Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bir ucu “Kanlı”, bir ucu “Kansız” süren değişime giden yol…

Bir ucu “Kanlı”, bir ucu “Kansız” süren değişime giden yol…
 

Rahmetli Erbakan Hoca, günün birinde Türkiye’de “Kökten değişiklik” yaşanacağına vurgu yaparken, “…bu geçiş dönemi yumuşak mı olacak? Sert mi olacak? Kanlı mı olacak kansız mı olacak? Bunu zaman gösterecek...” sözleriydi.

O günlerde “Kanlı mı olacak, kansız mı” sözünü ele alıp, neredeyse rahmeti Hoca’yı ipe çekecektik.

Yakın bir geçmişte Allah’ın rahmetine kavuşan Erbakan Hoca’nın bu günleri yukarıdan izlediğini ve “Ben size dememdim mi, işte oldu da, biraz da benim öngörülerimin dışında oldu, ama oldu” dediğini duyar gibiyim.

“Milli görüş gömleği” ile iktidara gelen ve küsuratını yuvarlarsak yüzde elli oy alarak 2002 yılından bu yana iktidarını sürdüren AKP, sonunda, yine “Milli görüş” camiasının ifadesi ile “Türk Silahlı Kuvvetlerini de hizaya” getirerek, “Karşı devrim”in de yüzde altmışbirini gerçekleştirmiş oldu. Niye yüzde 61 derseniz, TBMM de yüzde elli oyla yüzde 61 etkinliğe sahip de o hesaptan…
Ve işe de “doğal olanı” görüntüsünü vererek…

Olaylara “doğal görüntü” vermede üstüne adam tanımadığım Sayın Bülent Arınç’ın “Bir mahallede iki muhtar olur mu” sorusu ile basitleştirmesi de bunun kanıtı düzeyinde zaten.

YAŞ toplantısındaki oturma düzeninin değiştirilmesi, önümüzdeki 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle Genelkurmay Başkanlığındaki kutlamaların kabulü şekline el atılması, değişimin göstergeleri.

Şuna kesin olarak katılıyorum…

Bu türden “Kabullerde” gelenlerin kapıda bekletilip sırayla içeri girmeleri görüntüsü hoş değil. Günün birinde dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’in sebebi neydi unuttuğum köşkte verdiği bir “Kabule” davetliydim ve gittim.

Olanca insan, ayakta ve “Kabul”ün verileceği kapının önünde “Evvel girme” hevesi ile kalabalık bir şekilde beklediklerini görüp çok bir anlam vermemiştim. Hani bir eve misafir gidiyorsunuz, kapıyı çalıyorsunuz, ev sahibi zaten sizi davet etmiş, belli ki siz gelmişsiniz, ama dakikalarca kapıda bekliyorsunuz. Yakışık alır mı?

Yok, herkes elini sıkma, selamlaşma ve orada olmasını gösterme telaşı ile kapıda beklemeye razı. Zaten bir daha davet ettiklerinde de gitmedim. Sonra da hiç davet olunmadım zaten.

Türkiye’de buna benzer bir sürü uygunsuzluk “Protokol kuralı” adı altında yapılmaktadır. Yapılmaya da devam edilecektir kuşkusuz.

Bunlar ve benzer görüntüler elbette değiştirilmeli. Mesele, eşeğin kuyruğunu nerede ve ne zaman kaldıracağın önemli…

Tamamen açık ve net, yani şeffaf olarak milli iradeye saygılı ve o irade tam olarak meclise yansımış, demokratik hak ve özgürlükler yerine oturmuş, insanların her yönden eşit şartlar altında her türlü sorunları çözülmüş olur da anlarım.

Türkiye’de ne oluyor, nereye gidiyoruz belli mi? Başbakan ile Büyükanıt ne konuştular biliyor muyuz? Komutanların dördü birden neden istifa ettiler, gerekçelerini biliyor muyuz? Ülkemizin etrafı ateş çemberi olmuş, n’oluyor, n’apıyoruz?

