Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Bir tinerci bana çiçek verdi

Bir tinerci bana çiçek verdi
 

Yolunu şaşırmış sarhoş bir spermin ayağının takılıp yüzükoyun düştüğü bir rahim içiydi tuzağı. Çıkıverdi istemeden hapsedildiği plasentasından, adına yaşamak denilen garip girdabın içine.

‘Ninni miydi dinlediğim gövdem sana sarılırken ya da süt müydü içtiğim esmer memelerinden dökülürken oyun muydu oynadığım yıllarca acı kapı mı döverken, söylesene anne…’

Sabahın erken saatleri yalın ayakları, kar yanığı kara tenleri, savaştan arda kalan yağmalanmış bir şehir gibi karmakarışık saçlarıyla başlıyorlar güne sokak çocukları.

Kemikli dizleri, ölgün yüzleri içine göçmüş avurtları ve karınlarıyla damı sokak olan kocaman evin sahibi, kan kardeşi, tarihi akraba olan çocuklar, sokak çocukları.

‘Bilirim anne dövmelerin sevginden ama söyle babama canım çok yanıyor o dokununca, koca kıllı elleri değmesin tahta bedenime, girmesin içime, söyle çeksin bedenini üstümden küçüğüm taşıyamıyorum anne.’

Ellerine kalem diye kağıt mendiller verdiğimiz, bizim değil diye ötelediğimiz, yüzlerine bakarken tiksindiğimiz en iyi ihtimalle acıdığımız çocuklar, sokak çocukları.

‘ Geleceksin değil mi anne, sağım solum sobe kimse yok ortalıkta, bak bekliyorum hızlandı adımların, gitmeyeceksin değil mi anne, geleceksin, burada olduğumu babama söyleme anne…’’

Yalnızlıklarından korktuğumuz, araba camına ya da yolda kolumuza yapıştıklarında yok saydığımız, buzdolaplarına kilitlediğimiz, tecavüz ettiğimiz, dövdüğümüz, ittiğimiz çocuklar, sokak çocukları.

‘Gelmedin anne, gelmeyeceğini biliyordum babamın yaptıklarına inat ona susuşundan biliyordum, beni unuttunuz ya ben nasıl unutacağım, çocukların hafızaları büyüyene kadar tazedir anne bir büyü yap nolur, karanlık da olmasın soğuk da bu sesler kimin anne?’

‘Unutuyorum anne, bir büyü buldum tiner büyüsü, balide var, her şey çok çabuk uçuyor anne, karanlık da, sokak da, babam da, sen de, canım hiç acımıyor anne, canım hiç acımıyor…’’

Sokaklarda yaşayan ya da çalıştırılan çocukların sayıları son yıllarda büyük bir şekilde artmıştır, eşit olmayan gelir dağılımı, işsizlik, yoksulluk aile içi düzeni bozmakta hastalıklı anne babalar hastalıklı çocuklar yetiştirmektedirler.

İçe kapalı bir toplum olduğumuzdan dolayı tüm bu olumsuz koşulların yanında aile içi cinsel istismarda maalesef had safhaya ulaşmış durumda. Cinselliği keşfedememiş ve olması gerektiği gibi yaşayamamış aile bireyleri özellikle de erkek ebeveynler genellikle çocuklarına ya da birinci dereceden yakın akrabalarına taciz ve tecavüzde bulunmaktadırlar. Ve ülkemizde bunun konuşulması yasaklanmış ensestten bahseden kitaplar bile toplatılmıştır, aile kutsaldır, aile içinde yaşananlar dört duvar arkasında kalmalıdır.

Tüm dünya ülkelerinde çocuk tecavüzlerine karşı önlem alındığı halde Türkiye’de bu konuyla ilgili bir kurum bile bulunmamaktadır.

Önce anne ve babanın sömürdüğü çocuklar yine anne ve babaları tarafından sokağa bırakılıyor, zorla çalıştırılıyor ya da aile içi şiddet, taciz veya mutsuzluğa dayanamayan çocuklar evlerinden kaçıyorlar.

Türkiye’de 6-14 yaş arası 11 milyon 889 bin çocuğun 3 milyon 848 bini çalışıyor ve Çocuk vakfı ‘’ Türkiye’de Hakları Çalınmış Çocuklar’’ raporuna göre istatistiki olarak bu çocuklardan 20 bin tanesi sokakta çalışıyor. Ancak bu sadece kayıt altına alınmış olanlar. Her köşe başında rastladığımız, köprü altlarını dolduran çocuklar bu istatistiğe dâhil edilmemiştir.

Şiddet, işkence, tecavüz ve tacizle karşılaşan çocuklar kullanıldıktan sonra başıboş bırakıldıkları sokaklarda kaybedecek hiçbir şeylerinin olmayacağını çok erken yaşlarda anlayarak doğrudan anne ve babalarından dolaylı olarakta toplumdan intikam almak için çok rahatlıkla suç işleyebiliyorlar.

Ve bizler bir şeyleri değiştirmek için bu yanlışlığı düzeltmeye başlamak, onları içine düştükleri bu çaresiz yalnızlık ve öfkeden arındırmak yerine çocukları toplum zararlısı ilan ediyor, ötekileştirip öfkelerini besliyoruz.

Geçenlerde bir tinerci çocuk girmişti apartmana. Apartman karanlık çocuk karanlık, ne olduğunu anlamak için yaklaştım çelimsiz vücuduyla hareket etti, korktu benden, üşümüş, ayağa kalktı. Elinde tiner kokan bezi, baygın baygın sallanarak baktı, elimde balık ekmek vardı ‘ aç mısın?’ dedim, ses vermedi, ağzına götürdüğü kolunun arasına sıkıştırdım ekmeği, ‘üşüyor musun?’ dedim, ses vermedi yanımdan sessizce kaydı gitti bir sokak kedisi gibi. Birkaç gün sonra yine aynı karanlık bekliyordu merdiven altında, beni görünce kalktı elinde kurumuş çöpten bulduğu bir çiçek, ‘’bana mı getirdin?’ dedim, sustu çiçeği aldım, kaydı gitti yine siyah bir sokak kedisi gibi.

Bir çocuğu sevmekle başlayacak her şey ve dünyayı sevgi kurtaracak. Çocuklarımıza sahip çıkalım lütfen onlar bu ülkenin geleceği, lekeyse de bizim onursa da bizim.

‘Gözüm oyuncaklarda kaldı, başımı hızla çevirirken çocukluğumdan, sahi hiç çocuk oldum mu ben anne? Baba? Anne?...?’’

 
Toplam blog
: 46
: 1591
Kayıt tarihi
: 08.07.07
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik mezunuyum. Şu anda özel bir telekomünikasyon şi..