Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Bir uzun Hikâye O'nun Hikâyesi On yedinci bölüm - devam edecek)

Bir uzun Hikâye O'nun Hikâyesi On yedinci bölüm - devam edecek)
 

O çocuk


 Varış geliş çocuğu tam torun görmeye başlamış, ona içi ısınmıştı. ‘Ah şu gızın doğum derdi olmusa bu çocuğu guzu gibi bakdım emme nedcen, öteki de gızım ve doğucek torunum.’ diye düşünerek yün kazağı da çocuğun temiz çamaşırlarının yanına koydu, çocuğun yanına uzandı.

Ne kadar zaman geçti farkında değildi. Birden uyandı. Odanın içi karanlıktı. Ocaktan gelen belli belirsiz ışıkla çocuğa baktı. Alnını elledi. Çocuk çok terlemişti. Elini arkasına soktu, “Abov şırlam şık ıslanmış bu.” deyip aceleyle ayağa kalktı.

Çocuk da uyanmış, gözlerini açmıştı. Kadın çocuğun uyandığını fark edince “Abo yavrım, gımıldıma sakın.” deyip üstünü biraz daha örttü.

Sonra gitti, ocağı karıştırıp canlandırdı. Üzerine bir iki çıra attı, kök çuvalından bir iri kök daha alıp onların üzerine koydu. Eğilip üfleyerek çıraları tutuşturdu. Çocuğun atletini, donunu ve kendi torununa ördüğü kazağı ısıttı.

Çocuk çoğunlukla pantolonuyla yattığı için, pjiama gibi giydiği şey hemen ileride, duvarda çiviye asılıydı. Onu da aldı geldi. Sonra gitti, odasından büyükçe bir havlu aldı geldi. Onu da ocakta ısıttı.

Çocuk hasta diye çok telaşlıydı. Çocuğa “Kalk baken yavrım.” dedi. Çocuk yatağın içinde doğrulunca üzerindeki gömleği çıkardı. İçinde yalnız atlet vardı. Onu da çıkardı. Gömlek ve özellikle atlet çok ıslanmıştı. Aceleyle ısıttığı havluyla çocuğu kuruladı.

