Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Mayıs '07

 
Kategori
Sinema
 

Bir Türk Filmi: Mavi Gözlü Dev

Bir Türk Filmi: Mavi Gözlü Dev
 

Nazım Hikmet hakkında hiçbir fikriniz yoksa, bu adı okuduğunuzda film "müthiş bir masal"ı anlatıyor olmalı diye düşünürsünüz. Fikriniz varsa, yine müthiş bir film olduğunu düşünürsünüz. En azından kelimelere yüklenmiş anlamlarla yüreğinize dokunan, insan ve vatan sevgisiyle dolu "Nazım" şiirleri dinleyerek ruhunuzu doyuracağınızı düşünürsünüz…

Birkaç haftadır gidemediğim filme bu duygularla gittim. Hiçbir yorum okumadım etkilenmemek için ki zaten bilincimde var olan fikir, bir beklentiye sokmuştu beni. Komşularımın son anda gelemeyişlerine üzülmedim yine ve salondaki birkaç kişiyi arkamda bırakarak, “Nazım”la baş başa kaldım. Yani öyle olacağını düşünmüştüm.

Hani "Kuvayi Milliye Destanı", hani o memleket hasretiyle yanıp tutuştuğu "Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa taş maş da istemez hani…" diyen o meşhur vatan özlemini dillendirdiği şiirini öyle bir seslendirmişlerdi ki… diyemeyeceğim; hiç biri yoktu. Acaba parçalar okudular da benim bilmediğim yerlerden mi çıktı? "Hep hapishanede ise, hapishane vatan toprağı değil mi ki vatan özlemi çeksin?" diyeceksiniz. Evet hep hapishanedeydi, savaşa da katılmadı… Ne diyebilirim ki?

Bir özel şiir vardı ama; "Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" diyen ki, birden nasıl oldu da bütün mahkumlar bu şiire canı yürekten katıldı anlamadım. Film boyunca böyle bir kaynaşmayı anlayamamıştım. Yine de sanırım şimdi müthiş bir anlatım olacak ama nasıl derken; film bitti. Nasıl diye zaten zamanı göz önüne alarak düşünmüştüm.

Film, sıradan bir hapishane filmiydi sanki. Biraz özel bir insanın, kendi özelliği nedeniyle hapishane müdürünün sahip çıkması sonucu, neredeyse rahatça geçirdiği hapishane yıllarını anlatır gibiydi. Ve kendine sahip çıkan birkaç mahkumun, dışarıda rastlaştığı bir esnafın, eh bir de makam sahibi akrabalarının sayesinde rahat geçen, neredeyse güllük gülistanlık yıllar.

Gülistan deyince aklıma mazide kalan "Sümerbank" basmalarımız geldi ve filmde, dokuma tezgahında "Nazım"ın dokunmasına katkı sağladığı, dokuma tezgahının üstüne atılıvermiş ve o tezgahta dokunmuş kumaş… Ben bu işi çok bilmiyorum ama o tezgahtan da öyle düzgün kumaş çıkmayacağını anlayabiliyorum.

Kumaş deyince filmde aklımda kalan en güzel şey, her şeye rağmen, Nazım’ın bir şiirini söyleyeceğimi düşünüyorsunuz biliyorum ama değil, Piraye Hanım’ın, çok özenildiği belli olan giysileriydi.

Ama filmde Nazım Hikmet’e yakıştırılan "giysi"yi ne anladım ne de hoşlandım; keşke bunca emek vermeselerdi!

 
Toplam blog
: 210
: 3227
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

Yazmak... Öyle güzel, öyle hoş ve öyle derin bir eylem ki!.. Olmazları bile oldurabiliyorsun. "Ke..