Geçelim oradan, onlar belli ki devlet sırrı(!) niteliğinde, peki madem ekonomi rayında oturmuş gidiyor, niye gelirimizde bir artış olmuyor?

Değişim tamam… Bunlar rahmetlinin dediği gibi “Kansız ve yumuşak” olan tarafı.

Gelelim “Kanlı” tarafında…

PKK terör örgütü, 2002 yılından bu yana işi azıya aldı ve her geçen gün eylemlerini yoğunlaştırarak götürtüyor ve birçok vatan evladı hayatlarını kaybediyor.

Sebep? Birilerinin hayallerdeki “Kürdistan” devletini kurmak… Hayal, sadece bunun için terör faaliyetinde olanlar, onların yandaşları ve TBMM çatısı altındaki uzantılarından ibaret değil elbette. Onlara destek vererek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parçalamaya, yok etmeye azimli olan dış güçlerin de hayali.

Türkiye’dekiler, terörün de ötesinde “Özgür düşlünce, insan hakları” gibi demokrasinin olmazsa olmazlarının arkasına sığınarak bu işi götürmeye çalışıyorlar. Hatip Dilce’nin “Milletvekili adaylığı” düşürüldü (Milletvekilliği düşürülmedi) ortalık karıştı. Şimdi, önümüze bir başka sorun geldi.

Temel hak ve özgürlüklerin ardına sığınarak ve yasaların açıkça suç saydığı konuşmaları nedeniyle ki bu konuşmalar terör örgütünü övmeye yönelik sözlerdi, Milletvekili Aysel Tugluk 2 yılı aşan bir süre için hapis cezası aldı.

Kişi, elbette bu karar karşısında “Yargıtay sürecine”, yani “Temyiz”e gidecektir, hakkıdır. Eğer Yargıtay bu kararı onaylarsa, kişinin “Karar düzeltme” için başvuru hakkı da var, bunu da kullanacaktır, hakkıdır.

Ancak karar onaylanırsa…

İşte o zaman Hatip Dicle kararından sonra ortalığı birbirine kattıkları gibi, yine katmaya çalışacaklar ve belki de “Olumlu” gitmesini arzuladığımız sürece bir darbe daha vuracaklar ve süreç “Kanlı” devam edecek…

Aysel Tugluk’un, bazı BDP ve bağımsız milletvekillerinin davaları devem ediyor. Bu aşamada biten ve 2 yıldan fazla hapis cezası alan sadece Aysel Tugluk ve yargı aşaması sona erer de cezası kesinleşirse, milletvekilliği düşecek. İşte o zaman bu kişiler daha da saldırganlaşacaklar…

Bu konudaki Anayasa’nın 84. Maddesinin ikinci fıkrası şöyle.

“Milletvekilliğinin kesin hüküm giyme veya kısıtlanma halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.”

Diğer yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün 136. Maddesinin 2 nci fıkrasına bakmak gerek. Tüzüğün 136 maddesinin 2 nci fıkrasına aynen şöyle:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğine seçilmeye engel bir suçtan dolayı kesin hüküm giyen veya kısıtlanan milletvekili hakkındaki kesinleşmiş mahkeme kararının Genel Kurulun bilgisine sunulmasıyla üyelik sıfatı sona erer.”

Şu demek oluyor, karar kesinleştiğinde “İnfaz” için ilgili savcılığa karar gönderilirken, diğer bir nüshası da TBMM’ne gönderilecek. Karar, başkan tarafından mecliste okunacak ve dakikada Aysel Tugluk’un milletvekilliği düşecek.

Umarın AKP iktidarının ve nasıl olacağını bir türlü bilemediğimiz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın öngördüğü değişim süreci “Kanlı” boyutu hayata geçmez,

04 AĞUSTOS 2011
İBRAHİM PEKBAY

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..