çıkıyor sahneye… Gerçekten kulaklarımı tıkamayı isteyecek kadar müzikten uzak bir gürültüyle sarsılıyorum.

Bir anda, “evraka evraka” diye bağırmak geçiyor içimden. Evet ben bu bay ve bayan sanatçıdan çok daha güzel şarkı söyleyebilirim, al sana fıstık gibi bir iş, diyorum kendi kendime…

Ben bunları düşünürken şarkı bitiyor. Pardon bitemiyor. Dinleyiciler öylesine mutlu - mesut - memnun bir tavır sergiliyorlar ki, ayağa fırlayıp, “bravoooo” diye haykırıp ellerini patlatırcasına alkışlıyorlar.

O zaman benim hayallerim de şangır şungur yıkılıyor tabii… Burada kimse usulüne uygun şarkı duymak istemiyor ki… Onların yaptığını benim yapabilmem mümkün değil…

*****

Şarkılardan söz açılmışken, bu yaz her yerde, herkesin dilinde olan bir şarkıya rastlamadım. Dinlemekten bıktığım bu tür biteviye söylenen şarkılar yerine, farklı nağmeler dinlemek daha güzeldi.

Bu arada gezi motorları da, Eurovision’daki temsilcimiz Hadise’nin söylediği ”Düm Tek Tek”i unutturmamak için hayli çaba sarfediyorlardı.

*****

Herkes iyi kötü imkânlarına göre 3-5 günlük de olsa kendini “tatil” için bir yerlere atmak istiyor. İyi de yapıyor tabii… Gezi, iklim değişikliği, bu arada deniz, kum, güneş insanı dinlendirip zindeleştiriyor.

Yani demek istediğim o ki, tatile çıkanlar, sokaktan topladığı paraları saçacak yer arayan insanlar değil. Ancak tatilciyi yolunacak kaz olarak görme anlayışı maalesef bütün hızıyla devam ediyor.

Oysa makul fiyatlarla insanlara daha güzel hizmetler sunulabilir, onlar da bu sayede daha fazla harcama yapabilirler. Ama “esnaf” -elbetteki bu kişilerin esnaflığı biraz tartışmalıdır- bir sezonda köşeyi dönme azminde olduğu için, kimsenin gözünün yaşına bakan yok.

Pazarda 50 kuruşa, hatta üç tanesi bir liraya satılan mısır, haşlanıp sahilde satışa çıkınca 2,5 liraya satılıyor. Yine çarşıda 75 kuruş olan simit, Karaincir sahilinde fiyatını ikiye katlayıp 150 kuruştan alıcıya ulaşıyor. Yanında bir de çay içmek isterseniz onun tanesi de 2 lira…

Bir akşam üstü yine kafede otururken, mısırcının deniz kenarından geldiğini gördük. A aa, o da ne? Adam elindeki mısır bakracıyla bir sonraki plaja gitmek üzere minibüsüne binip gazlıyor.

Biz eşimle “mısırcının arabası vaaar” şeklinde bir şaşkınlık cümlesi kurmaya çalışırken, Can hemen seriyi tamamladı: Simitçinin de arabası var…

*****

Anlatacaklarımı daha bitiremedim. Kalanlardan bazılarını ve dönüş yolunu da bir sonraki yazıya bırakıp bu yazıya da burada bir noktalı virgül koyuyorum efendim.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..