Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın!

Fransız yazar ve düşünür Albert Camus demiş ki: Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın!

Kesinlikle çok mantıklı bir yaklaşım!

Bu mantık çerçevesinde bizim ülkemizde ölüm gerekçelerini bir sıralayalım isterseniz:

Her ülkeyi ilgilendiren sağlık problemlerini bir kenara bırakalım diyeceğim, gönül el vermiyor!

Bir vakitler Çernobil faciası vardı, Ukrayna'da nükleer santralda kaza meydana gelmişti, yıl 1986, çayda radyosyon var mıdır tartışması hasıl olmuştu ki dönemin yetkili bakanı ANAP'lı Cahit Aral canlı yayında çay içmişti!

Radyasyonun bizim için bir tehlike oluşturmadığını kanıtlamak için...

Karadeniz bölgesini bilen bilir, hele ki o dönemlerde, bilmeyenler için biraz anlatayım: Yeşilin her tonunu bulabileceğiniz, sürekli yağmurla yıkanan, denizin esirgenmediği bir bölge... Bu bölge Çernobil sonrasında kanser hastalığının tavan yaptığı bir bölge haline geldi!

Demek ki kameralar önünde çay içmekle vatandaşı inandırmak başka, gerçeğin vuku bulması bir başka!

Neyse, konuyu fazla uzatmadan diğer gerekçelere geçelim: Terörist katliamları...Her ne kadar son günlerde "Barış uzlaşması" nedeniyle pek dikkat çekmeyecek rakamlar olarak görülse de adı her ne olursa olsun biz terör örgütlerine çok canlar verdik ve veriyoruz!

Töre kanunlarımız var bir de; Güldünya'yı öldürmeyi başaramayanlar hastane odasında öldürmeyi başardılar, mesela!

Çok kız çocuğu sırf iğfal edildi diye öldürüldü, öldürülüyor; sevdi diye de öldürülüyor...

Trafik de çok can alıyor; kurallar delinmek için konulmuştur mottosu nedense tüm insanlarımızın genlerinde var! Trafik kurallarına uymak muhallebi çocuklarının işidir gibi düşünen "Ağır Abiler" kuralları delmekle kalmayıp, dümeni bir sola kırıp kendi hayatlarını kurtarsalar da sağ taraftakiler ve diğer araçtakileri pert ettiklerinde "pişmanlık" ile tanışıyorlar!

Bir de belinde silah ile gezenler var; rant uğruna ruhsatlı silah verilenler bir yana, bir de ruhsatsız ateşli silahlar taşıyanlar var ki; arkadaş, delikanlı denilen, yani adolesans dönemini tam olarak tamamlamamış gençlere silah vermek ne demek?

Veriliyor, yasa ile, iyi mi!...

Sonra, lise öğrencisi kızı, sırf aşkına karşılık vermedi diye, okulu basıp öldürüyor!

On yıllık karısını, çocuklarının anasını, galiba beni aldatıyor diye düşünüp, öldürüyor!

Keza, boşanmak isteyen karısını, hatta çocuklarını...

******

Bir de "İş güvenliği" gibi devasa problemimiz var!

Bunu özellikle sona sakladım; neden derseniz: Yukarıdaki gerekçeler vatandaş olarak verilen değerin bir ölçüsüdür!

Vatandaşların da bir ölçüde bilincini yansıtmaktadır!

İtalyan bir şirkette çalışırken tavandan koca bir alçı düştü; İtalyan şirket yeni devralmıştı, çok ucuz atlatmıştım ancak şirket her türlü iş güvenliği ilkelerini ortaya koydu. O gün, çok önemli bir toplantı vardı ve ben iş güvenliği biriminden sağladığım "Sarı Baret" kafamda olarak çalıştım!

Her gelenin dikkatini fazlasıyla çeken ve nedenini sorguladığı bir durumdu ki kimse de o bareti kafamdan çıkartamadı!

Ertesi gün şirketin tüm alçı tavanları değişip, yerine aynı görüntüde ancak hafif bir malzeme döşendi...

******

Şimdi ben bunu niye anlattım?

O şirket kurumsal olmasa kafamda o baretle çalışabir miydim?

O şirket kurumsal olmasa, çok önemli bir toplantı var, o bareti çılarabilir misin dendiğinde ben "Hayır çıkararmam" diyebilir miydim; bunu dediğim için her ne kadar şirket yararına çalışıyor olsam da sırf "Hayır" dediğim için işten çıkartılır mıydım?

******

Ucuz işçi kavramı ucuz vatandaş algısından gelir; kalifiye eleman ararlar ama asgari ücret vermek isterler; sigortasın yapıp da artı para vermek istemezler ki hastalananı da kapı dışına koymaktan çekinmezler! Bunu yapanlar da sandığınız gibi dcinini bütün yaşamayanlar değil, elleri her daim göğüslerine gidip de "Elhamdülillah" diyenlerdir çoğu kez... ( Diğerlerini tenzi ederim)!

İşçi ölümlerine göz attığımızda bir tanker bir köprüye çarpıyor, köprü yıkılıyor... Burada işçinin değil, tanker sürücüsünün değil, köprü yapımının ihalesini alanın eksiği ve suçu var!

Asansör düşüyor, 10 kişi ölüyor; üç-beş gün konusu ediliyor, bir-kaç memur sorumlu tutuluyor...

Soma'da yüzlerce kişi öldü, sorumlu tutulanlar kaç kişi? Ve cidden o kişiler mi sorumludur? Vicdanen soruyorum...


Yaşam odaları yapılsın her madene diye bir teklif sunuldu, hatırlarsınız, Soma faciası sonrasında oldu, meclis onay vermedi!

Mesela, ben bunu anlayamıyorum! Kömür çıkartan şirketlerin yaşam odaları kurmaları kaç paraya mal olur ki? Bu bedeli mi düşünüyor onay vermeyenler?

İnsan hayatı çok ucuz bu ülkede denildiğinde niye kişi başı gelir bilmem kaç dolar diye harlıyorlar?

Değil arkadaş, değil!

Öyle bir gerçek yok!

Madencilerin yaşam odaları olmasını istememenin de insanlıkla bir alakası yok!

Hayır yani, sahiden ne gerekçeleri var, anlayamıyorum! Neden onaylanmaz böyle insanca bir durum?

******

Çağdaşlıkla, vatandaşını önemsemekle ilgili benim de bir kıstasım var: Bir ülke vatandaşının dişlerine bakınız! O size gerçeği gösterir!

 

Mail: gulgun_2006@hotmail.com.tr

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..