Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '12

 
Kategori
Öykü
 

Bir tecavüz bebeğinin geleceği

Elif; sade, dupduru bir öğretmendi. İçinden yaşama sevinci taşardı. Hayatı seviyordu, hayatını seviyordu, mesleğini seviyordu, öğrencilerini seviyordu. İçinde taşıdığı öyle güzel umutlar vardı ki geleceğe dair. Bir gün hiç tatmadığı aşkı tadacak, onu seven sahip çıkacak bir adamla evlenecek mutlu olacaktı. Çocukları olacaktı boy, boy. Onlara sevgiyle verecekti hayattan öğrendiklerini. Sevgiyle büyüttüğü çocukları geleceğe güvenle bakacaklar, ayakları üzerine sağlam basan bireyler olacaklardı.

Bir gün okuldan çıktı, akşamüstüydü ara sokaklardan birinden geçiyordu. Arkasından birinin onu takip ettiğini hissetti, kalp atışları hızlandı, panikledi, ama korktuğunu belli etmek istemiyordu. Adımlarını sıklaştırdı ama arkasındaki adamda adımlarını hızlandırmıştı, artık adamın soluğunu ensesinde hissettiği anda güçlü bir elin saçlarını tuttuğunu hissetti. Kuvvetli el Elif’i hızla kendine döndürdü. Elif hayatında ilk kez bu kadar korkunç bakışlarla karşılaştı.

Bakışları korkunçtu adamın, yaşamın öfkesini nereye bastıracağını bilememiş, şehvetini nerede söndüreceğini bilememiş, korkunç bakışlı çirkin bir adamdı.

Elif ilk önce bileklerini sımsıkı tutan adamın kuvvetini hissetti bileklerinde, gözlerine baktığında hayatında ilk kez bu kadar çok korktuğunu hissetti ve şah damarına yaslanmış bıçağın ışıltısı gözlerini aldı. Çirkin adamın ‘Yürü’ kelimesi onlarca kez çınladı beyninde.

Hiçbir şey yapamıyordu Elif, donmuş kalmıştı, sesini çıkaramıyor, bağıramıyor, yardım isteyemiyor, çirkin adama itaat edemiyordu. Vücudu, bütün uzuvları beyninin uyarılarına kulaklarını kapatmıştı, taş kesilmişti adeta. Hiçbir şey yapamıyor korkudan başka hiçbir şey hissedemiyordu.

Çirkin adamın, O’nu itekleyerek zorla bir arabaya bindirdiğini hatırladı, birde bindiği arabada başka bir adamın olduğunu. Arabaya bindiği an kendine geldi, çırpınmaya, ağlamaya, yalvarmaya başladı. Öyle çok korkuyordu ki, çırpındıkça yanında oturan adam iyice sinirlenmeye başladı ve yüzüne atılan şiddetli tokatla kendinden geçti Elif.

Kendine gelmeye başladığında korkunç bakışlı çirkin adam üzerindeydi, iğrenç nefesini boynunda hissediyordu, korkunç elleri en mahrem yerlerini zorluyor, acı veriyordu. Elif, yalvarıyor, ağlıyor, aman dileniyor ama elleri diğer adam tarafından tutulduğundan hareket bile edemiyordu.

Çirkin adam Elif’in aman dilemelerine aldırış bile etmedi. Çirkin adam nefes nefese şehvetini Elif’in içine boşaltırken, hissettiği şeyler korkunç bir acı ve korkunç bir utanç oldu.

Ondan sonra yaşadıkları silik bir hayal gibiydi. Sanki bedeninden ayrılmıştı. Uzak bir yerlerden çirkin iki adamın bedenine tecavüz edişini izliyordu. Bedeninin gördüğü eziyeti, hissettiği acıyı ve duyduğu utancı izliyordu. Ruhu bile acıyordu, uzaktaki bedenini izlerken.

İki çirkin adam Elif’e yeteri kadar eziyet verdikten sonra koşarak uzaklaştıklarında ancak ruhunun bedenine geri döndüğünü hissetti. Yaşadıkları hissettikleri öyle korkunçtu ki, kelimelerle tarif etmek olanaksızdı. O an orada ölmek istiyordu. Vücudunun ruhunun bunca acıması sonucunda öleceğini sanıyordu.

Ama ölmedi Elif.

Ölemedi.

Yüzlerce kez ölmeyi istemesine rağmen, bir daha ruhu bedeninden ayrılamadı. Ruhu ve bedeni acı içinde saatlerce oturdu orada. Saatler sonra zorlanarak kalktı artık gece bitmiş sabah olmaya başlamıştı.