Bu sırada çocuk hiç konuşmadan kadın ne derse onu yapıyordu.
Bir keresinde köyde de böyle hastalanmış, o zaman sağ olan ninesi aynı şimdi Emine Yenge gibi telaşlanmış, anasını bile karıştırmadan onun terini böyle silmişti. Bunlar aklına geldi. Ninesini çok özlemişti. Ama artık Emine Yenge’yi de ninesi kadar seviyordu. Şimdi sessizce bekliyordu.
    Emine Yenge bu sırada çocuğa ısıttığı atleti giydirdi, üzerine kendi verdiği kazağı giydirdi, onun üzerine de gömleği giydirdi. Sonra çocuğa “Hade baken, kendin donu değişdir, şu pijamanı da gey baken.” dedi. Arkasını ocaktan tarafa döndü.
    Çocuk Emine Yenge görmesin diye dikkatli donunu değiştirip pijamayı giyerken Emine Yenge’nin gözü ocaktaki ateşe dalıp gitti. Yıllar önceydi. Kocası da sağdı o zamanlar. O zaman iki göz evi de kendileri kullanıyordu. Ta burada, çocuğun yattığı yatakta şimdi şehirde fabrikada çalışan oğlu yatıyordu. Çocuk çok hastalanmış, aynı şimdi bu çocuk gibi ter içindeydi. O sıra Emine Yenge de genç tabii. Tecrübesi yok. Çok telaşlanmış, çırpınmaya başlamıştı. Onun çırpınışına kocası telaşlanmış, koşup kasabanın sağlıkçısını alıp gelmişti.
    Sağlıkçı geldiğinde aynı kendisinin şimdi bu çocuğa yaptığı gibi oğlunun terini sildirmiş, çamaşırlarını değiştirtmiş, sonra oğluna bir de iğne yapmıştı. Kadına “Yenge böyle durumda telaşa gerek yok. Ter iyidir. Çocuk içindeki zehiri atar. Yalnız çocuğu üşütmeden terini silip ısıttığın çamaşırları giydir. Bak göreceksin, çocuk şıppadak iyileşir.” demişti.
    Emine Yenge “Eyi deyon abe de ben iğneyi nahal yapıcen?” diye sormuştu. Bu soru üzerine sağlıkçı gevrek gevrek gülmüş, “Bravo, iyi soru ama ben çocuğa iğneyi belki mikrop kapmıştır diye önlem olarak yaptım, her zaman gerekmez.” demişti.
    Sağlıkçı böyle konuşurken kocası “Kusura bakma sağlıkçı bey, garı genç, bunları hep öğrenicek.” deyince sağlıkçı kocasının omzunu tutmuş “Birlikte öğreneceksiniz. Çocuk, ana babası birlikte büyütürse tam yetişir, yoksa bir yanı eksik kalır.” demişti.
    Sonra yıllar geçmiş, Emine Yenge’nin üç çocuğu küçük yaşta o yıllardaki hastalıklardan ölmüş; anca bir kız ve oğlunu yarım yanları eksik kalsa da sağ salim o büyütmüştü. Çünkü kocası “Çocukların bakımı garının işi.” der hiç karışmazdı. Akşam son lokması ağzında, kendini kahveye zor atardı.
    Bunları, sonra torunların büyümesine yardım edişini düşündü. Şimdi de bu çocuğu yıllar önce o sağlıkçıdan öğrenip defalarca kendi çocuklarına uyguladığı yöntemle tedavi etmeye çalışıyordu.
    Yine kocası aklına geldi. Sağlıkçı gittikten sonra onun arkasından gülüp “Bu gılıbık herhal, adam kısmı heç çocuğa garışır mı, çocuk böyütmek garının işi.” diye mırıldanmıştı. Rahmetli kocası iyiydi, hoştu ama çok kabaydı. Bu aklına geldi ama içinden yine rahmet diledi.
    Çocuğa dönüp baktı. O da donunu değiştirmiş, pijamasını giymiş, sepsessiz yatağın içinde oturuyordu. Kadın onu öyle görünce sevindi. “Nasıl, acık eyisin de mi?” diye sordu. Çocuk usulca “İyiyin.” dedi.
    Biraz canlandığı belliydi. Kadın neşeyle kalktı. “Şindi ninen bi aş bişiri, ikimiz gaşık gaşık yeriz.” dedi. Çocuk gülümseyerek “Olur, acıkdıydım.” deyince kadın yine telaşlandı. “Abo garıya… Lafa dalıp çocuğu aç bırakdım. Şindi oğlum, şindi.” deyip hemen kalktı. Önce çocuğun ıslak çamaşırlarını kurusun diye ocağın yanına serdi ve yemek pişirmeye koyuldu.
    Bu sırada çocuk gözlerini yumdu. Aklına anası, babası, kardeşleri, köyü geldi. Evlerini çok özlemişti. Şimdi bugün orada olsaydı kardeşleriyle birlikte hayata çıkar, kartopu oynar, evin önünde kardan adam yaparlardı.
    Hele küçük kardeşini çok özlemişti. Onun karın içinde soğuktan kızarmış ellerini görür gibi olmuştu.
    Anası hayattaki karı temizleyip ocağı da yakmış olurdu. Hepsinin aklı anasının az sonra pişireceği tarhana çorbasında olurdu. Babası eğer dağda değilse o da kalkar, elinde taharet ibriği ile tuvalete gider, ilk sigarasını orada içerdi. O sırada tuvaletten babasının öksürükleri gelirdi.
    Çocuk babasının çok sigara içip öksürdüğünü düşündü. Kaç kere öksürürken boğulup kalmış, anası “Bırak şu cığarayı adam, Allah emdesin ölüp galcen.” demişti. Babası öksüre öksüre tükürmek için dışarı çıkdığında “Ölen deyi bakıyon, marak edme, az galdı.” dedikçe anası da “Ağzından yel alsın, o nahal laf, ben sene düşündümden öyle deyon, Allah emdesin.” diye cevap verirdi.
    Bunlar aklına gelince kendine “Ben heç içmecen.” diye söz verdi. Zaten ne zaman babasının sigara içtiği aklına gelse hep içinden “Ben içmecen.” derdi.
    Yine köyü düşünmeye devam etti. Anasının "kar pekmezleyiverdiğini" düşündü. Canı kar pekmezlemesi istedi. İçinden ‘Acıba Emine Nine gar bekmezle miyki?’ diye geçiriyordu.

 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..