Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '09

 
Kategori
Sinema
 

Bir Türk filmi: Bornova Bornova

Bir Türk filmi: Bornova Bornova
 

Son zamanlarda bir filme gitmeyi düşünüp de gidene kadar "Aaaa, nerdeyse vizyondan kalkıyormuş" duygusunu yaşıyorum. Yooo, ben çok geç kalmıyorum. Nedense bazı filmler ki "güzel" olduklarını ya da ödül aldıklarını duyuyorum, birkaç haftada hani şu herkesin kolayca ulaşabildiği alışveriş merkezlerinden gelip de geçivermiş oluyor. Bu duyguyla en son panik halinde “Film gösterim saatleri”nde “Bornova Bornova” filmini aradım. Neyse ki gösterimden kalkmamıştı ama tahmin ettiğim gibi sadece bir yerde oynuyordu.

Geçtiğimiz günlerde kendi başımıza ya da birlikte, Neşe ile sanki “Sinema günleri” yaptık. En son ikimizin de izlemediği “Abimm!” filmine gittik. Aklım “Bornova Bornova” filmindeydi. Ne konusunu biliyordum ne oyuncularını. Her zamanki duygusallığımla, sanırım, aydınlık şehrime ait bir film olduğu için izlemek istiyordum. Ve büyük bir özenle film hakkında hiçbir yorum okumadım. Sadece ödül aldığını biliyordum ki ne ödülü olduğunu bile unuttum ve anımsamak istemedim.

Yılların tek başına film izleme alışkanlığıyla Neşe olsa da gidecektim olmasa da ya o da izlemek istedi. Sonunda cuma akşamüzeri İzmir Sineması’nda buluştuğumuzda filmin başlamasına nerdeyse beş dakika kalmıştı. Öncesinde bir “buluşamama” telaşımız vardı ki sormayın. Bu telaşın üzerine ışıklar sönüp de filmle baş başa kalıverdiğimizde, film bütün sakinliği ve sadeliğiyle bizi içine alıverdi. Az sonra, aydınlık şehrimde, aydınlık bir yaz gününde, bir mahallenin köşesindeki ağacın gölgesinde, duvarın üzerine oturuverdik ve çiğdem çitleyerek yaşadık olanları.

Lise çağındaki evlatlarımızın, kendilerine yansıtılan bir ayna gibi bu filmi izlemelerini isterdim. Onların yaşadığı “kötü” lüklerin bazıları öyle sade, öyle sıradan anlatılıvermiş ki!.. Mahalledeki bazı “Abi” lerin onlardan nasıl geçindiği… güçleri yetmediği ya da “yiğitlik”lerine bir şey sürülmesin diye karşı gelemeyişleri… karşı cinsi ve kendi cinslerini keşfedişleri… erkek/ kadın olma “serüven”leri… büyümeyi yaşayışları ve “büyüdüm”lerini ifade ederken yaptıkları yanlışlar… Hayatın içindeki yanlış insanlar ve yanlış “erkek (!)”ler. Ve her şeye rağmen bütün saflığıyla seven bir delikanlı. Film boyunca izlediğiniz bu delikanlı (Öner Erkan), sanıyorsunuz ki gerçek hayatında da böyledir de onun hayatını sanki gizli kamerayla, öylesine çekivermişlerdir. Ama filmin sonunda, birkaç dakikadaki “delikanlıyı” izleyince anlıyorsunuz ki, iyi oynamış.

Ve, film bittikten çok sonra, öylesine seyrediverdiğiniz ama satır aralarından aklınızda takılı kalanlar; işsizlik, taciz, “siyaset”e ödenen bedeller, sporcu “oldurulmayan” sporcu ruhlu çocuklarımız… sizi derinden etkilerken, “Nasıl olacak da evlatlarımızı ‘kötülükler’ den koruyacağız?” duygusunun yüreğinizi eziverdiğinin farkına varıyorsunuz.

İyi seyirler olsun; sinemada gösterimini yakalayabilirseniz tabi.

(Yönetmen: İnan Temelkuran/ Senaryo:İnan Temelkuran/ Yapımcı:İnan Temelkuran / Görüntü Yönetmeni:Enrique Santiago Silguero/ Müzik:Harun Iyicil, Ferit özgüner/ Oyuncular: Öner Erkan, Damla Sönmez, Erkan Bektaş, Kadir Çermik, Murat Kılıç)

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..