Elif için bugün milattı. İlk kez sabah uyandığında aynaya bakamayacak ve kendine günaydın diyemeyecekti. Bundan sonra hiçbir sabah mutlu uyanamayacaktı artık. Son nefesine kadar bu acıyla yaşayacaktı. Bedeni ruhundan, ruhu bedeninden daha çok acıyordu. Ve hangisinin acısı daha keskindi bilemiyordu.

Sokağına kadar nasıl geldi, evine nasıl çıktı hatırlamıyordu. Yol boyunca eski mutlu hayatına, sevdiklerine kendine olan sevgisine veda ediyordu.

Neden diyordu, neden, neden tüm bunlar benim başıma geldi. Evin önüne geldiğinde zaten bütün gece endişe içinde olan ailesi kızlarını, öyle görünce öyle korktular ki ve kapılarının önünde bayıldı Elif.

Gözünü açtığında hastaneydi, annesi bir köşede babası bir köşede yığılmış ağlıyorlardı. Elif’in tecavüze uğradığını öğrenmişler, yıkılmışlardı. Babası kalbini tutuyor, annesi sürekli dizini dövüyor, ‘Ben insanların nasıl yüzüne bakarım’ diyordu. Her hareketiyle babasını gururlandıran Elif, bu kez utandırmıştı babasını, sanki kendi suçuymuş gibi.

Hastanede üç gün kaldılar, bu üç gün Elif içinde, ailesi içinde kâbus gibiydi. Hep her an uyanmayı ve bütün bunların bir kâbus olmasını dileyerek geçirdikleri üç gün. Hastaneden çıkıp eve geldiklerinde banyoya girdi Elif. Saatlerce suyun altında kaldı ama ne yaparsa yapsın ne bedeninde ki, nede ruhunda ki kiri atamayacağını biliyordu.

Günler acı içinde geçiyordu, artık Elif bütün bunların rüya olmasını bile dileyemiyordu, gerçekleri idrak etmişti yaşadıkları kâbus değil gerçekti, Korkunç bir gerçek. Sürekli ağlıyor, sürekli isyan ediyordu.

Bu arada polisin aramasıyla Elif’e tecavüz eden adamlar yakalanmış bir hafta hapiste tutulup, salıverilmişlerdi. Mahkemede ‘Bizi tahrik etti’ demişlerdi.

Ve Burası Türkiye Cumhuriyet’iydi. Elif öğretmene değil, her önüne gelen kadından hiçbir şey yapmasa bile tahrik olabilecek ve istediği kadına tecavüz edebilecek hakkı kendinde gören adamlara inanmayı tercih etmişti kanunlar.

Ve adamlar beraat ettiler, yattıkları sadece iki haftaydı, Elif öğretmenin bütün hayatına, hayallerine karşılık iki hafta!!!

Olayın üstünden üç ay geçmişti, artık Elif öğretmen okulu, öğretmenliği, hayallerini çocuklarını her şeyi bırakmıştı. Artık aynaya bile bakamıyordu ki, utanıyordu aynaya baktığında.

Odasında sürekli oturuyor, hiç konuşmuyor, sadece boşluğa gözlerini dikip öylece seyrediyordu, artık ağlayamıyordu bile. Aylardır regl olmadığının bile farkında değildi, sürekli mide bulantısı yaşıyordu ve hiçbir şey yiyemiyordu.

Bir gün annesi zorla doktora götürdüğünde öğrendiler, hayatlarında çok korkunç bir gerçek daha vardı ve yaşadıkları acıdan daha acı bir gerçekti bu. Beterin beteri vardır durumunu özetler gibiydi ama henüz en beterinin beteri olabileceğinin bile farkında değildiler.

Elif hamileydi.

Hamilelik haberini aldıklarında yıkıldı ikisi de, bir kez daha yıkıldılar, Daha ne kadar yıkılıp ne kadar ayağa kalkabileceklerini bile bilmeden bir kez daha yıkıldılar.

Elif karnında bir tecavüz bebeğini taşıyordu. İğrendiği adamlardan, son nefesine kadar iğrenerek hatırlayacağı bir olayın bebeğini taşıyordu. Bir an önce bu bebekten kurtulmak istiyordu. Ama en beterin beteri olaydan bile habersizdi. Çünkü Türkiye’de kürtaj yasaklanmıştı.

