Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '07

 
Kategori
Dünya
 

Bir ülkenin intiharı

Bir ülkenin intiharı
 

Bir hastahane.

Duvarlarının beyaz sıvaları yer yer dökülmüş.

Odalarında yanyana demir karyolalar sıralanmış.

Yataklar üzerinde yorgana benzer birtakım örtüler. Yataklar arasında, dışarıda koridorda dolaşan bir sürü insan. Kadınlar, sakallı erkekler. Küçüklü büyüklü çocuklar.

Serum şişelerinin kordonları, serum şişelerinin kendileri elden ele geziyor.

Yatakların içinde kolları bacakları, tüm bedenleri mumya gibi sargılanmış, bazılarında sadece yüzlerinin bir kısmı ortada kadınlar..

Yataklarda sadece kadınlar.

Beyaz gömlekli, zayıf bir adam gelip gidiyor yanlarına. Birinin sargılarını kontrol ediyor, ötekine destek olup kaldırıp yürütüyor. Bir diğerinin sargısını yeniliyor. Doktor bu adam.

Ortalıkta dolaşan kadınlı erkekli çocuklu kalabalık da hastaların yakınları. Geceleri doktor ve hemşireler gidiyor, yalnız hasta yakınları kalıyor orada. Hastalar, yakınlar, çocuklar yanyana, içiçe geceyi geçiriyorlar. Hasta yakınları evden getirdikleri yemekleri, hastaların ağzına tıkıştırıyorlar.

Burası Afganistan’da Kabul yakınlarında bir hastahanenin, yanık tedavilerine ayrılmış bölümü. Gelen vakalar da, yalnızca kadınlar, kendilerini benzinle yakmaya çalışmış kadınlar.


Hemen her gün böyle bir olay geliyormuş hastahanenin bu bölümüne.

Hastahaneyi filme çeken televizyon ekibi doktora, hasta yakınlarına, hastalara sorular soruyor. Ekip bir Alman televizyonundan:

“Son gelen hasta Gololay’ın durumu nasıl?”

Doktor cevaplıyor: “İyi değil. Bedeni yüzde 90 oranında yanmış.”

“Neden yakmış kendini?”

Hastanın annesi ağlayarak, ellerini kollarını sağa sola atarak cevaplıyor:”Hep kocası yüzünden. Kocasının ailesi yüzünden. Herşeyi yasakladılar kızıma.Zindan ettiler hayatını.”

“Peki nasıl yakmış kendini?”

“Benzin bidonunu üzerine döküp çakmış kibriti. Kocasına söylemiş daha önce. Yakacağım kendimi diye. Kocası hiç aldırmamış. Kızım alevler içinde yanarken kayınvalidesi ve kayınbabası televizyon seyrediyorlarmış.”

Kendisini yakan genç kadın ve kocası birbiriyle akraba. Olaya karışan herkes birbiriyle akraba. Genç kadının bakire çıkmadığı söylentileri olmuş. Aile geline evden çıkmayı yasaklamış, burka ile bile yasak. Evde tüm işleri yapmak zorunda. Bir yaşında bir de çocukları var. Anlaşılan evdeki anlaşmazlıklar en az iki yıldır sürüyor ve canı burnuna gelen gelin, sonunda kendisini yakmış. Yandaki evde oturan annesi son anda feryatlarına yetişmiş.

Herkes birbirini suçluyor. Kayınvalideler birbirini, kayınpeder, başlık parasını kendi düğününde kullanan gelinin ağabeyini. Koca tevkif edilmiş, yardım edebilecekken etmemiş olmak suçundan.

Doktor anlatıyor, bu genç kadınların hikayeleri hemen hemen birbirinin ayniymiş. Biri zorla evlendirildiği için döküyormuş benzini üzerine, bir diğeri kocasının dayağından kurtulmak için. “Yanmanın ne kadar acı veren birşey olduğundan bihaber bu kadınlar.” diyor doktor. “İntihar etmenin en kolay yolu bu, çünkü her evde bir şişe benzin bulunur mutlaka.”Gelenlerin yarıdan çoğu, yanıklar neticesi yaşamını kaybediyormuş. . “Bunlar ağır vakalar. Amerika veya Avrupa’da bile böyle hastaları kurtarmak zor. Ayrıca burası Afganistan; bölümümüz yetişemiyor bütün hastalara.” Aileler ise her zaman, ya soba veya tüp gaz patladı diyerek, kaza süsü vermeye çalışıyorlarmış duruma

Gololay da ancak birkaç gün yaşayabiliyor tarifsiz acılar ve sancılar içinde. Sonunda organları iflas ediyor.

Cenazesinde tüm aile toplanıyor. Kızı toprağa verdikten hemen sonra ikinci kavga patlak veriyor. Kayınpeder, gelin için ödenen paranın boşa gittiğini ileri sürerek, kızın ağabeyinden, başlık parası olan 3000 doları geri istiyor. Ağabey, kardeşinin ölümüne sebep olanlara para vermeyeceğini söylüyor. Zaten nederen? Para çoktan harcanmış.

Hala nezaretteki kocayı, bir hakim ekibi sorguya çekiyor. Karısının öldüğünü söylemiyorlar bile adama. Televizyon ekibinin son defa konuştuğu doktor, Gololay’ın kocasının, her seferinde olduğu gibi, yakında kefaletle tahliye edileceğini söylüyor.

Belgesel, rüzgardan havalanan mavi burkaları ile şekilden şekile giren bir görüntü veren kadınlarla, ellerinden tuttukları kızlı erkekli küçük çocukların, tozlu yollardan evlerine, kendi geleceklerine yürüdükleri görüntüyle bitiyor.

Kolay kolay değişmeyecek, ayni olayların, ayni acıların, ellerinden tuttukları çocuklar büyüdüklerinde de, tekrar tekrar yaşanacağı geleceklerine.

Yüreğime oturmuş buruk bir tatla kapatıyorum televizyonu.

O ülkedeki insanlara gönülden üzülüyorum.

O ülkenin benim ülkem olmadığına, utanarak seviniyorum.

Kadınlarını baskı altında tutan, ezen, okutmayan, döven, itip kakan ülkelerin kaderidir bu.

Bir türlü kalkınamaz, çağdaş dünyanın maddi ve manevi nimetlerinden faydalanır hale gelemezler.

Kısır bir döngü içerisinde, değişmeyen kaderleriyle boğuşur dururlar.

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..