Günlerdir gazeteler, televizyonlar bunlardan bahsediyordu. Hatta devlet büyükleri üstüne basa, basa tecavüz bebeklerini bile doğmalarını gerektiğini gerekirse devletin bakacağını söylüyordu. Sanki Elif’in başına gelenleri bilirmiş gibi yaşadığı acıyı anlayabilirlermiş gibi. Kendilerince yasaklar koyuyorlar, böyle bir acıyla nasıl yaşanacağını bilebilirlermiş gibi.

Birde bütün bunlar yetmezmiş gibi Elif’in babasına Hastaneden mesaj gitmişti. Elif Yılmaz’ın hamile olduğunu bilgilendiren ve tebrik eden bir mesaj!!!!

Elif’in babası mesajı alınca kalp krizi geçirdi ve günlerce hastanede kaldı. Elif yaşadıklarından sonra, birde bebeği aldıramayacağını öğrenince daha bir küstü hayata, artık evin içinde ruh gibi bile dolanmıyordu. Yatağından bile çıkmıyordu, bebeği bir kaç defa kendi düşürmeyi denemişti, ama o bebek öyle sıkı tutunmuştu ki rahmine, sanki inatla doğmak istiyordu.

Günler geçti, aylar geçti, Elif’in hamileliği ağırlaştı. Çok değil bundan bir yıl önce kurduğu hayalleri hatırlıyordu. Ağlıyordu böyle mi olacaktı benim hamileliğim, böyle nefret mi edecektim ben bebeğimden. Bu hayalleri bile öyle uzaktı ki. Karnında bebeğim demeye bile iğrendiği, nefret ettiği bir yaratığı taşıyordu. Ve doğum yaklaştıkça ondan daha da nefret ediyordu.

Bu arada evden çıkmadığı halde, bütün mahalle Elif’in hamilelik dedikoduyla çalkalanıyordu. Yaşadıklarını bilemeden, hissettiklerini anlamaya bile çalışmadan herkes yargılıyordu Elif’i.

Kendini bembeyaz sanan toplum, Elif’e kendi karalarını çalmaya çalışıyordu. Herkes çok masumdu ve tek masum olmayan kişi Elif’ti onlara göre, Kim bilir neler, neler yapmıştı, nasıl fingirdemişti, fingirdediği adam Elif’i hamile bırakıp basmıştı tekmeyi. Elif suçluydu çünkü karnında babasız bir çocuk taşıyordu. Toplum masumdu, çünkü bir tecavüzcüyü bile yetiştiren bu raddeye getiren, günahsız bir kadına bu acıları yaşatacak kadar gözünü kör eden suçlu toplum değildi.

Sonra Elif bebeği doğurdu, korkunç bir acıyla doğum yaptı. Sevmediği ve asla sevemeyeceğini düşündüğü bir bebeği kollarının arasına aldığında ilk duygusu sevgi ve şefkat değil, acı, nefret ve öfkeydi. O günden itibaren bebeği bir daha kucağına almadı ona ne sevgisini verdi, ne de sütünü.

Sevgisizlikle büyüdü bebek, öfkeyle, isyanla, annesinden bir tatlı söz duymadan, sevgi dolu bir bakış görmeden büyüdü. Artık kocaman bir adam olduğunda artık oda sevgiyi nerede bulacağını bilmeyen, şehvetini nerede söndüreceğini bilemeyen bir adamdı.

Toplum kısır bir döngü gibi, sevgisiz, büyüyen bir çocuğu, sevgisiz bir adam yapıp sokaklara salmıştı, bambaşka masum bir canın, canını yakmak üzere….

Son günlerde artık gündemden düşmüş bir konunun hikâyesidir bu. Belki toplumun unutmak istediği balık hafızasına ittiği konulardan biri. Eğer kendimize, haklarımıza sahip çıkmazsak, çıkmayı başaramazsak bir gün başımıza gelecek gerçeklerin hikâyesi.

Sevgisiz bir toplumun geleceğine tutulan madalyonun ters yüzü, ben bu konu unutulunca, unutulmaya yüz tutunca bu konu hakkında yazmak istedim.

Okuyalım, geleceğimizi görelim, bir tecavüzle doğan bir çocuğun geleceğini, zihnimizde canlandıralım diye.
 

 

 
Toplam blog
: 6
: 249
Kayıt tarihi
: 12.06.12
 
 

Basit şeyleri ince eleyip, sık dokuma, titizliğini taşırım ruhumda. Dilim, karşımdakine aman, des..